Seçim geldi çattı.
Her seçim için söylense de kanımca bu seçim gerçekten ‘hayati’ önem taşıyor.
Bu seçimle, ’Şahsım!..’ diye nitelenebilecek tek adam rejiminden kurtulmaya ilk kez çok yaklaşıldı.
Neden çok yaklaşıldı?
MİLLET İTTİFAKI’ndan öte,
‘Sosyalist Sol’ (ve HDP) aday çıkarmayarak ve açıkça isim zikrederek (TİP, SOL Parti vd.),
ya da dolaylı olarak işaret ederek Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’na desteklerini açıkladılar.
Böylece ilk turda seçilebilmesinin önünü açtılar.
4 dönem CHP milletvekilliği,
2 dönem CHP Grup Başkanvekilliği yapmış,
geçen seçimde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmuş, şimdi de tüm saldırı ve eleştirilerini CHP ve Kılıçdaroğlu’na yöneltmiş olan Muharrem İnce, belki ayrıntılı bir yazı konusu olabilir ama adaylığını çekmesi için üzerine gidilmesinin, kanımca, ‘ego’sunu köpürtmekten öte bir yararı olmayacaktır.
Çünkü, düşüncelerini açıkladığı dilden öte vücut diline baktığımda bir başka ‘şahsım’ kişiliğini görür gibi oluyorum.
Kaldı ki kendisinin de teyit ettiği, bir konukevi görevlisi ile yaptığı telefon görüşmesi,
yalnız olduğunda ortaya çıkan gerçek kişiliğinin bir yansıması olarak niteleyebileceğim bu dilin de ne kadar kaba, saldırgan ve galiz küfürbaz bir dil olduğunu ortaya çıkardı.
Bu yüzden de kendisini hiç muhatap almayarak; iktidarın yaptıklarının açıklanıp,
nelerin hedeflendiğine yönelik çalışmalara odaklanılması doğru olacaktır.
Bir de ana hedef olması gereken bu ucube rejimi sonlandırmayı gözardı ederek,enerji ve çabamızı muhalefete muhalefet etmeye ve ona yönelik eleştirileri öne çıkarmaya ayırmanın ne derece doğru olduğunun düşünülmesi gerektiği kanısındayım.
Milletvekilliği seçimine ise;
aralarında Türkiye İşçi Partisi, Emek Partisi, Sosyalist Meclisler Federasyonu
vd.de olduğu Sosyalist Sol partiler ‘EMEK ve ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’ içinde (TİP 49 ilde kendi amblem ve adaylarıyla),
aralarında SOL Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi vb. partiler de ‘SOSYALİST GÜÇ BİRLİĞİ’ ittifakı içinde kendi amblem ve adaylarıyla katılacaklar.
Geçmişe gidiverdim.
1965 seçimlerinde TİP adaylarının “İşçiler, Köylüler, Eli Nasırlılar, Marabalar…” diye başlayan konuşmalarını dinlediğimde ve bu seçimde aldıkları yüzde 2.97 oyla kazandıkları 15 milletvekilliği ile TBMM’yi ve Türkiye’yi nasıl etkilediklerine tanık olduğumda, gençliğe ilk adımlarımı atıyordum.
Öncesi de vardı.
1961 yılında senatör seçilen Niyazi Ağırnaslı, 1963 yılında TİP’e üye oluyor ve böylece sosyalist bir parti senatoda temsil hakkı kazanıyordu…
(O Niyazi Ağırnaslı ki, Türkiye Demokratik Öğretmen Hareketi TÖB-DER yönetici ve şube başkanları olarak Mamak’da tutuklu yargılandığımızda, 4 No’lu Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi’nde toplu savunmamızı yapan avukatlar adına gür sesiyle ‘öğretmenleri savunmanın Türkiye’nin geleceğini savunmak olduğunu haykırıyordu… Ona, Halit Çelenk ağabeye ve yaşamlarını Türkiye’nin demokratik geleceğine adamış tüm savunmanlara sonsuz saygı, sevgi…)
Şimdi de TİP’in 4 milletvekili ile TBMM’de nasıl mücadele ettiklerine hayranlıkla tanıklık ettik…
Gönlümden geçeni söyleyeyim mi?..
Sosyalist Sol Partilerin bir blok,bir ittifak olarak seçimlere girip barajı aşarak onlarca milletvekili ile meclise girdiğini düşünün…
Türkiye sol hareketinde çok önemli bir geçmişin sürdürücüleri olan SOL Parti’nin, TKP’nin, TKH’nin
(kaldı ki TİP, TKP ve TKH çok da uzun olmayan bir süre önce bir bütündüler),
EMEP’in, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin, Halkın Kurtuluş Partisi’nin (ve diğer saygın sosyalist partilerin)
temsilcilerinin TBMM’de aydınlık bir gelecek için yükseltecekleri sesin gücünü düşünün…
Beni iyi niyetli ama hayalci mi buluyorsunuz?..
Olsun…
Hayal etmeye ve bu doğrultuda yazıp çabalamaya berdevam…
Ramazan özcan 2 Yıl Önce
Çok doğru bakış açısı. Aynen katılıyorum. Saygılar.