Midilli’deyiz.
Yazının başlığını önce 'Acı Ada' olarak düşündüm. Niçin?
Adanın merkez kenti Mitilini’de, Osmanlı döneminde yapılarak şimdiye kalmış minareleri yıkık camileri, hamam, okul ve hükümet binaları, sahildeki -mübadeleyi anlatan- birisi kucağında üç çocuğu ve gözlerindeki hüzünle
ayrıldığı topraklara bakan ‘Anadolu’lu Ana’ heykelini geride bırakıp; cennet içinde cehennem olan ‘Moria’ mülteci kampının önünden geçtik.
Etrafı dikenli çitlerle çevrili,
her fırtınada, yağmurda su ve çamur içinde kalacağı dalgaların içindeki yerleşiminden belli çadır kamp, kamptan öte sanki bir açık hava hapishanesi…
Birkaç yıl önce çıkan bir yangında mülteciler büyük acılar yaşamışlardı…
Kampa bakarken, yıllar önce cansız bedeni Bodrum’da sahile vuran Aylan bebeğin fotoğrafı bizi nasıl sarstıysa, Midilli’de beni etkileyen bir fotoğrafı anımsadım ve yazı öncesi internetten bularak yeniden baktım:
Kendisi de bir göçmen olan Emilia nine, yanındaki diğer iki yaşlı kadınla birlikte, kimsesiz kalan mülteci bir bebeği biberonla besliyordu.
Midilli’li Emilia ninenin söylediklerinden etkilenmemek mümkün mü?
“İstediğim Barış. Herşey daha iyileşmeli, savaşlar ve ölümler olmamalı. Bu bir utanç… Özellikle çocuklar ve bebekler adına. Onlar görmüyorlar mı? Denizde boğulduklarını görmüyorlar mı? Barış, başka birşey değil,
herşeyin daha iyi olması için…”
Sonra, yazıya ‘Kızıl Ada’ başlığını koymak istedim.
Biz Midilli’yi, sevgili Osman Özgüven’in başlattığı Dikili Festivalleri’ne katılımlarında, 'Barış' etkinliklerinde daha yakından tanıdık.
Kıyıyı takiben kuzeye yol alarak Mandamados köyüne girdiğimizde bizi, büyük bir duvara kırmızı boyayla yazılmış, orak çekiçli KKE (Yunanistan Komünist Partisi) amblemi karşıladı.
Seçimlerde komünistler dışında hiçbir partiye oy çıkmadığını öğrendik.
İki gün sonra Olimpos Dağlı’nın eteklerinde bir dağ köyü olan Agiasos köyü girişinde de bizi, 2.Dünya Savaşı’nda Almanlara karşı direnirken yaşamlarını yitiren çoğu komünist partisi üyesi yurtseverlerin isimlerinin yazıldığı bir pano karşıladı.
Komünistlerin faşizme ve işgale karşı bu direnişleri,
yurtsever duruşları halkın onlara güvenini artırdı ve Midilli bu yılki son seçimde de geleneği bozmayarak komünist partiden Maria Komninaka’yı meclise gönderdi…
Yazının başlığını 'Şairler Adası' diye de düşündüm.
Mitilini ve Eressos’da heykellerini gördüğümüz antik dönemin en ünlü kadın şairi Sappho Midilli’li.
Çağdaşı Alcaeus’da öyle…
Aşkın ve cesaretin şairi Sappho’nun şiirlerinden, ne yazık ki, çömlek parçaları üzerinde bulunabilen küçük bir bölümü bize ulaşabilmiş.
Niye?
Hristiyanlıkla birlikte ahlaka aykırı bulunarak şiirleri yasaklanır ve yok edilir!..
Yasaklayan, yok edenler yok olup gittiler ama ne diyordu bir şiirinde Sappho?
“Yakındığım yok
Bir düş değildi
Esin perilerinin
Bana bağışladığı zenginlik.
Ben ölsem de
Adım hiç unutulmayacak…”
Unutulmadı.
1979’da Nobel edebiyat ödülünü alan şair Odysseus Elitis’de aile kökeni Midilli için ne diyor?
“Dünyanın hiçbir yerinde
Güneş ve ay böyle ahenk
içinde batmaz.
Başka hiçbir yerde güçlerini
Böyle eşit paylaşmazlar…”
Yalnız şairler mi?
Romanlarını Sykaminia köyünde bir dut ağacının altında yazdığı söylenen Stratis Myrivias’da Midilli’li.
Köyün üstünden geçip aşağıya inerek o dut ağacını göremedik ama nasılsa Midilli bizi bir kez daha yanına çağırır…
Karini’de kendimizi birden asırlık bir çınar ve ağaçların gölgesinde, önündeki havuzda ördeklerin oynaştığı, duvarı hava koşullarının yıpratmasına karşın yine de seçilen resimlerle kaplı, insana huzur veren küçük bir kulübenin önünde buluverdik.
Resimleri Louvre müzesinde de sergilenen ressam Theofilos, karın tokluğuna yaptığı resimlerle yoksulluk içinde, önümüzdeki çınarın kovuğunda yaşamıştı.
Çınar kovuğunda resimlerini seyrederken etkilenmemek mümkün mü?..
Sonunda 'Zeytin Ada' başlığı ağır bastı.
Bundan 20 milyon yıl önce yüz küsur metrelik sekoya ağaçlarıyla kaplı bir orman iken, üzerleri patlayan volkanların püskürttüğü küllerle kaplandığı için yanmaktan kurtularak, bugün Ay ya da Mars görünümlü çıplak yüzeyin altında kalarak, Sigri yakınında geniş bir bölgeye yayılmış taşlaşmış fosil ormanı olan ve içinde Doğa Tarihi Müzesi de bulunan Jeopark bölgesi dışında tüm ada zeytin ağaçlarıyla kaplı…
Zeytin ve zeytinyağı ülkeleri İspanya, İtalya gibi ülkelerde kişi başına dört ya da beş ağaç düşerken Midilli’de kişi başına yüzden fazla zeytin ağacı düşüyor.
Ada bir zeytin ağacı denizi…
Barış’ın da simgesi…
Dünya Kültür Mirası içindeki,
bir anlamda deniz kıyısında küçük Mardin gibi,
Molivos’u ve güzel sahilleriyle Petra, Sigri ve Eresos’u… geride bırakarak Zeytin Ada’dan döndük…
Nuran ve ben 16 Eylül Cumartesi günü saat 16’da,
ÇEDES’e HAYIR,
LAİK EĞİTİM,
LAİK YAŞAM,
EŞİT YURTTAŞLIK diye haykırmak için İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda olacağız.
Duyarlı tüm dostları ve yurttaşları meydana bekliyoruz…