Bu günlerde gündemde olan konulardan biri, önceki Genelkurmay Başkanlarından İlker Başbuğ’un “Adnan Menderes 25 Mayıs 1960’ta Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleştirilmesi açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbe olurdu.” Sözleri nedeniyle hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan soruşturma başlatılması ve hapis cezası istenmesi…
Malum, TBMM 23 Haziran 2020’ de kabul ettiği yasa ile 27 Mayıs 1960 darbesi sonunda oluşturulan Yüksek Adalet Divanı kararlarını yok hükmünde kabul ederek sanıkların itibarlarını iade etti… İktidar, yok hükmünde ki bu kararla 27 Mayıs 1960’ın konuşulmasını, yazılmasını, hatta ima edilmesini bile istemiyor. Ama her ne hikmetse dönemin güçlü adamı darbe bildirisini radyodan okuyan Albay Alparslan Türkeş’i mezarında ziyaret etmeyi de ihmal etmiyorlar.
Başlıkla bu konunun ne ilgisi var diyebilirsiniz. Ülkelerin tarihinde önemli günler, olaylar vardır, birbirini tetikleyen, o olmasaydı, bu olmaz mıydı dedirten. İşte o tarihlerden biri 14 Mayıs 1950 hatta biraz daha geriye gidersek 1945- 1946...
Türkiye'de çok partili döneme 1945'te geçilmiş ve bu sistem ile ilk genel seçim açık oy-gizli tasnif usulü 1946'da yapılmış, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yine birinci parti olarak iktidarını korurken, Demokrat Parti (DP) ise ikinci olarak muhalefette yerini almıştır.
14 Mayıs 1950’ de ise çok partili sistemde ikinci genel seçim çoğunluk sisteminde gizli oy, açık sayım usulü ile ilk kez yargıçların yönetim ve denetiminde gerçekleştirilmiştir.
Seçime katılım yüzde 89.3 olurken DP 4.241.393, (yüzde 53.38) ve CHP 3.176.561 (39.9) oranlarında oy aldılar. Ancak çoğunluk sistemi uygulandığı için oyların yüzde 53’ünü alan DP, Meclis’teki koltukları yüzde 80’ini elde ederek 403 milletvekili ile iktidar olurken, yüzde 40 oranında oy alan CHP ise koltukların ancak yüzde 14.5’ini elde ederek 69 milletvekili ile muhalefete geçmiştir. Millet Partisi ise %3.1oy oranı ile 1 milletvekilliği kazanırken, toplam oyları %4.8 olan bağımsızlardan ise 9 milletvekili seçilmiştir.
22 Mayıs 1950 günü TBMM açılmış, DP Milletvekili Refik Koraltan Meclis Başkanlığa seçilirken, DP Genel Başkanı, İzmir milletvekili Celâl Bayar 453 milletvekilinin katıldığı oylamada 387 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin üçüncü cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Hükümeti kurmakla görevlendirilen DP Aydın Milletvekili Adnan Menderes Cumhuriyet’in 19ncu hükümetini kurarak 2 Haziran'da da güvenoyu aldı. DP Genel İdare Kurulu 9 Haziran 1950'de Adnan Menderes'i Genel Başkanlığa seçti.
Türk demokrasisinin ve siyasetinin gelişim tarihinde bir dönüm noktası olan bu seçimler sonucunda bir dönem kapanmış, demokrasi ve siyaset tarihi ileride oluşacak olaylara gebe olacak şekilde yeniden yazılmaya başlamıştır.
Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam kitabının üçüncü cildinde 14 Mayıs 1950 seçimi ile Türkiye bir ‘Suların Çalkantısı” devrine girdi diye yazar. Suların durulmayacağının işareti ise DP lideri tarafından bu seçimlerin “Beyaz İhtilal”, “14 Mayıs İnkılabı” diye adlandırılması ile veriliyordu. CHP'nin iktidarı kaybetmesi "ihtilal" olarak, bunun şiddet ve kansız bir şekilde demokratik bir usul olan seçimle yapılması "beyaz" olarak nitelendirilirken 14 Mayıs bütün İnkılaplardan daha önemli olarak nitelendiriliyordu…
DP, CHP'yi 1923 den beri devam eden 27 yıl süren iktidarından uzaklaştırmış, Tek Adam, Ulu Önder Atatürk'ten sonra 11,5 yıldır cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan İkinci Adam, Milli Şef İsmet İnönü ana muhalefet liderliğine geçmiştir.
CHP, 27 yıllık iktidarının sonunda Türkiye’yi aldığı noktadan egemenliğin kazanılması, bağımsızlığın sağlanması, cumhuriyetin kurulması ve altı ok ilkesinin devrimleri ile çağdaş bir ülke haline getirme cabası içinde karşı devrimcilerle mücadelesinde başarılı olurken tek adam ve tek parti uygulamasının otoritesinin getirdiği rejim uygulamalarını demokratikleşme kararı ile iktidarı kaybetmiştir.
Seçimle iktidara gelen DP ile tek parti dönemi bitecekti ama tek adam yönetimi bitecek miydi? Celal Bayar Cumhurbaşkanı olarak siyaset üstü olacağı görüntüsü verirken Başbakan Adnan Menderes ise 29 Mayıs da okuduğu hükümet programında Atatürk’ün adını anmıyor, o süreci yok sayıyor ve 14 Mayıs seçimlerini İnkılapların en büyüğü olarak nitelendiriyor ve demeçleri (*) ile Tek Adamın işaretlerini veriyordu.
Dostlarına “Ben artık sabık başvekil olamam. Ben dünya çapında bir adamım. Ben gelmiş, geçmiş başvekillerin en bilgilisi, en başarılısıyım”, Milletvekillerine “Siz isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz”, Yargıya “Kara cübbeliler kim oluyor” sözleri, ordunun komuta yapısında ki değişikliği “Bu bir kati operasyon planıdır. Muhalefet edenler olsa da bu plan muvaffak kılınmalıdır”, “Bu bir ‘İkinci Nizamı Cedit’ planıdır. Tahakkuk ettirmek, iktidarımızın şerefi olacaktır…” açıklaması, CHP ile ilişkilerin kesilmesi ve muhalefeti yok sayan “CHP bugünkü halinde kaldıkça, kanuni mecburiyetlerin dışında kendileri ile Parti olarak bir münasebetimiz olmayacaktır” sözleri ise tek adam ve tek partinin devamının işaretleriydi.
Bu tür demeçlerin arkasından gelen CHP sinin mallarına el konulması yasası, Halkevleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması, Osman Bölükbaşının Millet Partisinin Ankara Sulh Ceza Hâkimliğinin 10 lira para cezası kararı ile kapatılması, Tahkikat Komisyonu kurulması, Dini siyasete alet edecek davranışlar, Ezanın okunmasının Türkçeden Arapçaya çevrilmesi. İsmet İnönü’ye karşı takınılan aşağılayıcı, nobran tavır, siyasi eylemlerini engelleyici hareketler iktidarın otoriter rejim anlayışının yansımaları olarak ortaya çıkıyor ve parti teşkilatı artık dizginlenemiyordu.
İktidarının 9ncu yılında bir davette sohbet esnasında Başbakanın şu sözleri son durumu özetliyordu…“…Çalıyorlar birader, çalıyorlar. Ne diyeyim, Allah belalarını versin! Ama ben ne yapayım? Ben Başvekilim, müfettiş değilim ki…”
Sonuç, 10 yıllık iktidarın hazin sonu… Beyaz İhtilal olmasaydı, bu son olur muydu? Tarihin o günden bu güne yazdıkları tekerrür eden hatalardan ders almazsak ‘tarih yazmaya’, bizler de ceremesini çekmeye devam edeceğiz. Görünen köy kılavuz istemez…
Sağlık ve mutluluk dileklerimle Ramazan Bayramınızı kutlu olsun…
(*) Şevket Süreyya Aydemir/Tek Adam/3ncü cilt