“Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu; ‘Bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır...’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla… Nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım…’
Onu hapse atacaklar, kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa’ya ve Meclis’e telgraflar yağdırıp, haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek… Diyecek ki; ‘Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir…’
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!”
Mustafa Kemal Atatürk’ün 6 Şubat 1933 yılında Bursa’da Çekirge yolundaki köşkte (bugün Atatürk Müzesi), akşam yemeğinde yaptığı bu konuşma “Bursa Nutku” olarak anılmış ve ilk kez Bursalı gazeteci Rıza Ruşen Yücer'in, 1947 yılında "Atatürk'e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra" adlı kitabında yayımlanmıştır.
19 Mayıs 1958’ de “Nutuk” Ulus gazetesinde yayımlanınca Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma açılmış ancak 25 Haziran 1949’ da DP’nin ikinci büyük kongresinde Celal Bayar tarafından Şeref Balkanlı ’ya okutturulduğu saptanınca soruşturma sonlandırılmıştır…
Ancak iktidar organı Zafer Gazetesi’nin “Atatürk adına sahte metinler kaleme almak ve kendi uydurması olan beyannamenin altına Atatürk imzasını atmakla siyasi sahtekârlık ile kalpazanlığı…” suçlaması ileri yıllarda tekrar gündeme getirilmiştir…
1963 yılında Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına sözlü soru önergesi ile “Atatürk’e atfedilen bir beyanat (Bursa Nutku)” gündeme getirilmiş ve Türk Tarih Kurumu’nun açıklamaları ile doğruluğu belirtilmiştir.
Ege Üniversitesi Fikir ve Sanat Kulübü'nün yayımladığı bir broşürde Bursa Nutkuna yer verilmesi üzerine konu 1966'da yeniden gündeme gelmiştir. Bornova Cumhuriyet Başsavcılığı, Nutku kullanarak halkı kanunlara itaatsizliğe teşvik ettiği iddiasıyla kulübün kapatılması için dava açmıştır. Bornova Asliye Hukuk Hâkimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili sözleri üzerine Türk Tarih Kurumu’na başvurulmuş ve yönetim kurulunca 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu sözlerin Atatürk'ün 1933 Şubat'ında Bursa'da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliğiyle varılmıştır." yanıtı ile Nutkun gerçekliliği mahkeme kararı ile onanmıştır...
Konu AP Genel Başkanı Süleyman Demirel tarafından da gündeme getirilmiş ve 27.11.1966 tarihinde AP Büyük Kongresinde Atatürk’ün Bursa Nutku’nun “Karışıklıklara yol gösteren devlet anlayışını, kanun hâkimiyetini, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye eden, Atatürk’e nispeti son derece şüpheli” bir nutuk olarak nitelendirmiş ve Atatürk’e ait olduğunun ispatını istemiştir.
1975 yılında; Cafer Tanrıverdi tarafından ilk kez yazılı metin olarak, halka dağıtılmasından sonra, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan kovuşturmada dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim’in katkılarıyla Atatürk'e ait olduğu mahkemece karara bağlanmıştır…
Bursa Nutku diye bilinen bu konuşma siyasi polemiklere de yol açtığı gibi yargılamalara konu edilmiştir de bu konuşmaya sebep olan nedenler daha doğrusu “Bursa Hadisesi” üzerinde çok fazla durulmamıştır. Nedir bu olaylar?
Yıl 1933,Cumhuriyet’in ilanının üzerinden 10 yıl geçmiş, uygulamaya konulan devrimlerin halka anlatılarak benimsetilmeye çalışıldığı günler de bu devrimlere karşı çıkanlar ülkenin belirli bölgelerinde de itirazlarını bazen gizli saklı, bazen de açıktan toplantı, gösteri ve isyanlarla ortaya koymaktadırlar…
İlk Türkçe ezanın 30 Ocak 1932 günü, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camisi’nde okunmasının üzerinden 1 yıl, Menemen isyanının üzerinden ise 2 yıl geçmiştir.1 Şubat 1933’te Bursa’da bir takım kişiler, “Ezan her yerde Arapça okunurken neden Bursa’da Türkçe okunuyor” diyerek önce müftülüğe sonra da valiliğe yönelmişler alınan tedbirlerle bunlar derdest edilmiş, sonrasında haklarında yapılan kanuni işlem neticesinde serbest bırakılmışlardır…
Olay daha birkaç gün önce Bursa’da olan ve yurt seyahatine devam eden Gazi Mustafa Kemal’e 3 Şubat’ta İzmir’de bildirilmiş ve bu konuda hassasiyeti bilinen Cumhurbaşkanı bunu bir Karşı Devrim hareketi olarak değerlendirerek şiddetle “Bursa’ya baskın yapacağız” deyip Bursa’ya dönülmesi emrini vermiştir.
Gazi Mustafa Kemal ve heyeti 5 Şubat’ta Bursa’ya varır ve tahkikat başlar. Hadise sanıldığı kadar büyük değildir, ilgililer müftü, vali, savcı ve hâkim hadisenin takibinde ve kanuni işlemde gevşek davranmışlardır. Tahkikat ertesi gün gelen Dâhiliye ve Adliye vekillerine devredilir. Müftü, savcı ve hâkim görevden el çektirilir. Tespit edilen sanıklar tekrar gözetim altına alınır ve mahkemeye sevk edilir. Atatürk bu konuda ki düşüncelerini şöyle açıklar:
"... Bursa'ya geldim. Olay hakkında ilgililerden bilgi aldım. Olay aslında fazla önemi haiz değildir. Herhalde mürteciler Cumhuriyet Adliyesi'nin pençesinden kurtulamayacaktır. Olaya dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dinî siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır."
6 Şubat günü Bursa’dan hareket etmeden önce köşkte akşam yemeğinde konu irticai kalkışmaya gelince yemekte bulunanlardan biri “Efendim Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü… diye başlar ama konuşmasına devam edemez. Gazi Mustafa Kemal bir işaretle sözünü keser. “Bursa gençliği de ne demek, memlekette parça parça, yer yer gençlik yoktur. Sadece ve toplu olarak Türk gençliği vardır.” der ve konuşmanın devamı gelir. İşte o konuşma yukarıda ki Bursa Nutku olarak adlandırılan konuşmadır…
Doğaçlama olarak yapılan bu konuşma o anda metin haline getirilmemiş ve Anadolu Ajansına verilmemiştir. Ancak daha sonraları bölümler halinde yayımlanmış ve son hali ile yazılı metin haline getirilmiştir. Ki mahkeme kararları da bu yöndedir.
Bu konuşma devlet anlayışını, kanun hâkimiyetini, asayiş ve inzibat fikrinin yıkılmasını tavsiye eden bir konuşma değildir. Aksine Cumhuriyetin, devrimlerin korunmasının altı çizilmekte yetkili kurumlar tarafından Cumhuriyetin, devrimlerin korunmasın da ihmal gösterildiği zaman Türk gencinin ne yapması gerektiğine işaret etmiştir.
Aynı; Gençliğe Hitabe’de belirtildiği gibi “…Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur”
------------------------------------------------------
KAYNAKÇALAR
Reşit Ülker/“Atatürk’ün Bursa Nutku” Cumhuriyet Yayınları 1998
Ayşe Hür/ “Türkçe ezan, Bursa Olayı ve Bursa Nutku” Radikal Gazetesi 08.02.2015