Bu bir Aşk hikâyesidir dostlar!...
Piyasa yazısı değildir...
Bu bir kendimden özgün,
Pazar - Edebiyat yazısıdır...
İlgilileri tarafından okuna...
***
Mecnun’a Leyla için demişler ki :
“Bu mu uğruna deli divane olup,
Çöllere düştüğün kadın…”
“Şşşşşt!...” demiş Kays (Mecnun),
“O Leyla evet ama siz Kays değilsiniz…”
Aşk budur dostlar!...
Kimi platonik der,
Kimi kavuşamamak der;
Kimi ise, tutkun Sevgi'nin 'Acı çekme hâli'
der adına...
Binyıllardır, tarifi konuşulur...
Aşk;
Ruhunu ve benliğini kapsayan,
Yüreğini teslim ettiğin bir 'Sarmaşık olma hâli'dir...
Önce yürekte açan bir tomurcuk!.
Su verdikçe yeterince, çok güzel bir fide!.
İlgini gösterdikçe, sürekli büyüyen bir ağaç!...
Büyüyüp büyüyüp,
Büyütüp büyütüp;
O koca ağacı sarıp sarmalayan,
Kimi zaman çok ilgiden
ve çok sudan çürüten,
Kimi zaman ilgisizlikten
ve susuzluktan kurutan,
Sonra O ağaç devrildiği zaman,
Başka bir ağaca tutunan bir 'Sarmaşık'...
***
Bazı adamlar var bu hayatta;
Sevgi'sini,
Merhemli parmak uçları marifetiyle,
Dizelerine serpiştiren...
Bazı kadınlar var dostlar;
Adına destanlar Şiir'ler yazılan,
Sevgi'sini taaa yüreğine gömen,
Alıp başına tâc eden...
***
Bu bir Cemil MERİÇ ile,
İngilizce öğretmeni Lâmia ÇATAOĞLU'nun,
Aşk hikâyesidir!...
Bu Cemil MERİÇ'in;
Sev'diceği Lâmia ÇATAOĞLU'na yazdığı,
Aşk mektuplarından birisidir!...
Yüreğinde Sevgi barındıran,
Bir gün Sevgi'nin galip geleceğine inanan,
Hassas yürekler tarafından okuna...
***
“Yalnız Sen'de yaşamak,
Yalnız Sen'in için yaşamak…
Bütün dostlardan,
Bütün düşmanlardan,
Bütün yabancılardan uzak bir dünyada;
Sen'in için konuşmak,
Sen'in için yazmak,
Sen'in için yaratmak...
Sen dokunduğunu altına kalbeden büyücü...
Krezüs’ün dilsiz oğlu;
Savaşta babasını kurtarmak için,
Birden dile gelir...
Sen, dilsizleri konuşturacak kadar dilbersin...
Yılların levsi iskarpinlerini yalayıp geçmiş,
Yaşamamışsın ki kirlenesin...
Benim gözyaşlarından temiz Sevgi'li'm…
Sen bir anne sütü kadar,
Bir dua kadar temizsin...
Yalnız Sen'i okumak istiyorum,
Yalnız Sen'i dinlemek istiyorum...
Lamia'm benim...
Kollarımda;
Yeni doğmuş bir bebek gibi,
Uyuduğunu hatırlıyorum...
Ve yeni doğmuş bir bebek gibi uyanırdın...
Baş başa yaşadığımız bu asırlar kadar uzun,
Bu asırlar kadar dolu
ve bir rüyâ kadar kısa günlerde,
Gecelerde diyecektim aslında;
Dudaklarından bayağıya benzeyen,
Tek hece dökülmedi...
Uyurken, uyanıkken, sarhoşken...
Yalan söyleyen aynaları kırdım...
Sen şimdi o içten gülümseyen,
O içten ağlayan tertemiz Lamiam'sın...
Saat, 6.30...
Az sonra Sen'i arayacağım...
Ve sesin bütün karanlıkları dağıtacak...
Hangi karanlıkları?
Gönlüm bir ışık tufanı içinde...
Mektupların, gök kubbem!.
Kelimelerin, bir yıldız yağmuru!...
Bana öyle geliyor ki;
Yalnız mektubunu okurken,
Yalnız Sen'i düşünürken,
Yalnız sana yazarken YAŞIYORUM!...
Aşk'ımızın;
Kanunların - mevsimlerin dışında,
Kitaplardakine benzer tarafı yok...
Neden hislerini gizleyeceksin?
Aynı anları yaşamıyor muyuz?
Göğüs boşluğumda,
Sen'in kalbin de çarpıyor...
Sen ağlarken, ben de ağlıyorum...
Perhize gelince;
Sen'den başka kadın düşünemeyecek kadar,
Sen'inle doluyum birtanem..."
(23 Kasım 1966)
***
Şair'ler ve Aşk'ları!...
Binyıllardır süregelen evrende,
Az kullanılmış kelimelere sihir üfleyip,
Bakire cümleler kuran;
Nakış nakış işledikleri dizelerinden,
Mısra mısra yüreğinden dökülenlerden
ve hissettirdiklerinden;
Sanki;
Başka bir evrene ait,
Başka bir boyutta gibi Aşk'ları...
Ne dersiniz?
Tıpkı;
Lamia ÇATALOĞLU'nun,
Cemil MERİÇ'e gönderdiği bir mektubunda:
"O kadar edebi yazıyorsun ki,
Beni o kadar yüceltiyorsun ki;
Hitap edilen kadın,
Ben değilim sanki..." dedirtecek kadar...
İyi Pazar'lar...