Deprem denilince “kızgın bir boğanın boynuzları arasında salladığı dünya” karikatürü gelir aklıma ve çocukluğumuzda anlatılan hikâyelerde aklımıza yer etmiş
“Dünya öküzün boynuzları üzerinde olduğu ve her kıpırdanışında deprem olduğu” anlatısı.
Hatta şair Can Yücel bir dörtlüğe de dökmüş bu anlatıyı:
“Dünya öküzün boynuzlarında dururmuş, Her kıpırdayışında deprem olurmuş. Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur, Kıpırdasın da gör.”
Sonraları öğrendik tabii ki yer kabuğunun yapısını, fay hatlarını, kırıkları ve depremin nedenlerini ve depremin bilim dalının ‘Sismoloji’ olduğunu.
Depremle tanışmam ise çocukluk yıllarımda aklımda kalanlarla sınırlı, ilk hatırladığım 1965 yılında Salihli’de olan deprem ve oradaki akrabalarımızın Alaşehir’e gelişleri, bir dayanışma ve hayatın devam ettiğin göstergesi sabah motorlu trenle Salihli’ye işe gidenler, kazanla pişen yemekler ve hoş sohbetler.
Sonra bloğumda yazdığım satırlarla 1969 Alaşehir Depremi;
…Çok güzel hatıralarımızın olduğu bu evde en korkunç günümüz 18 Mart 1969 yılında binlerce evin yıkıldığı elliden fazla insanın öldüğü depremi hiç unutamam. Gece saat 03.45 de deprem olduğunda ben sokağa bakan odada, kardeşlerim Halil ve Şehnaz iç odada, annem ve babam ise bahçeye bakan odada yatıyorduk. Büyük bir sarsıntı ile uyandık can havliyle yataktan fırlayıp elektriğin yanmamasıyla panikledim. Anne ve baba diye feryatlarıma cevap alamayınca, onların odalarının çöktüğünü düşünüp o tarafa koşarken Kardeşim Halil odasından çıktı ve o anda annemle babam kapıdan fırladılar. Biz ilk şaşkınlıkla bahçeye koştuk, sonra yanlış yaptığımızı anlayıp sokağa çıktık. Ortalık ana baba günü idi annem bir anda Şehnaz nerede, Şehnaz yok dedi. Biz o panik halinde kendi derdimizden Şehnaz’ı unutmuştuk, hemen eve tekrar girdim sevgili kardeşim yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Kucaklayıp hemen evden dışarı çıktım. Sonraki günlerde Askerlik Şubesinin bahçesinde babamın pamuk hararlarından yaptığı çadırlarda günlerce kaldık. Allah bir daha böyle bir gün göstermesin. Depremden sonra evi kontrol ettik herhangi bir zararımız yoktu. Ama birkaç gün sonra yağmur yağıp salona su dolunca anladık ki bacanın yarısı yıkılmıştı ve biz oraya hiç bakmamıştık…”
1970 Gediz depremi de aklımda yer edenlerden sonraları Erzurum’da hissettiğim 1992 Erzincan ve İzmir de hissettiğim 1999 Gölcük depremleri, 2005 de Ekim ayında neredeyse 1 hafta depremle yatıp kalktığımız ve deprem fırtınası yaşadığımız İzmir günleri. Sonrasında irili ufaklı özellikle İzmir bölgesinde olan depremler.
Ta ki 30 Ekim Cuma saat 14.56 ya kadar öyle bir depremle sarsılıyoruz ki yaşadıklarımın en korkuncu. İzmir 2005 den beri böylesini hissetmemiştim. 6.6 olarak açıklanıyor büyüklüğü, bazı merkezler ise 7 olarak veriyor. Merkez ise Sisam adası orada iki ölü var iken İzmir de can kaybı sayısı 117 olarak belirleniyor binlerce hasarlı bina.
Daha önce İzmir’de yaşadığım depremlerde sadece sarsıntının geçmesini beklemiş 2005 deki hariç evi dahi terk etmemiştik ama bu sefer kardeşimin evinde kapıya bile gitmeyi düşünmeden çekyatın kenarına siniverdim hemen cenin pozisyonunda ve başım yukarıda sallanan avizeyi takip ederekten…
İşte bu satırlardan sonra yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum ders çıkarmak adına.
Depremden sonra gitmemiz gereken yer neresi ‘Toplanma Bölgesi’. Gittik mi aklımıza bile gelmedi aklına gelmeyenler çoktu ki denizin kenarındaydı pek çok depremzede, bir kısmı aracında bir kısmı gezintide. Biz ise balıkçı barınağında idik ve o sıralarda Seferihisar/Sığacık’ta tsunami başlamıştı. Yanlış yerde olduğumuzu ertesi gün tsunami haberlerini okuyunca anladık.
Toplanma bölgesi ne için vardı, kimler gitmişti ve gidenlere nasıl bir hizmet sunulmuştu? Bir bilinmeyen olarak kaldı aklımda AFAD neyse belediye bu bölgede ne hizmet verecekti böyle bir planı var mıydı ve uyguladı mı? Sorduğum ve öğrendiğim kadarıyla ne gelen olmuştu, ne de giden.
İlk gün gece geç saatlerde girdik eve ve devamında diğer günlerde hiç duymadım artçı sarsıntıları. Ama en büyük sarsıntıyı bir telefonla öğrendim ertesi gün kuzenim Nerrin telefonlara cevap vermiyordu. Ve Bayraklı da Barış Sitesine gittiğimde AFAD yetkilisi acı gerçeği söyledi “enkaz altında aranıyor”
Üç gün oradaydım sabahtan akşama…
Çok yazıldı ve çok konuşuldu özellikle siyaset arenasında iktidar ve muhalefet depremde bile bir barış havasına giremedi. Yok, saydılar birbirlerini belediyeler ve kamu kurumları üzerinden.
Son yazacağımı baştan yazayım görevli bakan, kaymakam, vali ve belediye başkanı haricinde hiç bir siyaset adamını sokmayacaksın enkaz alanına. Fırsat vermeyeceksin o kalabalıklara, şov yapmalarına, görevlilerin işlerini yapmalarına engel olmalarına, geldikleri onlarca araçla trafiği engellemelerine ve çoğunun dertlerini dinlemeden, bir geçmiş olsun demeden uğramadan gittikleri depremzedelerin canlarını sıkmalarına…
Barış Sitesine gittiğimde elimi kolumu sallaya, sallaya enkaz bölgesine girdim sordum, soruşturdum ve yukarıda ki cevabı aldım AFAD görevlisinden.
Bu kadar kolay mı girmeliydim o bölgeye hadi ben kuzenimi arıyordum ya diğerleri hele o bölgeyi panayır yeri gibi ziyarete gelenler, enkaz da selfi fotoğraf çekenler, ilgisiz, alakasız yüzlerce kişi. Onlarca polis ve jandarma alanda kuru kalabalık ve bunun farkına varıp ikaz eden bir müdür “bir arada durmayın dağılın ve görevinizi yapın.”
Neden bölge daha gerilerden sokağın başından kapatılmaz ve elini kolunu sallayarak herkes o bölgeye girer? Hele bir de koronavirüs salgını ortamında.
Koordine, koordinasyon ve tabii ki bunları planlayacak Koordinatör’ ‘ işte saha da eksik olan bu 3K idi benim gördüğüm.
Bölgede sorumlu vali yardımcısı vardı, AFAD sorumlusu, Kızılay sorumlusu oradaydılar ama onlar sahanın enkaz bölümünde arama, kurtarma faaliyeti ile meşguldüler ve görevlerini en iyi şekilde yapıyorlardı. Türkiye’nin dört bir yerinden gelmiş arama kurtarma ekipleri 24 saat esasına göre çok iyi çalıştılar, aralarında ki dayanışma ve koordine mükemmeldi…
Ama ya diğer taraf! Diyeceksiniz ki arama kurtarma çalışmış daha ne istiyorsun?
Canını kurtarıp evinden çıkabilen ama evine giremeyecek olan yüzlerce kişi vardı orada. İşte onlar ve onlara verilecek hizmetler. Problem burada…
Çadır kurduk diyen çadırı sadece çadır olarak algılıyor ki üçüncü gün olmuş çadırda elektrik yok, oturacak bir sandalye yok, sobalar ancak meydanın bir bölümünde açıkta kurulabiliyor. Hele bir de yoldan çukurda bir alana kurulmuş onlarca çadırın o günlerde yağmur yağsaydı halini düşünmek bile bir azap.
Kısaca şu kadar çadır kurduk demekle bu iş olmuyor, Çadırı kuruyorsan mevsimine göre içinin malzemesini de vereceksin. Çözüm mü Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir erin sırt çantasında, örnek orada… Ve de merak ediyorum alanda TSK niye yoktu nerede arama kurtarma ekipleri, nerede o teçhizat ve ekipler? Yoksa askeri vesayetten kurtarma bu alana da mı sıçradı?
TCDD’nın garlarında bazı vagonlar afetlerde kullanılmak üzere hazırlansa ve ilk etapta aileler buraya yerleştirilse. 1969 Alaşehir depreminde en rahat olanlar gara yakın olup bu vagonlara yerleştirilenlerdi…
Yine dönelim alana, Tuvalet kurulmuş sorumlusu yok, sular bir akıyor, bir akmıyor. Tuvalet kâğıdı ve sabun hak getire. Evet, tuvalette bunlar yok ama 20 metre ötede sivil toplum örgütlerinde yüzlerce var ve telefonlarda mesaj yağıyor istek malzemesi olarak.
Peki ya temizlik koronavirüs ortamında yere, göğe koyamadığımız hijyen, çöplerin alınması, gönüllülerin yerleştirdiği çöp torbalarının toplanması, çöp konteynerlerin deki çöplerin alınması ne var bunda der gibisiniz. Ortalık kokmadı ama çöp görevlisini günler sonra gördüm alanda. Neden Bayraklı belediyesinden beklenir ki bu hizmet komşu Karşıyaka belediyesi hemen ertesi gün üstlenemez miydi bu hizmeti. Üstlenirdi ama planı var mıydı. İşte mesele bu.
Çözüm koordine ve koordinatör ama yerel ama mülki yönetimden. Dolaş, konuş, sor, eksiği tespit et, araştır bul ve çöz. Süre sadece birkaç dakika. Ben yaptım oldu.
Vatandaş elinde yardım malzemesi ne bulduysa getirmiş, teslim alınması bölgede ki hangi örgüte denk gelirse ona yapılıyor, tasnif mümkün değil.
100 m ileride kurulmuş çadırlarda kalanların ihtiyaçlarından bu ekiplerin haberi yok. Bu aksaklığı tespit edince kısa bir zaman içerisinde sorumsuz sorumlular koordineyi yapıyor ve ekiplerle çalışarak eksikleri çadırlara yönlendiriyoruz süre sadece 10 dakika.
İhtiyaç sahibi kim, yardımlara kimlere nasıl dağıtılacak? Koordinemi hak getire isteyen istediğini alıyor, sorgu sual yok hatta giyip deneyip aynada kontrol edenler var. Telefonla eşini dostunu bölgeye çağıranlar var. İddia ediyorum bölgede bulunduğum süre boyunca sivil toplum örgütlerinin dağıttığı yardım malzemelerinin %80 i ilgisiz kişilere gitti. Bunun farkına varan vatandaş elindeki yardımı kendi vermek istiyor ama kime nereye müracaat edecek arıyor, bulamıyor çünkü öyle biri yok. Elinde malzeme dolaşıyor ve farkına varıp yönlendiriyorum çadırlar bölgesine ve malzemeyi ihtiyacı olana teslim etmenin mutluluğu ile terk ediyor alanı.
Yeme içme derseniz Beşir Derneği kurduğu koca bir çadırla hizmet veriyor, Hemen yanında Türkiye Komünist Partisi Semt Evi ile iki masada başlattığı çalışmayı kocaman bir alana çeviriyor. TKP li gençler vatandaşın getirdiğini dağıtıyorlar, her türlü desteği veriyor, isimlerinden ve giydikleri yeleklerden dolayı hak etmedikleri bir olayla da karşılaşsalar da morallerini bozmuyorlar ve hemen yanlarında ki Beşir derneği ile siyasi düşünceyi bir yana bırakıp hizmette siyasetçilere mesaj veriyorlar. Altay kulübü de orada destekteler, Diyanet İşleri Başkanlığı bir masada çay servis yapıyor. Adını unuttuğum birkaç dernek daha. Kızılay gönüllüleri ile elinden geleni yapıyor. İyi Parti yardım ekipleri içinde en organize olanlardan. Köşedeki tavukçunun kurduğu çay ocağı yoldan gelen geçen herkese hizmet veriyor. Ama hepsi kendi başına, ellerinden ne gelirse dolaşıyorlar, dağıtıyorlar. Biri gidiyor, diğeri geliyor neredeyse ikram edileni almayanı dövecekler. Ve merak ediyorum bu ekipler alandan çekilirken onlarca malzeme tasnif edilebildi ve ilgili birimlere teslim edilebildi mi?
Bayraklı Belediyesi zaten depremin göbeğinde darbeyi yemiş ancak 3ncü gün alanda görünüyor. Buna da şükür, düşünüyorum böyle durumlarda afet bölgesinde ki belediyenin afet görevlerini diğer belediyelerin yerine getireceği bir planı yapmak zor mu? Karabağlar Belediyesinin kurduğu çadır geçte olsa arama kurtarma ekiplerine hizmet ediyor. Sağlık Bakanlığı çadırı ise daha sonra geliyor.
Basit ve sıradan gelebilir bu yazdıklarım binlerce ev yok olmuş bunlarda neymiş diyebilirsiniz, bak şimdi çadırda kalan yok, konteyner kent kuruldu, Hilton oteli bile depremzedelere tahsisi edildi, üç öğün yemek veriliyor. Yeni evlerin yapılacağı alan belirlendi, ekonomik yardım yapılıyor daha ne istiyorsun diyebilirsiniz. Benim gözlemlerim ilk beş günün gözlemleridir, diğerleri haftalar sonrasının işleri.
Amaç felakete uğrayana ilk saatlerde en iyi, en faydalı desteği planlı ve en doğru şekilde yapmak ve ona yalnız olmadığını göstermek, o desteği vermektir. Bunlar yapılmıştır da arama kurtarma faaliyeti hariç plansız ve koordineden yoksun…
Bunları ve daha fazlasını bakanıyla, valisiyle, milletvekiliyle, AFAD, Kızılay ve sivil toplum örgütü yetkilileriyle görüştük hak verdiler… Belediye yetkilileri mi?
Çözüm; mülki idareler, belediyeler ve sivil toplum örgütleri afet esnasında “kim, ne zaman, nerede, nasıl, ne yapacak” sorularını cevabını bir defa daha düşünmelidir.
“Bir musibet bin nasihatten yeğdir” atasözünü hatırlayarak afet sonrasında ilgilileriyle oturup kim, nerede, nasıl ne yaptı, ne yapmalıydı” sorularını faaliyet sonu incelemesi ile gözden geçirmeli ve planlarının aksayan taraflarını revize etmelidir.
Bunları yapmak zor değildir, alana gönderdikleri ile görüşmek, anket çalışmalarını değerlendirmek ve rapor almak, öyle çalıştaylara, şatafatlı toplantılara da gerek yoktur. Yeter ki yukarıda ki soruların cevapları vicdani sorumluluk içerisinde verilsin.
Ve de ilgili örgütler özellikle belediyeler tatbikatını yapmalıdır, toplanma bölgesinden başlayıp adım adım her şeyi ince eleyip sık dokuyarak…
Son olarak merakımdan soruyorum “Sismoloji” bir bilim dalı da depremle ilgili konuşan, yazan, çizen bilim insanlarının unvanlarının başında “Sismolog” olanına rastladınız mı? Onlar nerede? Yoksa yok mu Türkiye’de? Varsa neden kullanmıyorlar bu unvanı?
idil 4 Yıl Önce
bizim vatandaşlar sismolog derseniz okumaz ve/veya dinlemez bile. kalemine sağlık arkadaşım