Barbarların (göçmenlerin) tarihsel görevi çürüyen medeniyetleri yıkmalarıdır.
Neler oluyor? Nedir yaşanan bu çılgınlıklar? Bir yanda; Eğe kıyılarına, bebelerin yürekleri dağlıyan cansız bedenleri vuruyor. Diğer yanda; Avrupa’da, ülkelerarası mesafeleri yürüyerek aşmaya çalışan onbinler. Hani Avrupa ya ait bütün sorunlar çözümlenmiş, söylenmesi gereken herşey söylenmiş, söylenecek yeni birşey kalmamıştı. Yirmibirinci yüzyıl Avrupa anakarası dinginliğe ulaşmış, sakinliğin huzurunu, hazzını yaşamaktaydı….. Hadi ordan sende! Dünya çok ama çok küçük, Avrupa ise -ayıpçı söylemiyle bir kıç kadar miniminacık. Ortadoğuda atılan her bomba, Afrika’da sıkılan her mermi döner dolaşır, ya göçmen olarak yada intihar bombacısı olarak sana ulaşır Avrupa.
Nedir bu? Bu yoksa;
“Mültecilerin yaptığı gibi sığınma mı yoksa mağdurların yaptığı gibi kaçış mı?” (1) Bu sorunun yanıtını ben bilemem. Bu saatten sonra bu soruya yanıt aramanın hiçte önemi yok zaten .
Evet ben bir göçmenim.
Eskiyen anakaramız Avrupa için ‘Barbarlar’ aranmakta! Ya da nasıl iyi bir ‘barbar olunur’?
Korkutucu görünebilmek için gözlerimi kısıp, dilimi çıkartıyor, dişlerimi döner bıçağı gibi bileyliyorum. ..... harcadığım yoğun çabaya rağmen,… haksızlık yapmamalıyım, aynada görüntü hiçte fena değil. En azından barbar bir görüntü yok. Acaba kalın, çeneden sarkan bıyık, yanaklardan taşan sakal mı bıraksam? Eski zamanlar olsaydı belime kılıcımı da takardım ya. Kılıcıyla arabaya binen, metro istasyonları arasında mekik dokuyan, at üstünde iş randevüsüne koşturan barbar… biraz abartma mı var? …. Biliyorum, günümüz modern yaşamında bunların hiç biri olası değil.
Evet kabul etmeliyim. Tenimin renginden biraz yabancı, biraz akdenizli oldugum belli, ama barbarlik yok bu görüntüde. Barbara benzemek için neler yapmak lazım acaba? Tarihin satır aralarına dalmalı yeni okumalar mı yapmalı, barbarlığın tanımlamasını yapan kitaplar var mı? Yoksa Internette research mu yapsam. Internette arama yaparken ‘address bar’ına soruyu nasıl yazsam.? Şu nasıl?
“Nasil iyi bir barbar olunur”? Bak bu olabilir.
Görüntü olarak barbar görünmüyor ve gündelik yaşantıda barbarlığımı gösterecek bir ipucu yoksa... barbar olduğumu size nasıl ispat edeceğim? Yoksa barbarlığı günümüzde göçmenlik mi temsil ediyor?
Barbarlık(göçmenlik) üzerine kısa denemeler:
Yüzyılın kolanyal sisteminin yıkılması (post-kolonyal dönem) eski koloni ülkelerde ‘disiplin topluma’ geçiş sancıları, beni yarattı. Ben ‘disiplin toplumu’ dayatmasının Melez çocuğu; barbarım. Dağları-deler-, sınırları-aşar-, su altında saatlerce- kalabilir-, kıtalararası uçan uçakların motorları arasında saklanarak günlerce yolculuk edebilir,ülkelerarası mal taşıyan TIR ların mühürlenmiş kapıları arkasında aç susuz yol alabilir ve açık denizlere rota çevirmiş gemilerin ambarlarında canlı hayvan sürüleri gibi aylarca bekliyip hedefime odaklanabilirim. Meksika – ABD sınırını geçme mücadelemi tarihler ayrıntılarıyla yazar. İngiltere’ye ve diğer Avrupa ülkelerine kaçak yollardan girmeye çalışan benim. Göçmenin (barbar), akıl sınırlarını zorlayan yaratıcılığını duymayanız yoktur. Akdeniz ve Egedenizini patlak botlarla geçer, bazen, cansız küçük vücutlarımız Bodrum sahillerine yürekleri dağlıyan şekilde vurur- kara Avrupasını yürüyerek baştan başa aşar yakalanır geri yollanır, yeniden dener, sonunda mutlaka ama mutlaka beceririm. Uygulamalar sadece bana özgüdür. Bu yöntemleri, yazılı olarak hiç bir yerde bulamazsınız. Kısaca bunlara; göçmenin yaratıcılığı, barbarlığın tarihsel yıkıcılıgı denir. Ben(göç eden) veri koşulları kabul etmeyen, dayatmalara; “teşekkür ederim ben almayayım” deyip; başka yerlerde daha iyileri var, ben oralara gideyim diyen, çokca savaştan kaçan savaş mağduru, özgürlük ve özellikle refah arayışının adı; göçmen.
Siz bilmezsiniz ama!.. Roma’yı da benim atalarım yakmış ve yıkmıştı.
İmparotorluk(küreselleşme), 'orasıyla' (merkez), 'burasını' (perıferı) bir yapmada ne denli başarılıysa, beni engellemede o denli başarısız. Öyle bir an gelir ki; ben(göçmen) içeri yi mi dışarı yı mi temsil ediyorum anlaşılmaz. Itiraf etmeliyim ki bunu ben bile çokça karıştırırım. Kendime sürekli sorduğum soru; ben kimim, nereye aitim sorusudur. Bu sorunun yanıtı çağlar boyunca bulanamadı. Bundan sonrası da bulabileceğimi sanmıyorum. Sermayenin oralara (çevre)- gitme zorunlulugu, emeğin (göçmen) büyüyen gelme istegi (göçmek) iki yönlü hareketlilik gösterir ve içinde yıkıcı etkileri de taşır. Olur da ulaşmak istediğim topraklara varabilirsem; getto’da var olma savaşı verir, göç ettiğim yere ayak uydurmaya çalışır, yeni mekana farklı renkler, damak tatları katar, beni benimsemeyen, kabüllenmiyen yerliye (ilk etapta) uyum sağlamaya çalışır.. belli bir aşamadan sonra da yıkıcı olurum. Süreç; yerlisiyle, göçmenin, karşılıklı bütün tarafların, değiştiği, evrimseldiği yeni mecralara aktığı, yeni yepyeni melez toplulukların, ulusların oluşmasını getirir.
Gettolarımız var bizim. Paris’in merkezinde, İngiltere'nin Bradford'un da.
Buyurun buyurun çekinmenize gerek yok. Misafirimiz olun, acı bir nescafemizi almaz mıydınız?
Oluşturulan dünya; merkezi olmayan, merkezin heryerde olduğu 'oranın', 'buranın' anlamını, birbiri içinde yitirdiği küçük bir köy. Ben, bir ucu sıkıştırıldığında kendini diğer yana atan, sıkıstırmanın sakin döneminde hareketi az, sıkıştırmanın hızlandığı dönemlerde fırıldak gibi dönen, dolanan barbarım. Dedim ya; dünya küçük, Avrupa ise, ayıpçı söylemiyle bir kıç kadar minnacık.. Ne kadar da milyonuz Tanrım. Dünyanın her yerinden …..sarımız, siyahımız var, ..mor da var desem mi? Ne düştü bugüne degin bizim payımıza?.. Acı!.. Heryerde ama heryerde bizim hissemize düşen; dışlanmak, ikinci, üçüncü sınıf sayılmak.
‘Göçmen, gündelik aşağılama tayınını yutmaya hazır olmalıdır her zaman; yaşamın ona ‘sen’diye seslenmesini, aşırı bir teklifsizlikle sırtına ya da karnına vurmasını kabul etmelidir’ (2)
Yeni bir ırk bu. Göçmenler ırkı. Ben hiç bir yere ait değilim. Bana her yerde rastlayabilirsiz.... Allah kahretsin, çok yoksul ve çok yanlızız. Bütün bunlar, midemi bulandırıyor. Yıkmak istiyorum. Bilmeden, kim ve ne adına, sadece düşünmeden yıkmak.
‘Uyanın da dinleyin ey yanlızlar. Gelecekten rüzgarlar esiyor gizli kanat çırpıntılarıyla... ey bugünun yanlızları ey ayrı duranlar, bir gün bir ulus olacaksınız siz, sizden, kendini seçmis kişilerden, bir seçkin ulus doğacak’(3)
Hareket etmeliyim. Hareket ettikce özgürleşiyorum. Hareket etmek, yeniyi aramak, daha iyiyi aramak başlı başına bir isyan değil mi?
‘Çürümüş toplumlardan ayrılacağım; ruhun, tokluk yüzünden bozulduğu saraylardan, yoksulluk yüzünden bayağılastıgı kulübelerden uzaklaşacağım, ıssız yerlere gidip yıkıntılar içinde yaşıyacağım; eski anıtlardan geçmiş zamanların bilgeliğini soracağim’(4)
Gün gelecek, aramak ve iyiyi istemek; özgürlesmeği sağlayacak, istedikce radikallesecek, radikalleştikçe kurtulacağız; geriden, yozdan, yobazlıktan ve ırkçılıktan.
Kitlesel yıkıcılığımın başlama noktası; çok renklilik, çok dillilik, çok farklı etnik kökenin, bir ortak noktada birleşeceği zaman ve zeminde olacak. Bir gün gelecek radikal talepleri, ortak söylem şekline getireceğiz………………. Peki bütün bu beklentilerin neresindeyiz? Bir barbar olarak bu soruya yanıtım; gidilecek çok yolumuz, mola verilecek çok istasyonumuz olduğudur.
Onun için;Barbarlar,insanlığın yeryüzünde varlığının devam edebilmesi için; bir an önce Gettolarınızdan şehir merkezlerine, çok renkli derileriniz, çok çesitli dillerinizle yürüyün. Size her zamankinden daha çok gerekşinimimiz var.
Yalvarıyorum! Dünyanın bütün göçmenleri birleşerek, barbarlığınızı gösterin.
-------------------------------
(1) Tim O'brien - Paris yolunda
(2) Amin Maalouf - Yolların Başlangıcı
(3) F.N.Nietzsche - Zerdust böyle diyordu
(4) Volvey - Yıkıntılar