Khaled Hosseini (Halit Hüseyni) Afganistan, Kabil’de 4 Mart 1965 doğumlu Afgan-Amerikalı bir yazardır. Bir diplomatın oğlu olarak doğdu. Ailesi, 1980’de Amerika Birleşik Devletleri’nden siyasi sığınma hakkı elde etti. Halen Kuzey California’da yaşamaktadır ve doktorluk mesleğini sürdürmektedir. İlk romanı Uçurtma Avcı’sının ardından Bin Muhterem Güneş yazarın ikinci romanı…
Kitabı okumaya başlamadan önce Afganistan tarihini kuruluş, etnik çatışmalar, savaşlar, işgaller, radikal güçler açısından inceleyin ki “coğrafya insanın kaderidir” sözünün Afganistan için ne derece doğru olduğunu değerlendirebilin.
1970’lerden 2000’lerin başına kadar uzanan bir dönemde geçen hikayede çocukluk, arkadaşlık, dostluk,
ihanet, bağışlama, yalan ve toplumsal eşitsizlikler, ayrımcılık temasında; Afganistan’ın sosyal, kültürel, ekonomik, politik, etnik hayatı ile askeri, dini kaynaklı çatışmalar ile iktidar mücadeleleri, göç ve mültecilerin durumu ve bu süreçte yaşanan toplumsal travma ve insanlık dramını, savaş ve toplumsal değişimi ortaya koymaktadır…
Ve de kitabın ilk satırlarında ki şu diyalog “…Yeniden iyi biri olmak mümkün Rahim Han’ın telefonu kapatmadan hemen önce, aklına son anda gelivermiş gibi söylediği şeyi düşündüm: Yeniden iyi biri olmak mümkün.” Sonraki satırlarda ki “Biz Afganlar hep aşın hüzünlüyüzdür, değil mi? Bazen kendimize acımaktan boğulacak gibi oluruz. Kaybetmeyi, acı çekmeyi yaşamın gerçeği sayar, hatta gerekli görürüz. Sonra da ‘Zendagi migzara’deriz Hayat devam ediyor.” İşte Yeniden iyi biri olmak isteyen Emir’in Hayata devam etmek isteyişinin hikayesi…
Kitabın anıtım bülteninden
“Emir ve Hasan, Kabilde monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emirle Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir iş adamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları… Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasının yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişinin aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısında anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanını diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü…”
Kitaptan altını çizdiğim bölümler;
“…Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir…”
“…Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun…”.
‘…Bu kadar mutlu olmana ancak senden bir şey almaya hazırlanıyorlarsa izin veriyorlar…’
“…Gerçekle yaralanmak, bir yalanla oyalanmaktan daha iyidir…”
Yazar Khalled Hosseini, romanda bir uçurtmadan yola çıkarak kurguladığı olaylar zinciri ve karakterleri o kadar etkili bir şekilde bağlamış ki kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Eğer kırsal bir alanda yaşadınız ve uçurtmanız olduysa o günleri kendinizle kurguluyorsunuz. Arkadaşlık ve dostlukları, vefa duygusunu sorguluyor ve kendinizle hesaplaşıyorsunuz aklınıza gelen bazı olaylarla. Ve de bugünle o günü karşılaştırıyorsunuz mülteciler kaçış, sığınma ve acaba Türkiye İran olur mu sorusundan Türkiye Afganistan olur mu ya evriliyorsunuz…
Okuyun ve değerlendirin seçenek sizin arkadaşlık ve dostluk adına, bağımsız, laik, çağdaş bir cumhuriyet adına…