Tokyo 2020 Olimpiyatlarını geride bıraktık. Türkiye çeşitli branşlarda topladığı madalyalar ile 1948'den bu yana madalya sıralamasında en iyi başarısını elde etti. 2 altın, 2 gümüş, 9 bronz madalya alarak 35. sırada yer aldık.
Tokyo'da bizi gururlandıran sporcularımız uzun çalışmaların sonucunda bu hedeflerine ulaştılar. Okçulukta Mete Gazoz, Boks'ta Busenaz Sürmeneli, altın madalya kazandılar. Boks'ta Busenaz Çakıroğlu ve Karete'de Eray Şamdan gümüş madalya sahibi oldular. Tekvando'da Hakan Reçber, Hatice Kübra İlgün, Cimnastik'te Ferhat Arıcan, Güreş'te Rıza Kayaalp, Yasemin Adar, Taha Akgül, Karete' de Ali Sofuoğlu, Merve Çoban ve Uğur Aktaş bronz madalya kazandılar. Takım sporları arasında voleybol kadın takımımız madalya kazanamasa da olimpiyat 4.sü olarak büyük başarıya imza attı.
Sporcularımızın başarısı kuru bir tebrikle asla geçiştirilemez. Çünkü onlar daha spora başladıkları yaşlarda şartlar bakımından ve sosyo ekonomik açıdan dezavantajlı bir ortama rağmen bu basamakları çıkarak başarı elde ettiler.
Bir ülke düşünün nüfusu genç ve dinamik. Bu yönüyle dünyada ilk 10 içindeyiz ama aynı sıralamayı eğitim ve spor için yaptığımızda çok gerilerde kaldığımız bir gerçek.
Olimpiyat Oyunlarının arifesinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile okulların spor salonları spor kulüplerinin kullanımına kapatıldı. Akıl tutulması ile açıklanabilecek bu karar ile sadece İzmir yerelinde 50'den fazla kulüp alt yapı çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı.
Bu konunun dışında il ve ilçe spor salonlarında tadilat, bakım yıkıp yeniden yapma gibi durumlarla spor kulüpleri çalışmalarını sık sık durdurmak zorunda kalmakta. Spor salonu olmaz ise alt yapı sporcuları nasıl yetişecek? Yeni spor salonu yapın demiyoruz. Aslında yapılması gerekli. Ama mevcut spor salonlarını sporcuya kapatarak mı bir sonraki olimpiyatlara hazırlanacağız.
Bu saydıklarım spor alanlarıyla ilgili peki ya çocukların spora katılabilmesi, sporun yaygınlaştırılması konusu ne olacak? Yıllardır askıda kalan konulardan birisi başarılı sporcuların puan olarak okullarda desteklenmesi. Milli Eğitim Bakanlığı ile Spor Bakanlığı arasındaki protokol kâğıt üzerinde kaldı. Sınav kaygıları sporun önüne geçti. En verimli yaşlarda öğrenciler sporu bırakıp, yetiştirme kursu adıyla gerçekleşen zaman gaspının içinde buldular kendilerini. 'Tam Gün' eğitim ile antrenmana gidecek saat bulamayan sporcu adayları nasıl branşlara yönlendirilecek, bu imkânsız görünüyor. Spor kulüpleri kesinlikle desteklenmezken, pandemi döneminde kendi kaderlerine terk edilmişlerdir. Hâlbuki Milli Eğitim Bakanı sanki "okul spor kulüpleri kurulacak, okullarda branşlarında uzman antrenörler görevlendirilecek" gibi altı doldurulmamış bir söylemde bulunmuştu.
Bütün bu saydıklarım buz dağının sadece görünen kısmında olanlardır. Biz 10 yılda bir futbol milli takımının, 8 yılda bir basketbol ve voleybol takımlarımızın, tekvandoda, atletizmde, cimnastikte ve birçok branşta ara ara gerçekleşen çıkışlarımızla gurur duymaya yetinmiş durumdayız. Hâlbuki kalıcı başarıyı yakalamanın planlamasını konuşmalıyız. Kimse kusura bakmasın Tokyo Olimpiyatlarında olmamız gereken branşlarda yoktuk bile. Ata sporumuz diye gururlandığımız güreşte altın madalya kazanmalıydık. Naim Süleymanoğlu ile başlayan halter serüveninde adımız geçmedi. Yüzme, binicilik, cirit ve daha nicelerinde sıralamaya bile giremedik.
Spor, eğitimin önemli bir parçasıdır. Yarından tez yok gelecek kuşaklarımızın anaokulundan, ilkokuldan başlayarak spor hayatlarına dokunalım. Yeni spor alanları oluşturalım, mevcut salonları sporculara açalım, çocuklarımızı parti başkanlarının önerisiyle göreve getirilmiş sözüm ona spor uzmanlarına değil, eğitimini başarıyla tamamlamış, kendisini başarılarla kanıtlamış antrenörlere teslim edelim artık. Şimdi ekilen fidanlar can suyu alırsa, bakımı yapılırsa ve korunursa ilerde ormana dönüşürler.