4 Aralık tarihinde Polanyanın başkenti Varşova’da bazı Avrupa sağ partileri Avrupa Parlamentosun’nda ikinci büyük grup oluşturmak amacıyla bir araya geldi.(1)
Bu Avrupa’da ki sağ partilerin bir araya geldiği ilk toplantı olmuyor.21 Ocak 2017 tarihinde de Almanya’nın Koblenz kentinde Avrupa’nın aşırı sağ partileri bir araya gelmişti.O zamanki toplantının ev sahipliğini Merkel’in göçmen politikalarına karşıt, gerici 'Almanya için Alternatif' (AfD) yapmış ve zirve ‘Ulusların ve Özgürlüğün Avrupası’ olarak adlandırılmıştı. Biz, o zaman, toplantıyı; idelojik olarak; kuramsal donanımı yetersiz, tarihsel süreçte; pratik örneklerine fazla denk gelmediğimiz bu birlikteliği (toplantıyı), sağ idelojinin (faşist-ırkçı) enternasyonal bir örneği olarak tanımlanmıştık. Bizim yaptığımız saptamayı doğrular mahiyette, ev sahibi AfD’de toplantıyı ‘Avrupanın karşı zirvesi’ olarak adlandırmıştı.(2)
Bu kez Varsova’da yapılan toplantıya; Polanya Başbakanı Jaroslaw Kaczynski ve onun ‘Hukuk ve adalet Partisi (PİS)’ adlı sağcı partisi ev sahipligi yaptı ve toplantıya Avrupa’nın değişik ülkelerinden 14 parti katıldı.
2017'de yapılan toplantıdan sonra kaleme aldığımız araştırmayı, son gelişmeleri de dikkate alarak, sağın birliktelik arayışlarına Avrupa’nın bir başka gerçeği 'göçmen'lik penceresinden bakıp; sağ(faşist) gelişmeler, göçmenlik, sol ve ne yapmalı sorusuna yanıt arayacak şekilde revize ettik.
Avrupa’da yükselen sağ
'Irkçılık ve ilerleme kısa süre içinde, Mısır- Afrika durağanlığını lanetleyip, Yunan avrupa dinamizmini ve değişimini yüceltmekle elbirliği ettiler. Bu türden değerlendirmeler yeni romantizmle mükemmel bir uyum içindeydi. Romantizm sağdece coğrafi ve ulusal karakteristikler ile halklar arasında kategorik farklılıkların ne kadar önemli olduğunu vurgulamakla kalmıyor, aynı zaman da dinamiz mi de en yüksek değer olarak görüyordu.'(3)
Avrupamerkezci görüş, insan uygarlığını bütünsel bir süreç görmeyi reddediyor, başkasını 'diğer'i dışlıyor.
Avrupa’da ikinci dünya savaşı sonrası oluşan toplumsal ilişkileri, 1960’lardan sonra Avrupa dışından gelen yoğun göçlerin neticesinde, değişen dengelerin yarattığı yeni koşulları, yabancı düşmanlığı üzerinden algılıyan populist sağın; özellikle son 20 yıldır çeşitli Avrupa ülkelerinde toplumsal taban ve seçim sandığında desteğini yükselen bir eğilimde artırdığı görülmektedir. Sağın Avrupa’da bugünku ulaştığı aşamayı yakın geçmişe bakarak görelim.
Çarpıcı örnekler;
• Avusturya FPO (Freedom Partisi) 1980’lerde marjinal bir partiyken, 1990 seçimlerinde 33 sandelye kazanabiliyor. 1991’de Viyana’da yapılan bölge seçimlerinde oyların %22.6 alarak ikinci büyük parti olabiliyor.
• 1980 baslarında Umberto Rossi tarafından kurulan Lega Lombord (İtalya) partisi %3’lerde başlıyan seçim deşteğine 1992 yılında %8.7 ulaşarak ülkenin dördüncu büyük partisi oluyor.
• 1972’de kurulan Front National (Le Pen) kısa sure içerisinde büyük bir gelişme gösterip, Fransa siyasetinde belirleyici unsurlardan biri olmayı becerebiliyor.
Yukarıda ki örneklerin (ülkelerin) yanında, demokrasinin daha yaygın yaşandığı, toplum yaşamında hoşgörünün ‘diğeri’ni anlama çabalarının daha koklu tabanları olduğunu düşündüğümüz İsviçre, Belçika ve İsveç gibi ülkelerde bile ‘göçmen’, ‘diğeri’ ve en güncel şekliyle ‘müslüman’ kavramlarını, olumsuz, negatif vurgusuyla işleyen sağcı (faşist) partilerin kendilerine yükselen bir oranda, politik arenada yer bulmaları,yabancı düşmanlığının kuzeyden güneye bir bütün olarak liberal batı avrupa demokrasilerinde var olduğu gerçeğidir.
Post modern sağ partilerin gösterdiği gelişimin sadece artan göçlerle oluştuğunu savunacak kadar sürece dar acıyla bakmadığımızı, olayın bir çok kaynağa dayandığını vurgulamamız gerektiğini biliyoruz. Bizim bu yazıda,olaya bakış ve çözümlememiz; göç, yabancı düşmanlığı – post modern sağ (faşist) ikileminden oldu.
Göç edenlerin büyük bir kışmının, daha iyi yaşam koşulları arayışında olan ekonomik sığınmacılar olmalarına rağmen, göç ettikleri ülkeye politik mülteci talebiyle başvurmaları, yasal statülerini –oturum– bu yolla kazanmaları ve bu durumun avrupa kamuoyunu daha çok ‘rahatsız’ ettiği gerçeği herkez tarafindan 'bilinen' fazla söz konusu edilmeyen 'sır' olduğudur.
Göçmen sayısının artması, devletin verdiği yardımlardan faydalanan yerel kitlelerde bu hizmetlerin azalacağı endişesi oluştururken, işçi pazarında rekabet şansı olmayan kalifiyesiz yerli iş gücünün, askari ücretin altında, her türlü sektorde; uzun saatler ve uygunsuz çalışma koşullarında çalışan göçmen işçi karşışında, emek pazarında zaten sınırlı olan rekabet şansını yitirdiğini düşünen yığınlar (işçi sınıfı) klasik sol görüşün aksine, sola yönelmek yerine sağa, ırkçı, yabancı düşmanı partilere yöneliyor... Avrupanın gündemine, çoğalan bir şekilde giren göçmenlik gerçeğine, yabancı düşmanlığı açısından bakarak, sorununa yanıt aradığını (bulduğunu) iddia eden tek gündemli faşist örgütlenmeler bütün Avrupada gelişiyor.
Uzmanlık ve eğitim gerekmiyen emek yoğun sektörlerin azalması yada üçünçü dünya ülkelerine transferi , kalifiyesiz yerli iş gücüne olan talebi azaltıyor, bunun sonucunda issiz kalan kitleler sağcı faşist partilere yöneliyor.(4)
Başka yere taşınmayı ekonomik olarak beceremediğinden iştemediği halde göçmenle aynı bölgede yaşamak zorunda kalan ‘yerli’ aynı caddeyi aynı sokağı paylaşsada, aynı hastaneye, aynı postaneye gitsede farklı dünyaları ‘paralel dünyalari’ birbirine hiç karışmadan yaşıyor. 'Yerli' niteliksiz işsiz, yabancıyı düşman gören politik tercihlere yöneliyor.(5) Bu savımızı ispatlıyan en çarpıcı veri; Birleşik Krallık (UK) da Avrupa birliği için yapılan referandumda alt gelir grupların (issizler dahil olmak üzere) çok yüksek oranda çıkma yönünde tavır sergilerken, eğitimli, orta ve üst gelir gruplarının birlik içinde kalma yönünde oy vermesi. Birlik içinde kalma yönünde terçihini yüksek oranda gösteren bir diğer sosyal katman ise gençler.
Bütün bu ekonomik nedenlerin yanında, tanımlanması ve itiraf edelmesi daha zor bir sorun ise; siyasal olarak sağcı partilere uzak kitlelerin bile yabancı (göçmenle) ile yaşadığı ‘çatışmanın’ ekinsel (kültürel) boyutu.(6)
Ne yapmalı
Son uç on yildir xenophobia (yabancı düşmanlığı) bütün avrupada endişe verecek boyutlara ulaşmıştır. Yabancı düşmanlığı sadece birliğe üye ülkelerde söz konusu olmayıp; İsviçre ve Norvec gibi topluluk üyesi olmayan ülkeler içinde geçerlidir.
Yabancı düşmanlığını işleyen partiler, halkın desteğini bazen; ekonomik bunalımlara tepki, bazen; bu partileri tehlike olarak değil, firsat olarak değerlendiren işçi kesiminden ve diğer toplumsal katmanlardan oy alarak seçim sandığında yer buluyorlar. Bu partilerin (bütün avrupa ölçeğinde) öne çıkan belirgin dört özelliği.
• Avrupa kuşkuculuğu (eurosecticism)
• Göç karşıtlığı (anti- immigration) yabancı düşmanlığı (xenophobia)
• Sosyal politikalara tepki (ekonomik bunalımlar, kemer sıkma politikaları)
• Kendini güvende hissetmemenin istismarı olarak kendini göstermesidir
• İslam karşıtlığı
Sağ unsurların hiç yoktan çıkmadığını bu örgütleri koşulların yarattığını bunları üreten bir toprağın olduğunu onutmamak gerekir. Bundan dolayı sol;
• Bu partilerin yabancı düşmanı olduğunu israrla söylemeli
• Bu partilere oy veren kitlelerin sorunlarını akıllıca çözümlemeli
• Bu partilerin yaydığı korkunun geçersizliğini ve yanlışlığını göstermelidir.(7)
Bazı sektörlerde , işçi göçü(göç) ücretleri aşsağıya çekmiştir. Bunun çözümü; asgari ücret uygulanmasının yasalar yoluyla zorunlu hale getirilmesi, uygulamanın denetlenmesi, sendikalaşmanın yaygınlaştırılmasıdır.
Göçmen konusunda kuşkuları olduğunu belirten, bunun yanında ırkçı olmadığı vurgulaması yapanların kaygıları; yaşamlarında devletin sağladığı (eğitim,sağlik ve diğer) sosyal hizmetlerin sunumu konusunda oluşabillecek aksaklıklara –kısıtlamalara– işçi partisinin (solun) çözüm konusunda ikna edici önerileri olmalıdır. Paradoksol olan; sağ partileri destekliyen kitlelerin alt gelir grupları, işçi sınıfı, geride kalanlar (left- behind) yaşamlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm bulma şansı, işçi partisinin iktidarında uygulayacağı ekonomik politikalarda daha yüksek olmasıdır.
Avrupa’da özellikle orta sol-sosyal demokrat- partiler açısından, çokca gözden kaçan, seçim sonuçlarını belirleyen nokta; avrupa merkez bankasının, birliğin tüm üyeleri kapsayan – dayatan- tasarruf politikalarının seçim sonuçları üzerinde yarattığı roldur.
Sol çevrelerin birlik(AB) anlayışıyla sağ unsurların birlik anlayısı farklıdır; sağın arzuladığı avrupa birliği M. Thatcher’ın düşlediği Avrupa birliği ile aynıdır. Bu ise; 'Avrupa birliği, sermayenin kolayca dolaşabileceği, emeğin ve sendikal örğütlenmelerin dolaşımının sınırlandırıldığı birlik özlemidir'(8)
Muhafazakar ve post modern sağ partilerin ekonomik sorunlara liberal çözüm önerileri, sorunların çözümü değil, sorunun kendisi olduğu gerçeğini göremiyorlar. Sorunun yanlış tanımlanması, çözümün yanlış uygulanması ikilemi, sadece faşist partilerin değil, genellikle iktidarda olan liberal ve sosyal democrat hükümetlerinde çıkmazı oluyor.
Avrupa sağının ortak politika üretme uğraşları-tehlikesi- dikkatle takip edilmelidir. Avrupa sağının yabancı düşmanlığı üzerine oturtuğu gerici politikaları hafife alma, duyarsız kalma lüksümüz yok. Sağın Enternasyonal birliktelik arayışlarına, solun geliştirmesi gereken; insanlığın evrensel değerleri üzerine oturan; savaşa karşı- barış, nefrete karşı- anlayış, tekleştirmeye karşı- çok renkliliği, çok sesliliği yaşamın her alanında oluşturacak politikalar üretmesi ve bu politikar etrafında örgütlenmesi. Ve bu örgütlenmeleri uluşlararası boyutlara taşıması.
Yazımızı, üzerinde hepimizin düşünmesi gereken bir paradoksla bitirelim.
Şunlardan hangisi daha tehlikelidir;
A. D.Trump’ın başkanlığa başlamasıyla uygulamaya koyduğu, genelde yabancı özelde müslümanlara karşı politika ve uygulamalar mı?
B. D.Trump’ın başkanlığa başlamasıyla uygulamaya koyduğu, genelde yabancı özelde müslümanlara karşı politikalarını %48 oranında destekleyen halk desteği mi?
-----------------------------------------------------------------
(1) 5.12.2011 Birgün
(2) European counter-summıt ‘The Local – Germany’s news in English 21 january 2017
(3) Martin Bernal – Kara Atena sayfa 281
(4 )Ronald Inglehart Culturel Shift in Advanced Industrial Sociaty-Princeton: University Press 1990 page 11
(5) Commision of the European Commnities-Racism and xenophobia, Eurobarometer Special/Brussels 1989
(6) İbrahim Sirkeci 14.11.2016 Birgün
(7) T Piece- How can the European left deal with the threat posed by xenophobia by Glyn Ford April 2014
(8) Is the real danger by Jeremy Corbyn May 2014 Morning Star
Melike BULUT 3 Yıl Önce
Fazlasıyla yoğun bir yazı olmuş. Araştırması bol, oldukça detaylı objektif bir bakış açısı. Tebrikler
Bekir Hoca 3 Yıl Önce
Sayın hocam Çok aydınlatıcı bir makale olmuş yine. Ilgiyle okudum. Ama ilk yorumu Ben yaptığım halde yorumum yayınlanmadı. Tekrar yorum yaptım. Önemli olan sizin fikir ve görüşlerinizden yararlanmak. Yeni makalenizi sabırsızlıkla bekliyorum. Teşekkürler...