Ajans Bakırçay
2021-01-12 09:08:34

Cambridge Analytica Veri Skandalı ile WhatsApp İlişkisi

Aysel Korkut

12 Ocak 2021, 09:08

Cambridge Analytica adlı bir danışmanlık şirketi 2014 yılında Facebook kullanıcılarının verilerini toplamaya girişiyor ve 50 milyon kullanıcının verilerini stokladığı bir veri seti oluşturuyor. Bunu, yalnızca akademik kullanım için olduğunu belirterek kullanıcılara doldurttuğu bir anketle yapmaya başladığı, sonra bu verileri kullandığı söyleniyor.

Cambridge Analytica’nın oluşturduğu bu set, 50 milyon kişinin bütün bilgilerine sahip bir set oluyor. Kim neyi sever, neye ihtiyacı vardır, neleri sevmez, politik eğilimi nedir, ne zaman nereye gider, nerede yaşar, kimlerle takılır, ne yer, ne içer, kimi hangi tür reklamla nasıl etkilersin, kimde nasıl algı oluşturabilirsin, fikrini nasıl değiştirebilirsin, kendi safına nasıl kazanabilirsin vs. hepsini içeren bir set.

Cambridge Analytica, Facebook kullanıcılarından derlediği bu veri setini, seçmenin oy tercihini bazı politikacılar lehine etkilemek, değiştirmek niyetiyle kullanılmak üzere, siyasi reklam yapan şirketlere satıyor.

ABD’li politikacı Ted Cruz, bu verileri 2015 yılında kendi seçim kampanyasında kullanıyor. Kişilere, kişiye özel reklamlar göndermek ve onun sayfasında, onun algısını değiştirebilecek bilgiler, belki de uyduruk haberler paylaşmak şeklinde… Ted Cruz, olay mahkemeye taşındığında, verileri kullandığını ama satıldığından haberi olmadığını söylüyor. Yani bedava kullandığını iddia ediyor. İnanırsan.

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg ise, kravat takıp çıktığı mahkemede, Facebook’ta bir açık kapı olduğunu, Cambridge Analytica’nın bu verileri o açıktan girerek aldığını söylüyor. Buna Facebook’taki bir hatanın sebep olduğunu geveliyor. Sıkıştırılınca da kullanıcılardan özür diliyor. Açıkları gidermek için çalışacağını belirtiyor.

Diğer Facebook yetkilileri ise, Cambridge Analytica’ya, sadece ankete katılan kişilerin bilgilerini vermeyi kabul ettiklerini söyleyerek, bu olayın sadece bir "veri ihlali" olduğunu öne sürüyorlar. Yani, biz ankete katılanların verilerini alabileceklerini söyledik ama onlar daha çoğunu almışlar gibisinden bir şeyler. Biz masumuz halleri.

Bu veri setinin kullanıldığı diğer bir siyasi olay İngiltere’deki Brexit oylaması. (2016 yılı)

Ayrıca, üstüne gidilmeyen bir başka şüpheli olay da Trump’un seçildiği ABD seçimleri.

Daha dile getirilmeyen kim bilir neler, neler var…

Bu olay, ilk kez Aralık 2015'te The Guardian’ın verdiği bir haberle ortaya çıkıyor.

17 Mart 2018'de, The New York Times ve The Guardian, ihlali araştırmak ve ayrıntıları paylaşmak konusunda aralarında iş birliği yaparak haberi yayımlıyorlar. Dünyada kıyamet kopuyor. Bizde yaprak kımıldamıyor. Çoğumuzun hiç haberi olmuyor.

Bu bilgileri The Guardian’a veren kişi, Cambridge Analytica'nın eski bir çalışanı olan Christopher Wylie.

Bu olayın çözülüşünü anlatan bir de belgesel yapılıyor sonrasında. Belgeselin adı The Great Hack. Bu belgesel Netflix’ten bugün de izlenebiliyor. Film ile belgesel arası bir şey aslında. Tam belgesel olduğu da söylenemez. Gayet akıcı izlenebiliyor. (İzlenmesinde yarar var.)

***

Gelelim Mark Elliot Zuckerberg’in şirketlerine…

1984’te doğan Zuckerberg, Harvard Üniversitesi’ndeki iki yıllık öğrenciliği sırasında, 2004’te, birkaç arkadaşıyla birlikte Facebook’u kuruyor. (Sosyal Ağ adlı filmden izleyebilirsiniz.) Sonra Facebook’un büyük sahibi oluyor. Okulu da bırakıyor.

2012 yılında, Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından 2010 yılında kurulan fotoğraf paylaşım platformu Instagram’ı satın alıyor. Zaman içinde Instagram’ı Facebook’a benzetiyor.

2014 yılında, önceden Yahoo! çalışanları olan Brian Acton ve Jan Koum tarafından 2010 yılında kurulan WhatsApp’ı satın alıyor. (WhatsApp, Gezi Eylemlerinde henüz Mark’ın değil.)

Daha birçok şirketi olan Zuckenberg, hükumetlerin istemeleri halinde Facebook, İnstagram ve WhatsApp’taki kullanıcı bilgilerini ilgili ülkelere -adrese teslim- vermesiyle biliniyor. Özellikle de otoriter yönelimleri olan ülke hükumetlerine.

***

Facebook’a kaydolurken kabul ettiğimiz üyelik sözleşmesinde Facebook’a, bilgilerimizi dilediğince kullanabileceği iznini zaten veriyoruz.

Ve Zuckenberg de hükumetler istediğinde bilgilerimizi zaten onlara veriyor.

Reklam şirketlerine zaten pazarlıyor.

Kendi reklam şirketi de var, bilgilerimizi orada da zaten kullanıyor.

Facebook içinde bir özel mesajlaşma bölümü var, Facebook Messenger. O mesajlaşmaları da zaten istendiğinde isteyene vereceği kesin. Facebook odaları da kurdu daha yakınlarda. Zoom türü bir şey galiba. Henüz bilmiyorum.

Şimdi WhatsApp’ı Facebook içine almak istiyor. Bunca gürültünün sebebi bu.

Şimdilik hükumetler istediğinde vermekle yetindiği WhatsApp bilgilerimizi, yazışma ve konuşmalarımızı, fotoğraflarımızı, konumumuzu vs. Facebook’taki rahatlığıyla herkesle paylaşabilmek istiyor. Bunun için de sözleşme yeniliyor.

8 Şubat 2021’e kadar düşünme süremiz var. O tarihten sonra artık ya sözleşme yenilemeyi kabul edeceğiz ya da WhatsApp’ı terk edeceğiz.

“Facebook’ta bilgilerimiz WhatsApp’takinden daha farklı değil, olsun varsın, bir de o kanaldan bilgilerimi pazarlasın.” diyerek kalmak ve özel alan özgürlüğümüzün tamamen elimizden alınmasına aldırmamak da mümkün, kendimize daha güvenli başka bir yer aramak da.

Diyelim ki aradık.

Google Hangouts’u veya doğrudan Google Meet’i kullanabiliriz.

Google’u öncelikli yazmamın sebebi, Google’un, sahtekârlık yapmadan ve kimseyi dolandırmadan para kazanmanın mümkün olduğunu kanıtlamak için yola çıktığını söyleyen bir mottosunun olması.

Ben bugün indirdim ve kurdum Hangouts’u.

Çünkü Zuckerberg’e mecbur olmak, her istediğine koşulsuz tamam demek hoşuma gitmeyecek. Hiçbir şey bilmiyorsam bile(!) bunu biliyorum.

Bir de Signal’in, kişilere ait özel bilgileri pazarlamadığı söyleniyor. Emin değilim, henüz araştırmadım. Ama çizelgelerde gerçekten öyle görünüyor.

Adı geçen diğerlerinin ise insan hayatının gizliliği esasına en küçük bir saygılarının olduğu söylenemez. Ancak siz, “Benim gizli bir işim yok, bilseler ne olacak ki.” diyebilirsiniz. Bu kişisel bir tercihtir. Gizlimiz saklımız olduğundan değil, özelimize öyle fütursuzca dalınmasından rahatsızlık duyuyoruz. Mecbur tutulmaktan hoşlanmıyoruz.

Tabii bir de… Eğer akıllı telefon kullanıyorsak -Whatsapp varsa zaten öyledir- yerimiz, yurdumuz, numaramız zaten telefon operatörleri tarafından kontrol edilir durumda. TC. Kimlik No da o operatörlere verdiğimiz ilk bilgi…

Ayrıca 2011 seçimleri öncesinde (2010’da) 40 milyon TC. vatandaşı seçmenin seçmen bilgileri internet korsanları tarafından çalındı. TC. kimlik numaralarımız ve hakkımızdaki her türlü resmi bilgi… e-devlet bilgileri yani. Bununla da kalmadı olay. 2011 yılında “İnanmıyorsanız bakın burada işte bilgileriniz.” der gibi bütün o bilgileri internete yükleyip yayınladılar. Bizim yine kılımız kıpırdamadı. Çalınan o numaralar değiştirilmeliydi. Değiştirilmedi.

Ayrıca MERNİS’e yüklü bilgilerimize kimler ulaşıyor, ulaşanlar yetkili mi yetkisiz mi, iyi niyetli mi kötü niyetli mi bilmiyoruz bile. Kapıya gelen kargo görevlisi de biliyor bizim TC. No’muzu. Otobüs bileti alıyoruz, şoför de muavin de biliyor. Uçak bileti, yine bilen bilene… Hâl böyleyken WhatsApp telaşı kara komedi gibi görünüyor insanın gözüne aslında.

Julian Assange ve Anonymus gibi hackerlerin, canlarını tehlikeye atıp açıkladıkları yığınla çok önemli bilgi, belge, yazışma vb. varken ve ülkede yine bir tek yaprak bile kıpırdamıyor, bu hayati bilgilerle kimse ilgilenmiyorken oturmuş kendi bilgimizin derdini çekiyoruz. Ortalığa dökülmüş onca kirli belgeyi, bilgiyi hiçbirimiz görmeye yanaşmazken… “Aman canım sen de!” diyebiliriz, çoğunlukla yaptığımız gibi. Gerçekten kara komedi oyuncularına benziyoruz bazen.

Son söz olarak şunları belirterek bitirelim:

Facebook’ta, “Facebook sana şu, şu ve şunun için izin vermiyorum.” gibisinden paylaşımlar yapmak hiçbir işe yaramayacak uğraşlar. Facebook, karşılığında kişisel bilgilerimizi istediği ve alıp kullandığı için bedava. Yani derdi uluslararası amme hizmeti yapmak değil. Bizim bilgilerimiz üzerinden para kazanmak. Bu durumda hiç de bedava sayılmaz ve aslında pahalı bile. Ve onu öyle yazılar paylaşarak engellemek mümkün değil.

Ve internet oyunları… Hiçbirinin amacı bizi eğlendirmek değil, ilk elden bilgilerimize ulaşmak. Ne yapacaklar bizim kişisel bilgilerimizi? Ne işlerine yarayacak? Onu daha ileride öğreneceğiz sanıyorum.

Canınızı sıktım belki ama interneti ve cep telefonlarımızı dikensiz gül bahçeleri sanmamakta yarar var.

“Bundan sonra kontrol, sıfırdan (garajlardan, sınıflardan, yurtlardan) başlayıp yarattıkları teknolojiyle dünyanın en büyükleri olan bu gençlerin elinde.” demiştim bir yazımda. Yine söylemiş olayım. ABD Başkanı bile eli kolu bağlı kalakaldı onların karşısında.

Durum bu. Bundan sonrasında ise ya tamamen onların kontrolüne girilecek ve dijital diktatörlüklerde yaşanacak ya da kendilerine “Hooop! Durun bakalım biraz!” denilecek.

Ve kişisel tercihini herkes kendisi yapacak. Dijital diktatörlerin ülkeleri olmayacak. Onların ülkesi Dünya adlı gezegen çünkü. Ve oraya Zuckerberg göz dikmiş gibi görünüyor.

Bill Gates hayır işleri ve bilim çalışmalarıyla aklını bozmuş durumda. Google namuslu kazançtan söz ediyor. Elon Musk uzay çalışmalarıyla meşgul. Twitter en güçlünün kendisi olduğu yanılgısına kapılmış gidiyor. Çin ve Rusya derinden geliyor. Japonya, bir deprem, bir tsunami, bir reaktör yangını ile dipsiz sustu. AB teknolojide bir hayli geri.

Meydan şimdilik Zuckerberg”e kalmış gibi. O da bunun kesinlikle farkında. Kimse itiraz etmezse daha da fütursuzlaşacağını öngörmek güç olmasa gerek.

Yorumlar (1)

Alev Subaşı 4 Yıl Önce

Kısa sürede hızlıca gündemize gıren bu mevzuda okuduğum ennnn doyurucu yazıydı.Katkınızdan dolayı sonsuz teşekkürler.Bu yazınızı derhal ( ne yazık ki vatsaptan ) arkadaşlarımla paylaşacağım :))

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.