Ajans Bakırçay
2024-10-26 12:11:45

Güdülecek koyun değiliz!

Aysel Korkut

26 Ekim 2024, 12:11

Ortadoğu kan gölü… Kuzeyimizde Ukrayna-Rus savaşı sürüp gitmekte. Irak savaşının izleri daha silinmedi. Suriye’de savaş bitmiş değil. İsrail, Filistin’i yerle yeksan etti. Şimdi Lübnan’a da sıçradı. Yetmezmiş gibi bir de İran’a saldırmayı planlıyor. Ülkemiz yetkilileri, İsrail’in bize de saldırabileceğinden söz ediyorlar.

Savaş kötü bir şey diye bağırıp duruyoruz yıllardır ama sesimizi kimselere duyuramıyoruz. Ama… Ama… Ama… En nihayetinde duyulmuş sanki. Duyulmuş ki ülkemizde yeni bir Kürt açılımı başlatıldı. Yani öyle görünüyor. Sanki değil, eminim, büyüklerimiz bu kez kesinlikle bizim sesimizi duydular ve hemen, “Haydi barış sağlayalım.” dediler.

“İsrail’in bize saldırması durumunda, ülke içinde bari barışık olalım istemişler.” diyenler var. “Devamında çözümsüzlük yaratıp şehirleri yıkmak ve bu arada da askeriyeye silah satmak için bu yola girildi.” diyenler var. “Kürt hareketi liderlerini birbirlerine düşürmek ve Kürt halkının ruhsal motivasyonunu ve haliyle umutlarını içten yıkmak için.” diyenler de var. Hatta, “Ömür boyu başkan kalmanın yolunu açmak için olağanüstü hâl yaratıp bundan yararlanmak ya da cihatçılarla kargaşa çıkarıp ardından da darbe yapmak istiyorlar.” diyenler bile var ama bunları söyleyenlere hiiiç inanmıyorum. Böyle şeyler söyleyenler çok kötü niyetli insanlar. Hiç olur mu öyle şey? Büyüklerimiz, her ne yapıyorlarsa ülkemizin iyiliği için yapıyorlar.

Bakın sıralayayım size, bunca yıldır ne iyilikler yaptılar ülkemiz için:

(Öğretmenlik var ya serde, o yüzden galiba, okulları örnek vereceğim.)

Köy okullarını kapattılar ki köylü çocuklar okulla eğitimle falan uğraşmak zorunda kalıp yorulmasınlar. İlla uğraşacağım diyorlarsa mis gibi şehir okullarımız var, oraya göçsün aileler, çocuklar da o okullarda okusunlar. Köyde kalanlar taşımalı eğitimle kasabalara gidip gelsinler. Okul servislerini kaldıran kötü niyetlilere itibar etmesinler. Mecburiyetleri mi var o minibüslere sanki? Köylerde mis gibi köy imamları var, onlar kurs açarlar, çocuklar da imamın kurslarına devam ederler. Dünyalıklarını unutup öbür dünyaya çalışsınlar biraz da canım! Belki içlerinden uyanıklar çıkar, etraflarına mürit toplar, ufaktan köşeyi bile dönerler. Belli mi olur? Şehir okullarını mis gibilikten çıkartıp kendi kaderlerine terk ettiler büyüklerimiz ki çocuklarımız daha da mis gibi olan özel okullarda okusunlar. Devlet okullarında sabun yok, temizlik yok, okulu temizleyecek kimse yok, ödenek yok… Özel okullar öyle mi ya? Merdivenlerinden sınıflarına, toplantı salonlarından koridorlarına her yer pırıl pırıl… Bal dök yala, öyle yani! Çocuklarımız kötü yerlere layık değiller ki! İşte böyle pırıl yerlerde okusunlar! Anne babalarının parası mı yok? Aman canım siz de… Para dediğiniz nedir ki? Fakirlik cennetlik bişi. Keşke biz de fakir olsaydık da cennetlik olsaydık. Fakirlere cennet garanti diye halkımızı fakirleştiriyoruz. Bir halka bundan büyük iyilik mi olur? Varsa paran, ver özel okullara, bak, bakanımızın da özel okulu var. Nasıl güzel bir okul zinciri, valla insanın yeniden çocuk olup o okullara gidesi geliyor. Yoksa da senin için ücretsiz cami kurslarımız var güzel çocuk! Asla eğitimsiz kalmazsın! Eğitimi daha kaliteli hale getirmek için çok çalıştılar. Neredeyse her yıl program değiştirdiler. Bir el yazısı, bir düz yazı, bir her öğrenciye laptop, bir hiç öğrenciye laptop, deneye deneye bi hal oldular. Yeter ki en iyiyi bulsunlar. En iyiye ulaşmak denemeden olmaz elbette. “Ben okulda havuz problemlerini çözemezdim.” diyen büyüğümüzün iyi niyetli isteğiyle havuz problemlerini ders kitaplarından çıkarttılar ki çocuklar çözemediler diye üzülmesinler. “Ben okulda da ‘ğ’yi yazamazdım.” diyen sayın büyüğümüzün aklına henüz, ‘ğ’yi alfabeden çıkartmak gelmedi ama belki ileride o da olur ki çocuklar zorlanmasınlar. ‘Ğ’ dediğin nedir ki ne lazım sanki bize? Her okula taraftar müdür ve müdür muavinleri atadılar. Taraftar olmasa bile kendi sendikalarına (illaki kendi sendikalarına) kayıt yaptıran ‘pek uyumlu’ kişilerle ‘azıcık çıkarcı’ kişileri de müdür veya muavin yaptıkları oldu. Uyumlu kişilerle çalışmak iyidir çünkü. Uyumsuzları sevmezler büyüklerimiz. Büyüklerimize göre, uyumsuzlar, insanların iyiliği için yapılmak istenen işlere engel olmaya çalışırlar! İyi işleri geciktirir, engellerler. O yüzden hiç lazım değildirler. Hem evrim dediğin şey de ortama uyum sağlamak değil midir zaten? Uyum sağlayan hayatta kalır. Sağlamayan yok olur gider… İki kere iki dört… Şartları kendine uydurmaya çalışanların kışkırtmalarına gelmeyin siz. Onu ancak büyükler yapabülü… Ancak onlar şartları kendilerine uydurabilirler. Onun dışında kalanlar şartlara uymalıdırlar. Çünkü aksi çok yorucu bir şeydir. Herkesin gücü yetmez buna. Yorulmaya değmez. Üzmeyin kendinizi! Kendinizi de bizi de üzmeyin! Ha bu arada, evrim sözünü de duymamış olayım! Evrim dinsizlik doğurabülü. Cennete gideceğine inanmayan fakirlerle ne yaparız sonra biz? Tiz kaldırıla okullardan evrim! Evrimi de kaldırdık gitti. Tertemiz bir müfredat da yaptı büyüklerimiz böylelikle. Hiiiç aklını yormasın çocuklar ve gençler. An’ı yaşasınlar. Yaşayıp gitsinler. Ne güzel, ne mutlu! Ne yaptılarsa hepsi ülkemiz çocuklarının iyiliği için! İnanmayan taş olur! Aç çocuklar varmış. Sınıflarda safra kusanlar oluyormuş. Yeni nesilde bodurluk başlamış. Başlayalı yıllar olmuş. Ana babası cennetlik olacak olan çocuklar bunlar. Onlar da yarın cennetlik olacaklar. Büyüklerimizin aç çocuklarla ilgilenmemelerinin başta gelen nedeni bu. Büyüklerimiz onları gıpta ile izliyorlar, cennetlik olacakları için onlara çok imreniyorlar. İkinci nedeni de obezite tabii… Obezite diye bir bela sardı ya dünyayı, işte ülkemizin çocuk ve gençlerini o beladan kurtarmak için aç oluşlarını destekliyor büyükler. Hepsi fit delikanlılar olsun ileride diye. Yoksa memleketin paralarını sadece ve sadece kendileri cukkalasınlar diye değil. Öyle diyenlere rastlarsanız sakın onlara inanmayın. Onların aaalayı bozguncu. Büyüklerimiz asla kendileri için çalışmazlar. Her ne yapıyorlarsa tamamı ülke insanları için, ülkemizin iyiliği için ve insanlık içindir. Arasanız tarasanız bile kendileri için yaptıkları bir tek şey bulamazsınız. İsterseniz oturup listeleyin. Bakın neler yapmışlar? Hangisi bu ülke insanının ya da bu ülkenin iyiliği için değil? Hangisi kendileri için?

Bebek çetelerinin hastaneleri sarması mı? Hiç de bile! Sanki onlardan bir çıkarları mı var, hisse mi alıyorlar da böyle bir şeye izin versinler? Yok daha neler? Tövbe tövbe… Bu kadar kötü niyetli olmayın, çarpılırsınız valla…

Ağaçların kesilmesi ülkemizin iyiliği için, kereste ithal ediyor, para kazanıyoruz. Ormanların yakılması ülkemizin iyiliği için. Otel yapıyor para kazanıyoruz. 

Dağların eşilmesi ülkemizin iyiliği için. Maden çıkarıyor, para kazanıyoruz.

Uyuşturucu satıcılarının ülkemizde fink atması da iyi bişi, kârlı bişi. Ne yani bırakalım da başka ülkeler mi para kazansınlar?

Sınırları yabancılara ardına kadar açmış olmamız da iyi bişi. Sınırsız, sömürüsüz bir dünya için bir başlangıç ne de olsa.

Tarımı bitirmek de iyi bişi. Çalışıp yorulmasın çiftçilerimiz. Erkenden ihtiyarlıyorlar sonra. Yazık değil mi onlara! Başka ülkelerden getirtiriz biz tahılı, meyveyi, sebzeyi falan.

Bakın, görün işte, her ne yapıyorlarsa ülkemizin iyiliği için yapıyor büyüklerimiz. Bir tane bile kendileri için yaptıkları bir şey var mı şu listede? Uzatın listeyi, uzatın ama yine de bir tek şey bulamayacaksınız.

Hâl böyleyken, “Kürt açılımını kendileri için istiyorlar.” demek ne saçma bir şey! Elbette Kürt ve Türklerin iyiliği için! Her iyi şey bizim için…

Yıllar var ki ülkece kendimizi, Mandalinalar filminin o iki kahramanına, mandalina toplamaktan başka dertleri olmayan İvo ile Margus’a benzetiyorum. Savaş yanı başlarına kadar gelmiştir ama İvo kasa yapmakla Margus mandalina toplamakla uğraşmaktadır. Mandalinaları toplayıp bitirince, daha önceden köyü terk etmiş olan diğerleri gibi Margus da gidecektir.

Biz ne yapıyoruz? Ülkemizin içini silahlı çeteler doldurmuşken, dünyanın irili ufaklı her türlü mafyası, yürüdüğümüz yollarda cirit atıyorken, “Cihat!” diye bağıran askeri eğitim almış silahlı kişiler, uyuyan hücreler şeklinde bekleşiyorken ve boyları “terörist” diye adlandırılan grupların boylarını çoktaan aşmışken, ülkede neredeyse silahsız kimse kalmamışken, Sadat imiş, Hizbullah imiş, Hamas imiş, hepsi içimizdeyken, oturmuş ya küçük işlerimizle uğraşıyor ya da yalan olduğu, oyun olduğu, düzmece olduğu, oyalamaca olduğu besbelli gündemlerin peşine takılıp gidiyor, gerçekleri göz ardı ediyor, an’ı kurtararak yaşıyoruz. Ama bu, nereye kadar?

Margus’un gidecek bir yeri vardı. İşini bitirip gidecekti. Bizim gidecek bir yerimiz yok. O yüzden bu ülkeyi, canımız vatanımızı el birliğiyle korumak zorundayız. Hem de ordu kıvamındaki silahlı çetelere karşı… Nasıl olacaksa o, bilmiyorum. Sadece böyle seyretmemek gerektiğini biliyorum. Yokmuş gibi davranmamak gerektiğini biliyorum. Sessiz kalmamak gerektiğini biliyorum.

Gelin böyle seyretmeyelim ne olur. Sessizlik kabul etmek demektir. En azından ses çıkaralım ki yalanlara kanmadığımız, bize dayatılanları kabul etmediğimiz bilinsin. İyi şeyler gösterip de yapmayı planladıkları kötü şeyleri öpüp de başımıza koymayacağımız bilinsin. Bilinsin ki hiç değilse rahatları kaçsın. Uykuları kaçsın.

Güdülecek koyun değiliz. Kurbanlık koyun hiç değiliz. Bu böyle bilinsin.

Yorumlar (1)

Alev Subaşı 4 Hafta Önce

Ülkemde olup biteni yakından takip , eder az çok yorumda bulunur ,kendimce çıkarımlar yapar ,yine aklımın yettiğince bir bağlama oturturdum.Son bir haftada yaşadıklarımızdan sonra !! kifayetsiz kalan nöronlarımın yaşadığı şokun etkisi ile beni terk etmelerinden korkuyorum. Ama her şeye rağmen yazınızda da dediğiniz gibi güdülecek tarafta olmaya niyetim yok.Kaleminize Sağlık ..

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.