Ajans Bakırçay
2025-04-05 09:36:37

Devletrasi 2

Aysel Korkut

05 Nisan 2025, 09:36

“İmzamı verdim de geldim. ‘Ben milli iradeyim. Sandığı önümde isterim.’ dedim de geldim. Sanki sandığın bir hükmü kalmış gibi, devletrasi sandığının önüne gülleri serdim de geldim. İki dakika uzak duramadım sizlerden, döndüm de geldim. Deyin hele, neler anlattınız ben yokken birbirinize?”

“Devletrasinin, evlerinde uyurken duvarları tanklarla, akreplerle yıkıp odalarına girebildiği ve yataklarında uyurken hepsini birden öldürebildiği kardeşlerden, hayatta kalmayı başarabilenlerin, bugünkü öğrenci eylemlerinden uzak duruşlarının nedeni hakkında konuştuk.”

“Ne yanıt buldunuz?”

“Onların istedikleri devletrasi değil, demokrasidir sonucunu bulduk.”

“Ha demokrasi, ha devletrasi, kelime oyunu oynayıp durmayın da söyleyin, arada ne fark var ki?”

“Demokrasi, vatandaşların tümünü yasalar karşısında eşit kılarmış. Devletrasi ise sadece devletin dizinin dibinde, devletin emrinde, devletin kaymağı cebinde olanları eşit sanırmış. Tam olarak sanmak değil de hani… sadece onları kanun karşısında eşit tutarmış. Devletin başındakiler demokratik haklardan yararlanırlarmış. Vatandaşa ise, devlet suyunun başında oturanların canlarının istediği gibi uyguladığı veya uygulamadığı yasalar karşısında ne yapacağını bilememek kalırmış.”

“O dediğin hep vardı. Bu yeni bir şey değil ki. Öyle değil mi?”

“Ama bu seferki her açıdan şeymiş. Şey işte… nasıl diyelim, hım hım hım… Pek nazik bir mevzu. Şey kalsın bari. Şeylilerin karnı tok, cüzdanı dolu, şeyli olmayanın karnı aç, cüzdanı boşmuş. Şeyli olana yasak diye bir şey yokmuş. Mesela rüşvet, adam kayırmacılık, başkalarının malına çökmek falan bile serbestmiş. Çoluk çocuk, kadın erkek ayırmadan tecavüz etmek serbestmiş. Kızdığı erkekleri, kendine boyun eğmeyen kadınları öldürmek, şeylilere serbestmiş. Cezası ya hiç yok ya da yok denecek kadar azmış. Ama şeyli olmayanın, ‘Gözünün üstünde kaşın var.’ demesi bile suçmuş. Cezası da hapismiş.”

“Dur, dur, bir gelen var galiba.”

(Tef sesleri eşliğinde “Yar bana bir eğlence medet.” diyerek Karagöz’le Hacivat gelirler.)

“Oooo! Karagöz’üm, Hacivat’ım, hoş geldiniz. Buyrunuz, şöyle geçiniz.”

“Muppet Şov’a, Karagöz’le Hacivat, niye katıldılar azizim?”

“Yerli ve milli olsun diye.”

“Derinrasiciler bizi ancak öyle olursak severler diye mi düşündün?”

“Yok, ne halde olduğumuz daha iyi görünsün istedim. Hem, her ne biçim olursak olalım, onlar kendilerinden başka kimseyi sevmezler. Hatta kendilerini de sevmezler. Zihin sözlüklerinde sevgiye dair sözcükler, duygularının arasında sevgi duygusu yoktur azizim. Keşke olsaydı. Kendilerinin, kendilerine binlerce kez itaat etmiş ama bir kerecik söz dinlememişlerini bile sokak ortasında tak diye öldürürler. Mert falan olduklarını, yaptıklarını savunacaklarını zannedersin ama öyle olmaz. ‘Biz yapmadık, Miki yaptı.’ der, tereyağından kıl çeker gibi işin içinden sıyrılıp çıkarlar. Ve bunun mertlik olduğunu söyleyip başkalarını namertlikle suçlarlar.”

“Aman Karagözüm nedir bu işler?”

“Kafanı kırsın geyiklerle keşişler.” (Hacivat’a tokat atar.)

“Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman.”

“Vay köftehor vay!”

“Sensin köftehor!”

“Ben demedim Karagözüm, Tuzsuz Deli Bekir dedi.”

“Yedi dağın çiçeği hasırasıçtının kızı Rabiş mi geldi?”

“Tuzsuz Deli Bekir dedi dedim Karagöz’üm, Yedi dağın çiçeği hasırasıçtının kızı Rabiş geldi demedim.”

(Bir şarkı ile Yahudi girer içeri.)

“Balat Kapusundan girdim içeri, poliçeler oturmuş iki keçeli. Çok oldu mu yârim, burdan göçeli? Ben onu görmedim, o beni gördü. Poro ki para ki, moz para ki…!”*

“Ne istersin Yahudi?”

“Beni karşıya geçirsene Karauyuz Efendi?”

“Bin lira ver, geçireyim.”

“Bin vermem, iki beş yüz vereyim.”

“Öyleyse geçirmem.”

“Geçirirsin Karauyuz Efendi, geçirirsin. Beni bekler orada serin birisi.”

(Bir türkü ile Oduncu Himmet girer içeri. İri kıyım bir adam, sırtında baltası.)

“Manda yuva yapmış söğüt dalııına. Yavrusunu sinek kapmış gördün mü? Amanın yandım. Amanın, amanın, amanın yandım. Tiridine tiridine, suyuna da bandım. Bedava mı sandın, para vidim aldım.”**

“Hoş geldin Himmet. Ne istersin bakalım?”

“Nişanlıma mektup yazdıracağım. Al sana kâğıt kalem Hacivat.”

“Bu devirde kâğıt kalemli mektup mu kaldı a Himmet?”

(Bir şarkı ile gençler girer içeri.)

“Yarınlar, biz gençlere ait ama o yarını, o yarında var olmayacak olan sizler planlamak istiyorsunuz. Yapamazsınız. Yapamazsınız. Yapamazsınız. Yapabileceğiniz şey bizim dişimizin kovuğunu doldurmaz. İhtiyaçlarımızı karşılamaz. İhtiyaçlarımızı karşılayamayacak bir yarını da biz kabullenmeyiz. Olmaz. Yarın yeni bir dün olamaz. Değiştiririz. Kendimize uygun hale getiririz.

Önümüzdeki çağ, bambaşka bir çağ. Yapay zekâ çağı. Olmasını istediğiniz, oldurmaya çalıştığınız, konu komşuda prova ettiğiniz gibi sarıklı cübbeli, burkalı ve ara sıra kravatlı bir çağ değil. Kafatasçı bir çağ da değil. Bu kara hayalleriniz gerçek olmayacak. Yarınlar bizim!”

“Vay köftehorlar vay! Ne diyor bunlar Karagöz’üm?”

“Sus da dinle, suda pişmiş bal kabağım, iki gözüm.”

“Trabzon’un fındığı içeride. Diyarbakır’ın karpuzu içeride. Dersim’in karadutu, derdest edilip tıkıldığı evinden kaçmış, bürosunda afetzede. Manisa’nın bir kudret macunu kayıp, öbür kudret macunu kâh başkentte kâh Saraçhane’de. Antakya’nın kaymaklı künefesi, bir müzenin değerli taşlar bölümünde dinlencede. Rize’nin çayı, yükseklerde ikamet eden altın bir demlikte… Duyun bizi, duyun bizi, dinleyin bir kere… Bilgisayarı açıp kapamayı bile beceremiyorsunuz. Yapay zeka gençlerinin yarınını planlamak sizin işiniz mi?.”

“Ah gençlik ah! Nasıl da çok şey bilirsiniz siz. Nasıl da hiçbir şey bilmezsiniz.”

“Bunca teknolojik gelişmenin içinde yeni bir Orta Çağ karanlığı yaşanmaz artık. Bizlere bunu yaşatamazsınız. İran’daki gençler gibi, sarığınızı düşürür, yürür gideriz. Siz, eğer hâlâ hayatta iseniz, arkamızdan bakar kalırsınız. Bakıp kalmaz da yakalayıp içeri atarsanız, bizim yerimize başkaları koşar gelir. Meydanı boş bırakmayız.”

“Çok cesursunuz.”

“Mert, dürüst, sözünün eri, hiçbir şeyle satın alınamayacak ve son zamanlarda biraz cesur da olan birisi ancak düze çıkarabilirdi bu ülkeyi. Devletrasinizde devlet katına çıkmasına izin vermediklerinizdendir kendisi diye, kazandığı seçimleri elinden aldınız. Bir değil, iki değil, üç değil. O sizin son şansınızdı. Kaçırdınız treni. Artık borunuz ötemeyecek. Devriniz bitti. Ne gezide ne de bugün anlayabildiniz gençlerin ne istediğini. 68’lileri, 78’lileri de bir önceki ihtiyarlar anlamamışlardı. Oysa anlamak hiç de zor değildi. Demokrasi istiyoruz biz. Eşitlik istiyoruz. İyi eğitim, iyi birer iş istiyoruz. Güvenli bir yarın istiyoruz. Siz ise gençleri asıyor, kesiyorsunuz.”

“Bir arkadaşım Google için ‘bu çağın kutsal kitabı’ diyordu. Beşinci kutsal kitap… Haksız da değil hani. Baksanıza şu gençlere. Bulmuşlar yeni kitap, yeni din. Ona bakıyor, karar veriyor. Hiçbir şey danışmıyorlar bizlere. O Google ki bizleri yanlış anlatmış herhalde gençlere.”

“Yok Bey amcacığım, gücenmeyiniz. Öyle değil o. Biz de biliriz ‘Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse’ sözünü. Sizlere hürmet ederiz. Ama bizim kaderimizi sizin çizmenize izin vermek istemeyiz. Bu iyi olsaydı, bugün bu halk böyle sefalet içinde olmazdı. İşportadan alınmış diplomalarla adalet dağıtmaya davrananlar, yirmi dört kişinin katilini serbest bırakırken, hiçbir suçu olmayan arkadaşlarımızı hapse atamazlardı. Ortalıkta bir demokrasi olsaydı, gencecik insanları katillerin arasına koyup, onların insafına bırakmazdı. Size saygıda kusur etmeyiz ama yarınlarımızı sizin çizmenize de izin veremeyiz. Vermeyeceğiz.”

“Büyük lokma ye, büyük konuşma yavrum.”

“Tamam Hanım teyzeciğim ama sizler de artık ‘Devlet malı deniz, yemeyen keriz.’ demekten vazgeçseniz."

“Onu diyen biz değiliz.”

“Buna sevindim. Verin elinizi öpeyim.”

“Biz demokrasi istiyoruz, demokrasi diye yutturdukları devletrasiden istemiyoruz. Siz de mi öyle istiyorsunuz?”

“Ne demek o? Devletrasi yani?”

“Demokrasi hiç kimseyi ötelememek ya… kendin gibi düşünmeyeni itmek, ezmek, aç ve yoksul bırakmak, üstüne gaz sıkmak, daha da beğenmezsen vurup öldürmek de devletrasi demek.”

“Aman Karagözüm nedir bu herzeler?”

“Bal gibi işitir, bal gibi bilirsin. İşine gelmeyince anlamazdan gelirsin.”

“Düzen böyle Hacivat, aklı olan delirsin.”***

“Hiç niyetim yok delirmeye Karagöz’üm. Aklı olan oturup düşünsün. Olmayan aynaya bakıp kendine gülsün.”

-----------------

* Emin Şenyer

** Zehra Bilir’e saygıyla.

*** SBS TV.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.