Türkiye’yi derinden sarsan yıkıcı depremlerden doğrudan etkilenen 11 ilde, geçtiğimiz Şubat ayında yaklaşık 12 bin doğum gerçekleşti. UNFPA (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) Türkiye gözlemcilerine göre bölgede yaklaşık 226 bin hamile kadın var ve 25 bini bu ay içinde doğum yapacak. Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları Platformu bölgeden gelen veriler ışığında yetersiz hijyene bağlı olarak kadın ve çocukları etkisi altına alabilecek enfeksiyon risklerinin her geçen gün arttığını bildiriyor. Enfeksiyon riski doğum yapacak kadınlar için çok daha fazla.
Daha da beteri, bölgede depremin üzerinden tam 1 ay geçmiş olmasına rağmen en önemli problem hala susuzluk. Kadınlar için hijyen ve temizlik malzemelerine, tuvaletlere ve temiz suya erişim gibi yaşamsal ihtiyaçlar tam olarak sağlanabilmiş değil. Çocukların ve yaşam alanlarının bakımı ve temizliği de kadınların üzerinde olduğu için sorunlar katlanarak büyüyor. Sahadan aktarılan haberlerde bölgedeki mobil tuvalet sayısının çok sınırlı olduğu; insanların bırakın banyo yapmayı iç çamaşırı bile değiştiremediğini duyuyoruz. BBC’nin haberine göre afet bölgelerinde yaşamak zorunda kalan kadınların karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri de güvenlik ve özel alan yoksunluğu. Kısacası, bu ülkenin en büyük problemlerinden biri olan kadına şiddet, deprem koşullarında bölgede yaşayan kadınlara yönelik, yoksun bırakıldıkları her alanda devam ediyor!
Sinop Üniversitesi Öğretim Görevlisi Fatma Gündüz, "Afetlerde Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Perspektifi ile Çıkarılması Gereken Dersler" (2022) başlıklı makalesinde deprem ülkesi olan Haiti ve Japonya’dan örnekler vererek, kadınların afetlerden neden en çok etkilenen toplumsal grup olduğunu araştırmış.
Gündüz, çalışmasının başında şu önemli tespiti yapıyor;
"Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ve afetlerden etkilenme durumları dirençlilik ilişkisi noktasında önemli hale gelmiştir. Birleşmiş Milletler öncülüğünde yürütülen afetlere dirençli toplum oluşturulmasını hedefleyen çalışmaların temel ve tamamlayıcı bir unsuru toplumsal cinsiyet perspektifidir. Uluslararası araştırma verileri, dünyanın farklı coğrafyalarında kadının ve erkeğin afetlerden farklı şekillerde etkilendiklerini ve başa çıkma mekanizmalarındaki değişkenleri ve farklılıkları ortaya koymaktadır. Bütünleşik afet yönetiminde güçlü aktörler olarak kabul edilen kadınlar, sahip oldukları becerileri ve bilişsel farkındalıkları ile katkı sağlayıcı roller üstlenmişlerdir. Kadınlar toplumsal cinsiyet rolleri ve sosyal statüleri sebebiyle afetlerde savunmasız ve dezavantajlı durumlar ile karşı karşıya kalabilirler. Buna karşın afetlere ilişkin deneyimleri ile bütünleşik afet yönetiminin her aşamasına katkı sağlayabilirler. Bu çerçevede afetlere toplumsal cinsiyet perspektifiyle bakabilmek ve deneyimlerden dersler çıkarabilmek afet yönetiminde başarıyı sağlayabilir".
Afetlerde yoksulluk ile zarar görebilirlik arasında yakın ilişki bulunduğuna dikkat çeken araştırmacı, ülkelerin kalkınmışlık düzeyi yükseldikçe, afetlerden etkilenme derecesi ve zarar görebilirlik azaldığını belirtiyor. Ekonomik kalkınmışlık düzeyinde, toplumun afet farkındalığı ve afet okuryazarlığının yüksekliği, hukuk sisteminin işlerliği ve kamu yönetiminin etkinliği gibi etkenlerin rol oynadığını belirten Gündüz, Batı Yarımküre’nin en yoksul ülkesi Haiti ile ekonomik açıdan gelişmiş Japonya’nın yaşadığı benzer büyüklükteki doğal afetlerin sonuçları itibariyle nasıl farklılaşabildiğini örneklerle anlatıyor çalışmasında.
Afetlerde denge ve denetleme sistemi
Denge ve Denetleme Ağı’nın yayınladığı Depremlere Karşı Kırılganlıkta Denge ve Denetleme Sisteminin Etkisi başlıklı rapor ise Türkiye, Şili ve Japonya örneklerinden hareketle, depremi ‘’afet’’e dönüştüren dinamikleri, ülkelerin afetlere karşı nasıl hazırlıklı olabildiklerini, kurumların işlevselliği; hesap verebilirlik, şeffaflık açısından inceleyen bir başka önemli çalışma. Bu çalışmada incelenen ülkelerden, dünya üzerinde en sık deprem ve volkanik patlama yaşayan Şili’de 1960 yılında yaşanan ve 9,5 büyüklüğündeki tsunami de üreten ‘Büyük Şili Depremi’ 2000’e yakın insanın ölümüne neden olmuş. Sonraki yıllarda Şili, depreme karşı kırılganlık azaltma çabalarıyla örnek gösterilen bir ülke haline gelmiş. Ülkede en son 2015 yılında meydana gelen 8,3 büyüklüğündeki depremde hayatını kaybeden kişi sayısı 12!
Afet dayanıklı bir toplum olmaya giden yolda artık hepimizin bildiği gibi en büyük rehberimiz bilim. Bağımsız araştırmalar, bu araştırmalar için oluşturulacak fonlar, özerk üniversiteler, denetlenen kamu kurumları, hesap veren yöneticiler. Kısacası afet dirençli bir ülke yaratmanın temel koşullarının bir an önce hayata geçirilmesini talep ediyoruz toplumca. Bu talebin sosyal boyutunu ise, demokrasi ve insan odaklı değerler bütününün en tepedeki yürütme erkinden başlayarak baştan aşağıya tüm idari mekanizmalara yerleştirilmesi oluşturuyor.
Kadınların kırmızı çizgisi İstanbul sözleşmesi
İstanbul Sözleşmesi ile bu ülkenin kadınlarının elinden alınan hakların hızla geri verilmesi gerekiyor. İmzacı devletlere toplumsal cinsiyet eşitliği ekseninde politikalar üretip uygulaması ve bunu sağlamak adına daha fazla ekonomik kaynak tesis edilmesini, kadına yönelik şiddetin boyutu hakkında istatistik verilerinin toplanması ve kamuoyu ile paylaşılmasını, şiddeti önleyecek toplumsal zihniyet değişikliğinin yaratılması sorumluluğunu yükleyen İstanbul Sözleşmesi, tam da bu yıkıcı depremin ertesinde bu ülkede siyasetin depremden sonra iki numaralı gündemi olmak zorunda. Aksi halde, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği temelli bir sistem kurulmadıkça; cinsiyet eşitliğinin bir insan hakkı olduğu bilinci yerleşmedikçe, kadınlar ekonomik ve sosyal açıdan güçlendirilmedikçe, yıkıcı depremin birinci ayında dahi bölgedeki kadınlar en temel ihtiyaçlardan ve güvenli alanlardan yoksun bırakılıyorsa bundan sonra olabilecek her türden afet bu ülkede hep olduğu gibi en çok kadınların canını yakmaya devam edecek.
Kaynak UNFPA Türkiye