Son dönemlerde gerek kendi konuşmalarımda ve gerekse çevremde kulak misafiri olduklarımda bir tümcenin çokca kullanıldığının ayrımına vardım.
‘Dünya küçüldü, hepimiz aynı gemideyiz.’
Küresel ısınmanın hararetli tartışıldığı, ‘ne yapabiliriz,çok geç olmadan birşeyler yapılmalı’.. ve bunlara benzer soruların havalarda uçuştuğu ortamda, dünya hepimizin, sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz telaşında,‘Dünya küçüldü, hepimiz aynı gemideyiz’ vurgulaması, küresel ısınma söz konusu olduğunda, tabiriyle cuk diye oturuyor .
Horoza, tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan şeklinde başlayan o meşhur soruyu sormuşlar, ‘beni hiç ilgilendirmez ben işime bakarım’ demiş. Horoz bu,böyle bir yanıt verme ayrıcalığı doğa tarafından ona verilmiş. Biz horoz değiliz, sizi bilmem en azından ben değilim. Bu soruya, benim böylesi bir cevap verme şansım yok.Evet; Dünyamız ısınıyor…. hepimiz bunun sonucunu vücudumuza yapışan gömleklerimizle kokluyor, koltuk altlarımızda oluşan kızarılıklarla kaşınarak duyumsuyoruz. Avrupa batısı İspanya’dan, doğusu Türkiye’ye bir bütün olarak ateş topuna dönmüş durumda… kısaca; dikkat dikkat ısınıyor ve yanıyoruz!!!!
'The Independent’ gazetesinin başlığı "Sizin Dünyanız, sizin kararınız" başlığını taşıyordu belli bir sure önce. Küresel ısınmaya karşı ne yapabiliriz sorusuna yanıt arayışı. Yok yok hiç sanmıyorum, bu haltı başımıza siz sardınız siz temizleyin demeye getirmiyor gazete. Anladığım kadarıyla bu; yaklaşan felaketten paçayı nasıl kurtarırız telaşı. Onun için her kapı tıklatılmakta. Allah rızası için bu derde bir umar yakarısı. Yazının bu kısmında araya girip, çözüm arayışlarına saygı duyduğumu peşinen belirterek, muhalefet serhimi çevreci ve sol kimliğimle yine de vurgulamalıyım. Evet bir gerçeğin bilincine varmak zorundayız.
Sorun; çok geç olmadan yeni bir dünya istemek değil.
Sorun; çok geç olmadan yeni bir dünya için örgütmenmek ve mücadele etmektir.
Fikret hocanın çok haklı olarak vurguladığı şekliyle
"Doğal çevrenin bozulmasının ve iklim krizinin ‘borçluları ve alacaklıları’ var. alacaklı olanların, dünyayı bu hale getirenlere boçlarını ödetmeleri gerekiyor’"1)
Çözümün kendisi, gün gelir sorunun kendisine dönüşür. Herşeye rağmen ‘büyüme’ herşeye rağmen gelişme sorun(lar)’a çözüm değil, kurtulmamız gereken, kurutmak zorunda olduğumuz bataklığın kendisi olur. Kısıtlı doğal kaynakların kullanımı ekonomik büyümeyi getirken geri dönülmez çevre sorunları oluşturur. Bu süreç, bu kışır döngü insanlığı felakete sürükleyecek yola döşenen kaldırım taşlarına evrilir. İşin burasında kuzey Ege’de yaşayan-özellikle Dikili de ki - dostlarımın Aliağa’ya söküm için yaklaşan Brezilya menşeyli savaş gemisine karşı şimdiden başlattıkları saygın mücadeleyi anımsatmak isterim..
Gelelim gazete okuyucularının önerdiği on adet çözüme.
Bu önerilerin bir tanesi hariç –gerekcesini yazının geri kalan kışmında kısaca açıklayacağım. Hepsine beni ilgilendirmez ben işime bakarım ayrıcalığı olmayan sade vatandaş olarak şapka çıkartırım.
Öneriler;
Bütün yeni binalar güneş enerjisini kullanabilecek sistemlerle donatılsın. Ürünler çevreye verdikleri zararları gösteren etiketler taşısın. Evden çalışma teşvik edilsin. Şehirler arabalardan arındırılsın. Toplu taşıma ucuzlatılsın, insanların araba kullanması durdurulsun. Evlerde enerji tasarrufu sağlıyan lambaların kullanılması zorunlu olsun. Gereksiz paketleme önlensin. Yasalar yeniden kullanmayı zorunlu hale getirecek şekilde düzenlensin. Sıkıştırılmış gazla yapılan ısınma yasaklansın. Uçakla seyahat yapanlar çevreye yaptıkları zararın karşılığını ederlere (fiyatlara) yapılacak artırımla (zamla) ödesinler.Bu çözüm tekliflerinden ‘Evden çalışma teşvik edilsin’ önerisi, (ki bu durum son iki yıldır pandemi sürecinde kaçınılmaz olarak zorunluluk olarak yaşandı) benim gibi son zamanlarda ‘emeğin yanlızlaşması’ konusunda ciddi kayguları olan, sorumluluk sahibi adamı endişeye yönlendirdi. Evden çalışma- özellikle bazı sektörlerde- pandemiden bağımsız olarak yaygın bir sekilde uygulanmaya başladı bile. Üretim sürecinin emekçileri (yaka renkleri farklılaşsa bile) birbirini görmeyen sağır ve dilsizlerden oluşan bir sanal kitleler oluşturmakta. Sanal kitleler birgün gelir sanal sınıf olur mu bilmem ama, sanal duyarsızlıklar, sanal körlükler şimdiden kendini göstermekte. Hakkını verelim -azda olsa- sanal duyarlılıklarda var.(2)
Üretim sürecinin emek unsurları olarak, kendin dışında diğer öğelerle ilişkilerin yok denecek kadar sınırlı. Gerektiğinde dayanışma göstereceğin, birlikte mücadale edeceğin sınıf ortaklarınla ilişkin bilerek yada bilmeyerek kısıtlanmış, yok olmuş durumda
Küreselleşen, küçülen dünyamızda bizi odalarımıza bilgisayar başına mahkum ediyorlar kaygusundayım. Bu öylesi bir mahkümiyet ki; diğer tutukluları görmüyor, tanımıyor ve işitmiyorsun. Bu mahkumiyetin en ürkütücü yönü ne biliyormusunuz? Bu suçtan kaç yıl hükümlüsün, kaç sene yatacaksın bilmiyor, bilemiyorsun.
Allah bizi çağımızın mahkümiyetlerinden korusun derim!
Yazıyı sonlandırırken sesimin en cırtlak tınlamasıyla haykırıyorum; çok geç olmadan;
‘Başka bir dünya olası ve gerekli’(3) diyor ve bunun için örgütlenelim diyorum.
Saygılarımla
--------------
(1) Fikret Başkaya ‘Başka bir uygarlık için Manifesto’ sayfa 43
(2) İnsani duyarlılık ve sorumluluk duygusu taşıyan anti –fasist, evrenselci sanal birlikteliklerden bazı örnekler;
‘Occupy wall st’, ‘Occupy London’, ‘Unıte Against Fascısm’ , ‘Arsenal’
(3) ’Another world is possible and necessary’ Derek Wall- Economics After Capitalism sayfa 17