Ajans Bakırçay
2025-02-24 09:32:47

Eski Mısır’dan

Dr. Ceyhun Balcı

24 Şubat 2025, 09:32

Eski Mısır, yeryüzünde filizlenen ilk uygarlık olmamakla birlikte diğerlerinden çok uzun süre ayakta kaldı. En parlak döneminde dünyadaki uygarlıkların en görkemlisi oldu.

Eski Mısır yaşamından kesitler göz alıcı görünümler sunarken bugünün Mısır’ı nasıl olur da bu kadar geri düşer dedirtebilir insana.

Sıkça yapılan hataya düşmeden, geçmişi bugünün değerleriyle yargılamadan okumak en iyisi.

Bu yazıda eski Mısır uygarlığından kesitler paylaşacağım. Paylaşılmaya değer sayısız örnekten seçki olarak okunabilir bu yazıya konu olanlar.

Antik Mısır’da kedi olmak

Kedinin yaşam sahnesine çıkışı 6 milyon önceye tarihlenir.

Kesin bilinmese de kedinin evcilleşmesine kanıt olabilecek 9500 yıllık buluntulara Kıbrıs’ta rastlanmıştır. Evcilleşme yeri olarak antik Mısır’ı işaret eden kanıtlar eksik değildir. Yakın Doğu’yu pek çok türün evcilleş(tiril)me adresi olarak görmek yanlış olmaz.

Antik Mısır’da kedinin önemli bir varlık olduğu kuşkusuzdur.

Antik Mısır, depolanacak denli çok tahıl üretiminin ilk yapıldığı yerlerdendir. Depolamak, koruyamadığınız ölçüde tahılı kemirgenlerle paylaşmak demektir. Antik Mısır’da önemsenmesi kedinin kemirgen avcısı olmasıyla yakından ilişkili olmalıdır.

Kedinin kendisine yönelen bu ilgiyi ve sevgiyi karşılıklandırmış olması kimseleri şaşırtmaz. İnsanı kendisine öyle bağlamıştır ki, antik Mısır’da kediye tapılır olmuştur.

Zamanla Mısır’a özgü tanrıça olup çıkmıştır ve Bastet adıyla anılmıştır.

Kedilerin gömütlerde yer almaya başlaması MÖ 4000’lere tarihlenmektedir.

İnsanların yanı sıra hayvanların da mumyalandığı antik Mısır’da kedilerin de özel bir yeri olduğu kuşkusuzdur.

Mısır mahkemelerinde sorgu konusu olmuştur kedi.

Başkasının kadınına, kızına yan gözle baktın mı?

Ya da çaldın mı türünden sorulara.

“Kedilere kötülük yaptın mı” gibi bugün bizlere çok da olağan gelmeyen bir başkasının eklenmiş olması kedinin Mısır toplumunda kapladığı yeri anlatması bakımından değerli olsa gerektir.

Rosetta Taşı

Mısır’da 250 yılı aşkın süren Osmanlı egemenliğini izleyerek bu topraklar 1798’de Fransızlarla tanıştı.

İleriki yıllarda Fransız imparatoru olacak Napolyon Bonapart komutasındaki iki ordu Mısır’a işgal gücü olarak ayak bastı.

Napolyon’un iki ordusundan ilki silahlı güçlerdi.

Diğeri ise, o güne dek görülmemiş askerlerden oluşmaktaydı.

Bilim insanları, bilginler, botanikçiler, tarihçiler…

İlk ordu Mısır’ı ele geçirirken ikincisi Mısır’ın o güne dek neredeyse el değmemiş varlıklarına odaklandı.

Mısır, ikinci ordu için paha biçilmez değerlere sahipti.

Bu arada, Fransızlar önce Amiral Nelson tarafından daha 1798’de Nil Savaşı’nda yenilgiye uğratıldı.

Üç yıl sonra Fransız ordusu bu kez İskenderiye yakınlarında yenildi İngilizlere.

Rosetta taşı 1799’da Fransız ordusunda teğmen olan Francois Xavier Bouchard tarafından Rashid’te (batılılarca Rosetta) bulundu.

MÖ 1961’da yazılmış olan Rosetta taşı üzerinde 3 ayrı dilden yazıt yer alıyor.

En altta dönemin Yunancasıyla yazılmış bölüm bulunurken, ortada Demotik dille yazılmış olan bölüm yer almaktadır.

Hiyeroglif ise en üsttedir.

Mısır’da Fransız egemenliğinin kırılması Rosetta’nın Fransa yerine İngiltere’nin yolunu tutması sonucunu doğurmuştur.

Bugün bir replikası Kahire arkeoloji müzesinde bulunmakla birlikte özgün olanı British Museum’dadır.

Rosetta taşındaki yazıların içeriği bir yana tarihsel bağlamda üstlendiği önemli işlev Mısır hiyeroglif yazısının deşifre edilmesine araç olmasıdır.

Eski Mısır yazısının çözümünde Fransız Champollion ve İngiliz Young yarışa tutuştular. Young’ın her bir simgenin bir sözcüğe karşılık geldiği varsayımı saplantıya dönüşünce Champollion bu yarıştan yengiyle ayrılmış oldu.

Rosetta, İngiltere’ye gitse de Mısır yazısının çözülmesi onuru bir Fransıza, Jean Francois Champollion’a kalacaktır.

Kahire Arkeoloji Müzesi’ndeki Rosetta kopyası

British Museum’daki Özgün Rosetta Taşı

Dikilitaşlar

Antik Mısır’da dikilitaşlar da önemli varlıklardır.

İstanbul, Paris, Londra ve Washington DC gibi dünya kentlerinin meydanlarını süslüyor oluşları dikilitaşların önemsendiklerinin kanıtı sayılmalı.

Bu önemli varlıkların dünyanın çeşitli kentlerine götürülmüş olması Mısır’ın tarihsel değerlerinin yağmalanmış, talan edilmiş olduğunun da göstergesidir.

Yükseklikleri 15-30 metre arasında değişen Mısır dikilitaşları temelde güneş tanrısı Ra’ya adanmıştır.

Tapınak girişlerine çift olarak dikilmişlerdir. Daha çok süsleyici oldukları düşünülmektedir.

Sultan Ahmet meydanındaki Mısır dikilitaşı MS 390’da zamanın egemen gücü Roma imparatoru I. Therodosius zamanında getirtilmiştir. Daha doğrusu dikilitaşı Bizans başkentine getirme işi imparator Konstantin zamanında kararlaştırılmıştır. O ölünce eylemi tamamlamak ardılına kalmıştır.

Aynı yıllarda bu meydana bir de örme dikilitaş konduğunu biliyoruz. Amacı kestirmek zor. Hayranlığın yansıması mı yoksa biz de yaparız anlayışı mı?

Örme dikilitaş

Örme dikilitaş da Mısır’dan getirtilenle aynı tarihlerde yapılmış olsa da onarımını yaptıran VII. Konstantin’in adıyla birlikte anılmaktadır. Yüzeyinin, VII. Konstantin’in dedesi, I. Basileos’un zaferlerini betimleyen tunç plakalarla kaplı olduğu ve bu plakaların IV. Haçlı Seferi sırasında yağmalandığı bilgisine rastlanır kaynaklarda.

Bizanslı Notaras’a "Konstantinopolis'te Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim" demiş olmasında bu ve benzeri olayların etkisi kuşkusuzdur.

Paris’in Concorde meydanını süsleyen dikilitaşınsa ilginç bir öyküsü vardır. Paris’e karşılıksız gelmemiştir.

Mısır valisi Mehmet Ali Paşa tarafından Baron Taylor ve Mısır yazısını çözen Jean Francois Champollion’un önerisiyle 1831’de Fransa’ya armağan edilmiştir.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi’ndeki saat

Karşılığı mı?

Kahire’deki Selahaddin Eyyubi kalesindeki Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi’nde görülebilir.

Cami avlusundaki saat kulesinde yer alan saattir dikilitaşa karşılık verilen.

Bundan 200 yıl önce yaşanmış bu değiş tokuş dikilitaş gibi paha biçilmez bir varlığın tekonolojiyle edinilmesidir bu değiş tokuşla ölümsüzleşen.

Luksor’dan oldukça serüvenli ve zahmetli bir şekilde Paris’e taşınan dikilitaş 23 metre yüksekliğinde ve 222 ton ağırlığındadır. Karşılığında verilen saat hiç kuşkusuz bununla karşılaştırılamayacak denli hafiftir.

Bugün iyice belirginleşen yükte hafif pahada ağır üretim anlayışının o yıllarda da geçerli olduğunun göstergesi olarak da algılanmalıdır bu değiş tokuş.

Konkord dikilitaşı

Eski Mısır’da tıp

Eski Mısır’daki tıp etkinliklerinden yazılı belgeler aracılığıyla bilgi alıyoruz.

Yazılı belge deyince papirüsü anmamak olmaz.

Yeni Krallık dönemine ilişkin Ebers ve Edwin Smith papirüsleri Mısır tıbbı konusundaki önemli kaynaklar olarak boy gösteriyor. Tıbba ilişkin papirüsler hekimler üzerinde tıp otoritesi görevi gördüğü gibi başarısız sağaltımlar sonrasında hekimi koruyan bir işlev de görmektedir.

Tıp papirüsleri genç hekimlerin yetiştirilmesinde de kullanılmıştır.

Günümüz tıbbının XIX. yüzyıldan bu yana belgeleştirildiği anımsandığında Mısır tıbbının binlerce yıl önceye dayanan belgeleştirme geleneğinin önemi daha iyi anlaşılır.

Hemen belirtmekte yarar var.

Eski Mısır’da insan bedeni iyi tanınmadığı için hastalıkların nedenlerini ve gidişini kestirme konusundaki yetenekler gelişmiş değildi.

Buna bağlı olarak hastalıkların adlandırılmasından çok ortaya çıkan belirtilerin giderilmesine yönelik sağaltım yöntemlerinden söz edilir bu belgelerde.

Helenistik dönem yapıtı Kom Ombo tapınağındaki cerrahi gereçler ilgi çekicidir. Dönemin bilgi birikiminin eksikliğine eklenen diğer etkenler cerrahinin son derece yüzeysel bir işlem olarak sınırlanmasını zorunlu kılmıştır.

Kom Ombo tapınağında cerrahi gereçler

Ergenlikten erişkinliğe geçişte uygulanan sünnetin rahiplerce yapıldığına ve bu işlemde metal bıçak yerine çakmak taşının seçilmesi kabartılara konu olmuştur. Bu işlemin daha çok temizlik ve hijyen amaçlı olduğu düşünülmektedir.

Kral II. Amenhoteb’in doktoru Nebamun’un gömütünde bulunan bir görselde hekimin Suriyeli asile sağaltıcı sıvı sunumu betimlenir. Yabancı hastaların Mısır’daki şifa arayışı böylelikle yansıtılmış olur. Mısır tıp anlayışının eriştiği yüksek düzey belgelenir.

Homeros da Odyssey’de verimli Mısır toprağının aynı zamanda güçlü ilaçların üretimine olanak verdiğinden söz eder.

Diğer yandan, antik tarih yazıcılığının babası sayılan Heredot Mısırlı hekimlerin uzmanlaşmasına değinir. Göz, diş, mide ve başka alanların uzmanlıklarından söz eder.

Birçok yazar ve filozof Mısır’daki tıp birikiminin Yunan ve Avrupa tıbbını etkilediğini, bu bakımdan insanlığın Mısır uygarlığına oldukça borçlu olduğunun altını çizer.

Edwin Smith papirüsünden şu alıntı paylaşılmaya değerdir: “Doku kaybı olan bir yarayla karşılaştığınızda ya da yara dudaklarının biri birinden uzaklaştığı durumlarda şunları yapmalısınız.”

Mısır tıbbının hem savaşlara hem de iş kazalarına bağlı yaralanmalar konusunda önemli birikime sahip olduğu anlaşılır pek çok kaynaktaki bilgilerden.

Eski Mısır’da tıp alanı tanrıça başının üstünde güneş diski olan aslan başlı Sekhmet’in (Serket) koruması altındadır.

Eski Mısır’da Öte Dünya

Eski Mısır’da başka birçok toplumda olduğu gibi öteki dünyada dirilme inancı son derece güçlüdür.

Öteki dünyada yaşam bulmanın herkesin hak edeceği bir durum olmayacağı da açıktır.

Kişinin bu dünyada yaptıkları, işlediği günahlar belirleyici olacaktır.

Ölümden sonra kişinin iç organları çıkartılır. İç organlar kavanozlara konurken, kalp ayrılır.

Kişinin öte dünya yaşamını hak edip etmediğini belirleyecek olan kalptir. Ritüel Yeni Krallık’tan bu yana uygulanmıştır. Ölüm tanrısı Osiris’in öncülüğündeki ritüelde ölenin kalbi adalet tanrıçası Maat’ı simgeleyen devekuşu tüyüyle tartılır.

Tartı dengede kalırsa kişi öte dünya yaşamına hak kazanır.

Kalbin ağır bastığı durumda ise ölenin kalbi aslan, su aygırı, timsah karışımı varlık olan Ammut’a yem olacaktır.

Bu ritüele çakal başlı mumyalama tanrısı Anubis de eşlik eder.

Eski Mısır’ın tanrılar panteonu yaşamın pek çok alanında olduğu gibi öte dünya yaşamı kararının verildiği ritüelde de rol alır.

Sonsuza uzanan yaşam kararının verildiği böylesi önemli bir ritüelde tanrıların varlığına şaşırmamak elbette gereksizdir.

Eski Mısır’da tahıl

Eski Mısır’da tarımın, yiyecek üretiminin önemine ilişkin çok sayıda buluntunun varlığından söz edilebilir.

Geçmişin Thebes’i bugünün Luksor’unda 1920’de bulunan ahşap-alçı karışımı model tahılın önemine değinmesi bakımından dikkate değerdir.

Model, firavunun ev işlerinden sorumlu Meketre’nin gömütünde bulunmuştur. Orta krallık dönemine (MÖ 1980) tarihlenmiştir.

Minyatür tahıl ambarını betimleyen model (75 cm x 36 cm x 56 cm) eski Mısır’ın tahıl üretme ve depolama duyarlılığını fazlasıyla yansıtmaktadır.

Modelin ayrıntılarında yer alan hırsızlığa ve kemirgenlere karşı önlemler dikkat çekicidir.

Model iki bölümden oluşmaktadır.

İlki, başvuru ve ölçüm ikincisiyse, depo alanıdır.

Buna benzer 24 model bulunmuştur Meketre’nin gizli mezar odasında. Bunların yarısı Mısır müzesinde sergilenirken geri kalan yarısı New York Metropolitan Müzesi’ndedir.

Farklı düşünceler geliştirilmiş olsa da bu ve benzeri minyatür modellerin mezar odalarındaki varlığı öte dünya yaşamına inançla ilişkilendirilmektedir.

----------------------

Kaynakça

https://www.livescience.com/archaeology/ancient-egyptians/ancient-egyptian-granary-with-scribes-diorama-a-miniature-workplace-found-buried-in-a-tomb-from-the-middle-kingdom?utm_term=A5C653E5-C43E-4538-90D9-3D84BBD0176A&lrh=8f2ff57a4fdf832b436908b7c9bbccb2034095cd973c6e714daa4ed4c313fd9b&utm_campaign=368B3745-DDE0-4A69-A2E8-62503D85375D&utm_medium=email&utm_content=09A2A4E5-AEA5-40A1-A761-42F96D19750A&utm_source=SmartBrief

Yorumlar (1)

M . Serefittin Canda 2 Ay Önce

Op. Dr. Ceyhun Balci, olaganüstu guzel bir yazi hazırlamıs, Bilimsel, aydinlatıci, düşündürucu, eleştirel, resimli, kaynaklı. Benimde uzun zamandir uyguladığım bu yontemi, benden daha güzel hazırlamıs. Sn Opr. Dr. Ceyhun Balcı'yi kutluyorum, okumaniz dileği ile.. Selamlar, sevgiler..MŞCanda