Dinin manevi boyutunun, liberal felsefenin maddeci yönüyle yüzeysel çelişkisi, asalak ruhani katmanın, kapitalizmin dinamikleriyle uyuşamaması bir anlamıyla ona (kapitalizm) ayak bağı olması, taraflara (liberal sistem ve din)hâkimiyet alanlarına karışmama şeklinde, pasifist, karşılıklı kabullenmeyi getirmiş( sekülerizm), kapitalizmin baskın üretim biçimine ulaştığı final aşamasında, 'Din'’in devlet örgütlenmesinde, yasal alandan tasfiyesi sağlanmıştır (laisizm).
İslam (aslında bütün dinler), hiçlikten korkan insana, yaşamın sürekliliği vurgusu yaparak(ahiret), 'batıl' varoluşçu felsefeye karşı argüman geliştirdiğini savunmaktadır.
Kapitalizmin(bireycilik) hiçlik miti, İslam’da süreklilik mitine dönüşerek, batının (liberalizmin) zavallılığı, doğunun(İslam) kendini saklamanın yalancılığına evirilmiştir.
Türkiye-Faşist soslu Din(cilik)
Emperyalist boyut 'kazanma' uğrasındaki Türkiye de liberal felsefe, emekçi katmanların ekonomik koşulları zorlaştıkça, gericilikle işbirliği yaparak, somut dünya koşullarına alternatif öbür dünyaları vaat etmektedir. Maddi koşullar geçici, önemsiz, dünyevi şeklinde işlenmekte, karşılanamayan somut isteklerin ahirete ertelenmesi, şükür edilmesi tavsiye edilmektedir.
Avrupa’da kapitalizmin gelişim sürecinde yaşanan, dinin toplum yaşamından ayrıştırılma süreci,-dinin kamusal yaşamından tasfiyesi- cumhuriyetinin kuruluş aşamasında yasal olarak oluşturulmasına rağmen, Türkiye’de toplumsal karşılığını hiçbir zaman bulamamıştır. Tarihsel olarak gericilik (din); her fırsatta, -özellikle ekonomik bunalım dönemlerinde-toplumsal örgütlenme ve siyasal tercihlerde 'faşist- soslu', devlet destekli radikal eğilimler şeklinde kendini göstermiştir. Hâkim sınıf, gecikmiş kapitalist yapılanmada (devlet), yedeğinde tuttuğu din enstrümanını takviye unsuru olarak kullanmış ve kullanmaktadır. Egemen sınıflar tarafından kullanılan Dinin, sistemin sınıfsal yapısını gizleyen ve kollayan işlevi sonucu, yasal olarak laiklik iddiasındaki cumhuriyet; gerçek anlamda inançtan bağımsız laik, toplum yaşantısı; dini inançların referans alınmadığı yapıya hiçbir zaman kavuşmadığı için seküler olamamıştır.
Liberalizmin maddeci yönüne alternatif görüntü veren, 'manevi' temelli, dinci örgütlenmeler, kapitalist sistemi, 'Allahın adaleti' kavramı saptırması üzerinden eleştiren, onu (liberalizm) 'ret' eden, ideolojik propagandayı iktidar destekli olarak kitleler üzerinde yürütmektedirler. Ama bu (eleştiri) kapitalizmin, dinci ideoloji tarafından tasfiye edileceği, liberal sistemin dışına çıkan yeni düzen kurulacağı anlamına gelmez. Ekonomik bunalımlar, kitleler üzerinde yıkıcı etkisini gösterdikçe, sistemi manevi dürtülerle 'eleştiren' dincilik, yoksul kesimler nezdinde, liberalizmin felsefi boyutta zayıflamasını getirse de, kitlelerin, faşizan eğilimlere, faşist soslu dinciliğe kaymasını hızlandırarak, sistemin zeminini sağlamlaştırmasıyla sonuçlanır.
Liberalizmin hedef saptıran bu uygulamasının batıda ki görüntüsü; kapitalist olarak gelişmiş birçok ülkede değişik şekillerde (göçmen düşmanlığı, yükselen faşist eğilimler, sağ iktidarlar, Müslüman düşmanlığı) kendini göstermektedir.
Kapitalizmin bunalımı derinleştikçe, yönetme konusunda zorlanan egemen güç, iktidarını devam ettirebilmek için devlet aygıtının faşizan yapılanmaya eğrilmesi yanında kitle desteğine de gereksinim duyar. Toplumsal karşılı güçlü olan Din’le milliyetçilik işbirliğine girer, faşist- soslu din, dindarlarla milliyetçileri bir potada eriterek iktidarların kitlesel tabanı ve ideolojik zemini olur. Gerçekte; bu tabanı bir arada tutan asıl unsur, birlikteliğin çimentosu; devlet imkânlarının ve devlet kadrolarının peşkeş çekilmesidir. AKP döneminde oluşan ‘cumhuriyet ittifakı’ olarak adlandırılan dinci, milliyetçi birliktelik, faşist soslu dincilik tanımlamasının en güzel, güncel örneğidir.
Türkiye’de ekonomik ve ideolojik tıkanıkları, dinsel radikalizme aşma saptırması, dinin liberal yaşantı ve felsefeye karşı görüntüsü altında, kapitalizmi, ideolojik ve felsefi olarak kamufle etmenin ilkel yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Faşist soslu din ideolojisine göre somut yaşamsal gereksinim istemleri geçici, 'dünyevi', önemsiz 'talepler' olarak adlandırılmakta, gerici güruh; demokratik ve ekonomik taleplerde bulunan kitlelere karşı vurucu güç olarak kullanıma hazır elde tutulmaktadır.
Türkiye’de faşist uygulamaların, tıkanan liberalizmin gerçek yüzü olduğu, gericilikle mücadelenin aslında liberal felsefeye karşı yapılan, alternatif felsefe ve politik önerme olduğu unutulmamalıdır. Bu mücadeledeki aydın unsuru kendini tanımlamada fakatsız olmalıdır. Aydına, kimin aydınısın diye sormak gerekir. Unutmamalıdır ki; 2ekonomi politikçiler burjuvazinin, komünistler ise proletaryanın teorisyenleri yani aydınlarıdır' (1)
Faşizmin yükseldiği dönemlerde, edilgen duruşlarıyla hümanist yaklaşımlar faşizme karşı, olması gereken direnişi gösteremezler. Faşizme ve gericiliğe karşı mücadele ideolojik kararlılık ve felsefi içerik taşımalıdır.
Cemaat
Türkiye’de cemaat yapılanması, emekçi yığınların sınıfsal örgütlenmesine alternatif örgütlenmeye dönüşerek sınıf bilincinin oluşmasının engellenmesine, toplumsal sorgulama ve hesap sorma mücadelesinin dumura uğramasını getirmektedir. Sınıfsal bilinçlenmenin eksikliği, sömürü düzeninin pratik olarak devamını sağlar. Liberalizmin bireyi 'özgürleştirdiği' savı, kapitalizmin palazlanamadığı Türkiye pratiğinde, bireyin özgürleşmesi olarak değil, tarikata bağlı, şeyhine biat eden 'müride' dönüşmektedir.
Gelecek
Zamanın diyalektiği, yaşamın sürekliliğinde, suni çarpıtma ve abartmaların geçiciliğini bize göstermiştir. Diyalektikten kaçmaya çalışan 'manevi yaşayışlar' faşist eğilimlere saparak yapay düşmanlar(mezhep, etnik) yaratsa da, çaresizliğin kaçınılmaz sonuçlarını yaşayacaktır. Liberal ideolojik çıkmazlara yanıt, bilinçli (sınıf) faktörünün ayrımına varmaktır.
Liberalizmin çözemediği, gerçekte sebep olduğu yoksulluğun kabullenilmesi veya itirazının ideolojik alt yapısı ve bütün bunların siyasal yansımaları; liberalizmin ideolojik olarak çarpıttığı sağ-dindar muhafazakâr, sistemi kabullenen çoğunluk karşısında, sistemi sorgulayan, itiraz eden azınlık sergilemesi Türkiye egemenlerinin amaçladığı sonuçtur. İnsanlar yoksullukları arttıkça, çözümü 'devlet desteğinde' ki manevi eğilimlerde, cemaatlerin koruyucu kollarına sığınarak arıyorsa da, zamanın diyalektik akışı, bu suni yönelişlere alternatifleri, sınıf bilinci ekseninde getirecektir.
K.Marx Kapital cilt 1