İzmir kitap fuarı kısa aralıklarla ikinci kez kapılarını açtı. Salgında yapılamayanların acısını çıkartırcasına bir sıklık diyelim. Bugün (12.03.2023) kitap fuarında rastladığım kalabalığa bakınca İzmir kitabı özlemiş demek yanlış olmaz.
Salgın arasından sonraki kitap fuarlarındaki en önemli değişiklik yeriyle ilgili oldu.
Önceleri Kültürpark’ta olmasına alıştığımız kitap şöleni ikidir FUAR İZMİR’de sahne alır oldu.
Kitap fuarını hemen her gün ziyaret etme alışkanlığı olan bir kitapsever olarak bu alışkanlığımdan vazgeçmek zorunda kaldım. Yeni yerindeki kitap fuarına toplu taşımayla ve yaya gitme olanağı bulunmadığı için çokça zaman ayırmak gerekiyor. Gündelik yaşamından özel aracı çıkartmış birisi olarak kitap fuarına gitmek için yeniden direksiyon başına geçmek zoruma gitmedi desem yalan olur.
Yeni fuar alanının önündeki alabildiğine geniş açık otopark alanında yaşadıklarım da canımı sıkmadı değil.
Kitap fuarına gelenlerin kültürel düzeyleri tartışılamaz kuşkusuz.
Buna karşılık, otoparkta sergilenen ve kuralları zorlayan kimi zaman da çiğneyen davranışları kitapseverlere yakıştırmak da bir o kadar zor.
Birkaç adım daha az atmak uğruna yasak yerlere park etmek, çıkışları kapatıp park alanından çıkmak isteyenlerin işini zorlaştırmak ve bunlara eklenebilecek pek çoğu toplumsal ahlâkın ve kültürün aşınmışlığına örnek oluşturması bakımından ürperticidir.
Ülkemizin dağları aşan sorunlarının bir iktidar değişikliğiyle çözülemeyecek denli devleştiğini de gösterir bu türden gündelik yaşam ayrıntıları.
Son 20 yılda yaşananların toplumsal yaşam ortamını da epeyce örselediği, bir zamanların her şeyin üzerinde tutulan değerlerini aşındırdığını görmek karamsarlık yaratsa da çözümsüzlüğe tutsak olduğumuz anlamı yaratmasın.
Yüz yıl önce ateş çemberinden geçerek Milli Mücadele verebilen, Cumhuriyet kurabilen ve Devrimler yapabilen bizler için bu türden sorunları çözmek de olanaksız olmasa gerektir.
Diğer yandan, kitap fuarı adı fuarla anılsa da diğerlerinden farklılık gösteren bir etkinliktir.
Kentin orta yerine dolmuşların girebildiğini düşünürsek kitap fuarının bu ayrıcalıktan yoksun bırakılması anlaşılır gibi değildir.
Kültürparktaki alıştığımız mekânı artık belediye olsa da kentin sıfır noktalarından birinde kitap fuarı için bir alan yaratmak, üzerinde düşünülmesi gereken önemli gereklilik olarak görülmelidir.
Toplu taşımayla ya da yürüyerek, çalışıyorsanız iş çıkışında erişilebilir bir kitap fuarı isteminin yetkililerce dikkate alınması önde gelen dileğimdir.
Pazar günü olması nedeniyle kitap fuarı oldukça kalabalıktı.
İçeride iğne atsanız yere düşmeyecek bir insan çokluğu vardı. Yerilecek değil sevinilecek bir durumdu bu.
Buna karşılık, yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle alıp başını giden kitap ederlerinin de erişilir olmaktan uzak kaldığını belirtmeden geçemem.
Kamunun kâğıt ve selüloz üretiminden çekilmesi sonrasında bu konuda kendine yeter olmaktan çıkan Türkiye bu tarihsel hatanın bedelini ödüyor diyebiliriz.
Kitabı sıradan bir ilgi alanı olarak görenlerin önemsemeyeceği bu durum kimilerine “okumasalar da olur” (hatta okumasalar daha da iyi olur bile diyebilirler içlerinden) dedirtebilir.
Görselliğin izlem kolaylığı oluşturduğu sosyal ortamlarda zaman geçirmeye alışan toplumun okuma alışkanlığının bir de kitap ederlerinin baltalaması kaçınılmaz olmaktadır. Eğitim-öğretimdeki kâğıt ve ürünleri tüketimi göz önüne alınırsa kâğıt üretmemenin yol açacağı acınası durum daha iyi anlaşılacaktır.
Tüm bu nedenlerle kitap fuarının alıcılardan çok bakıcıları ağırladığı söylenebilir.
Hemen eklemekte yarar var!
Yüksekleri zorlayan ederlere karşın Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Atatürk Araştırmaları Merkezi’ndeki ederlerin oldukça gülünç düzeylerde kaldığını gözlemlemek biraz olsun iç açıcı oldu diyebilirim.
Depremde yerle bir olan kentlerimizde aksayan her türlü hizmetin baş sorumlusuydu kanımca hesapsızca, kitapsızca ve sınırsızca yapılan özelleştirmeler. Kâğıt üretimindeki özelleştirmelerin günümüzde bu yazıya konu yakınmanın temel nedeni olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
Kitapta da hamamın namusunu Atatürk’ün adını taşıyan ve Atatürk’ün yadigârı olan kurumlar kurtardı dersek yanılmış olmayız.
Sözünü ettiğim üçlünün oldukça uygun ederlerini görünce ne var ne yoksa edinesim geldi dersem abartmış olmam.