Ajans Bakırçay
2024-06-24 21:08:16

Sade suya tirit!...

Muammer Toprakçı

24 Haziran 2024, 21:08

Birkaç yıl önce görmüştüm.
TRT 2’ de aynı keyifle bir kez daha seyrettim, ‘Kanatlarını Aç’ (Spread Your Wings) filmini.

Film, doğa ve insan arasındaki bağların içinde buluverdiğimiz bir yolculuğa çıkarıveriyor bizleri…
(Yönetmen N.Vanier’in; Alman işgaline karşı direnen Fransız yurtseverlerinin mücadele öyküsü içine yerleştirerek,
Fransa Alplerinde yaşayan dede, çocuk ve bir köpek arasındaki güçlü bağı
anlattığı, yine görsel bir 
doğa şöleni olan
‘Belle and Sebastian’
filminden de çok etkilenmiştim.)

Gerçek bir yaşam öyküsü…

Baba ve anne ayrılmıştır.
Fransa’da bir şehirde annesiyle yaşayan 14 yaşındaki Thomas, dünyanın dört bir yanındaki yaşıtları gibi odasında, sanal bir dünyanın içindedir…
İşi nedeniyle anne oğlunu kısa süreliğine, kırsalda yaşayan babasına bırakır.

İnternet çekmemektedir.
Cep telefonu yok!..
Bilgisayar yok…
Yani Thomas için yaşam yok!..
Öff ki öff!..

Doğa araştırmacısı baba,nesli 
tükenmekte olan yaban kazlarının göç yollarını değiştirirlerse, zorlu doğa koşullarından ve insan saldırılarından kurtularak soylarını devam ettirebileceklerine inanmaktadır.

Babanın göç yolunu değiştirmeyi öğreteceği yavru kazlarla Thomas arasında kısa sürede bir sevgi bağı oluşur.
Kendisini bir anda babasının inancının içinde buluverir.
Doğanın olağanüstü güzelliğinin bilincine varır.

Baba, bürokratik engelleri aşmak için kuralları çiğnemeyi göze alır; oğlu ve kazlarla birlikte göçün başlayacağı Norveç’de Kuzey Kutbu yakınlarına doğru yola çıkarlar.
Hafif hava aracı ile uçarak geri dönecekler, onları takip eden kazlar da güvenli yeni göç rotasını öğreneceklerdir…

Norveç’teki yetkililer, babanın kuralları çiğnediğinin farkına varıp kazları itlaf etmeye yeltenince, Thomas kullanmayı yeni öğrendiği hafif hava aracına atlayarak, yaban kazları da ardında, Kuzey Kutbundan Fransa’ya uzanan uzun ve yorucu bir yolculuğa çıkar…

Film; akarsular,göller,dağlar,
denizler aşılarak, muhteşem doğa güzellikleri içindeki bu zorlu yolculuğun hikayesidir.
Thomas arkasında, yanında,
kucağında kazlarla birlikte uçmaktadır.

Kanatlarını açan, uçan kazlardır ama kısa bir an için de olsa Thomas motoru durdurur, kollarını iki yana açar…
Artık doğanın içinde,o nun bir parçasıdır…

Film, bir kızılderi atasözü ile noktalanır:

“Dünya atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık…”

Doğa can çekişiyor…
Hayvanlar, bitkiler can çekişiyor…
İnsanlar, insanlık da can çekişiyor…

Bunun sorumlusu olan; azgın sömürüye,doymak bilmez kar hırsına dayalı sistem yaşamı hızla bu yok oluşa sürüklemeye devam ediyor…

Film, bu yok oluşa kayıtsız kalmak istemeyen bir çocuğun mücadelesini anlatıyor…

Film sonrası haberleri dinliyorum:
Bir günde öldürülen altı kadınımız…
Hayat pahalılığının perişan ettiği insanlarımız…
Işşizlik, geleceğinden umutsuz gençler…
Yok edilen hukuk ve insan hakları…
Öldürülen tarım… Kırsalda yanan ormanlar, kentlerde yanan binalar…
Tarikatlara terkedilmiş bir eğitim…
Gazze’de süren katliam…

Tüm bunlardan sonra bir film yazısı!..

Niçin?

Nuran ile her sabah erkenden güne yüzerek başlarız.
Ama önce her seferinde bize:
“Pes!.. Bu kadar da olmaz!..”
dedirten mıntıka temizliği…

Neler yok ki…
Kırılmamış ve kırılmış şişeler…
Yemek artığı atıklar…
Çocuk bezleri, plastik poşetler…

Bu sabah belinde file ile suya giren bir genç gördük. O da deniz içindeki çöpleri topluyormuş…
Duygulandık…

Filmi, çocuk Thomas’ı anımsadım ve bu kadar ağır konuların içinde, bu yazıyı yazıverdim…

Sade suya tirit bir yazı!..
Mı?
Karar sizin…

Yine de…

Doğa sevgisinin yüreklerinizde çiçek açması dileğiyle…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.