Tanımlama doğru yapılmadığında, kulağa hoş gelen, duygusal fakat uzun erimde hüsranla sonuçlanacak, bir kez daha yenilgiyle bitmesi kaçınılmaz 'bu kez de olmadı', 'gelecek sefere' döngüsüne, çıkmazına sürüklenmek, bildik hikaye.… Fakat siz sürekli yenilmenin romantik, şiirsel güzelliğini yaşamak her şeye rağmen yine de güzel derseniz, o zaman ustayı saygıyla analım.
"Hep denedin hep yenildin; olsun. Yine dene, yine yenil, daha güzel yenil" (1)
Avrupa’da – özellikle kapitalizmin neolıberal aşamasına ulaşmış ülkelerindeki toplumsal olayları doğru anlamak, analiz edebilmek, veri yapının doğru tanımlanmasıyla olası. Saptamanın eksik, hatalı yapılması, sorunun yanlış telaffuz edilmesiyle başlayan, yanlış çözümlemeye varan kısır bir döngüye dönüşür. Tanımlamada ki hata, Fransa’da sarı yelekliler eylemlerini, Birleşik Krallıkta referandum surecinde yaşanan tartışma ve sonucunda Avrupa topluluğundan çıkma kararının verildiği Brexit’i anlamamızı zorlaştırır.
Sarı yelekliler ve Brexıt; finans kapitalin oluşturduğu neoliberal sistemin doğal sonuçlarıdır.
Sarı yelekliler eylemlerine neden olan; sistemin çözümleyemediği, süreklilik arz eden yoksulluk halidir. Birleşik krallıkta referandum sürecinde birlikten çıkılması yönünde gerici kesimler tarafından kullanılan savlar ile sarı yeleklilerin istemlerine bakıldığında, düzenin; tıkandığı, yanıt geliştiremediği sorunlara kitlelerin 'yeter artık' katlanmak istemiyoruz isyanını görürüz. Bu haklı itirazların çözüm önerileri incelendiğinde satır aralarında içe dönük, ulusalcı yön kendini gösterir.
Sarı yelekliler eylemlerine katılan çoğunluk; alt gelir grubuna mensup, eğitim seviyesi düşük, taşrada oturan, orta yaş ve üzeri 'aşağı Fransız'la, Birleşik Krallıkta, Avrupa birliğinden ayrılma yönünde tercihte bulunanların; keza alt gelir gruplarına mensup, eğitim seviyesi düşük ve yaşlı kitleler olması 'tesadüf' kelimesiyle açıklanamaz. Burada aynı sonucu veren aynı toplumsal dinamikler mevcut. Birleşik Krallıkta eğitim seviyesi yüksek iyi kazanan 'kaliteli emek' ve gençlerin referandumda yüksek oranda birlik içinde kalmak yönünde oy kullandığını anımsayalım.
Bu tesadüf olmamayı Fransa’da ki sarı yeleklerin eylemleri üzerinden okumaya çalışalım. Bize bu çözümleme sürecinde aşağıda ki paradoks yardımcı olacak bir şekilde kenarda dursun.
Paradoks;
Kapitalizmin (emperyalizmin) insanlığa en son katkısı (olumlu anlamda) yarattığı melez toplumlardır. Bu sonuç, diyalektiğin kaçınılmaz, tarihsel doğrulanması bağlamında bu toplumsal yapının, melez yapıların sistemin yıkılması sürecine hızlandırıcı etki yapacağıdır.
Sarı yığınlar
Ah sarı ah; sen aslında romantik çekiciliğine rağmen yetersiz, birazda zavallısın.
Egemen demokratik bir ulusun ferdi; yoksulluk artıkça ve süreklilik arz ettikçe, yurttaş olarak kendisini, kurulu düzen olarak devleti, yasal kurumlar bağlamında devletle olan ilişkisini sorguluyor. Bu sorgulamanın sonunda; bunca yoksulluk neden var ve niye hep ben yoksul kalıyorum sorusunu yanıtlayamıyor. Kitleler, yasalar çerçevesinde, soyut bağlamda yoksullarla(kendileriyle) eşit, hukuksal tanımlamamasıyla onlar gibi 'yurttaş', fakat somut gerçeğinde, kendileriyle hiçbir ortaklığı, yaşam birlikteliği olmayan, sayıca çok az, ama belirleyici, uygulayıcı azınlığı da görüyor. Bu çelişki, yanıtlanamayan bir yığın soru, yoksulluğu yaşayan milyonları bir anda sokaklara dökebiliyor.
Yığınlar 'kendilerinin' olan devletin seçimle işbaşına gelen siyasal iktidarları tarafından muhatap alınmadıklarını, hatta kendilerinin seçtiği partiler tarafından bile dışlandığını düşünen, gelecekten umudunu kesmiş eylemcilere dönüşüyor.
Sonuç; devletin, yasal yapının, yoksullar nezdinde yeniden sorgulanması, yeniden tanımlaması zorunluluğu getiriyor. Günlük açmazlar, ekonomik zorluklar katmerleştikçe, 'bu bizim devletimiz değil mi' sorusu yığınlar nezdinde yanıt bekliyor. Bu soru; Brexıt örneğinde 'devletimize sahip çıkalım' (2) türünde sağ bir önerge, milliyetçi bir sapma da olabiliyor.
Sarı yeleklilerin sayısı kırkı aşan torba talep listesine bakıldığında
• Kamu mallarının korunması ve yeniden kamulaştırılması
• Hükümet üyelerinin maaşları
• Emeklilik yaşı
• Okullardaki öğrenci sayısı
• Göçmenler
Gibi birçok başlığı kapsayan karma talepler içerdiği, çözüm önerilerinin ise; sistemin tıkanıklarını yine sistem içinden iyileştirme, sorunları görece, zararsız, reformcu dokunuşlarla öteleme yöntemler olduğu görülür.
Taleplerin anti-kapitalist değil anti- neoliberal, itirazlar içerdiği kolayca anlaşılabiliyor. Karşı olunan neolıberal üretim yapısı; sanayi ağırlıklı olmayan hizmet sektörünün öne çıktığı kapitalist şekillenmedir. Ekonomideki bu özellik çok daha net bir şekilde İngiltere için de söz konuşudur. Kapitalizmimin hizmet ve finans sektörü olarak baskınlaşması İngiltere’de Brexit sürecini daha kolay anlama ve analiz etme imkânını bize vermekte.
Ekonominin yasam eğrisinden biliyoruz ki sermaye; ekonomik büyüme dönemlerinde üretime, kriz dönemlerinde ise üretici olmayan fırsatçı, finansal oyunlara yönelir.
Sarı yeleklerin çözüm önerileri gerçekte sistemle hesaplaşmayan, eğitim ve gelir seviyesi düşük, gençler, işsizler ve göçmenleri içermeyen daha çok, işi olup ama düşük ücretle çalışan, kendi işini yapıp ama az kazanan 'aşağıdaki' Fransız(lar) olmasından kaynaklanıyor. Olayların- en azından başlangıcında- baskın olan bu karakter, eylemlerin 'sağcı bir başkaldırı' ile mi karşı karşıyayız sorusunu bile sordurabiliyor. Bu şüphe, Sarı yeleklilerin bazı lider kadrosunun İtalyan aşırı sağcı Beş yıldız Hareketi’nin lideri Di Laio görüşmesi ile, bu kuşku hiçte abartma olmayabilir dedirtiyor. (3) Başlangıç ülkesi yine Fransa olan 1968 hareketlerini günümüz sarı yelekliler eylemleriyle karşılaştırdığımızda, 1968 deki eylemlere sağdan destek olmadığı gibi harekete aşırı sağdan saldırılarında olduğunu bilmemiz. 68 hareketleriyle Sarı yelekliler hareketi arasında bir diğer çarpıcı farklılık; sarı yelekliler kalkışmasının 68 eylemlerinin baskın unsuru olan gençliğe göre daha yaşlı olması. (4)
Neolıberalizm
Yukarıda değindiğimiz gibi; Sarı yeleklilerin itirazları kesinlikle anti-kapitalist değil anti neoliberaldr. O halde Neolıberal sistem nedir?
Kimi analistler tarafından fınancıalıtızatıon (5) olarak adlandırılan neoliberearizmin günümüz aşaması; kitlelerin gereksinimlerini finansla(borçla) tedarik etmesi, geleceğin ipotek altına alınması, bireyin; güvensizliği ve endişeyi yaşantısının her alanında, bitmeyecek şekilde duyumsaması olarak somutlandırılıyor. (6) Neolıberalızm’ a göre, refah; kişisel tercihlerin, kontrolsüz pazar koşullarında en verimli şekilde kendi doğası içinde oluşacağı, uluslararası finans oyuncularının (vurguncuların-spekülatörlerin) belirleyici, devletin; sermayenin güvenliği konusunda, kolluk kuvvetleri ve ordu bağlamında güçlü, onun dışında küçüldüğü bir oluşumdur.
Neoliberalizmin belirgin özelliği olan 'fınancıalızatıon'da, birey olarak hepimiz, finans pazarının; kredi kartı sahibi, mörgece (mortgage) müşterisi, tüketim kredisi kullanıcısı vs. olarak finans piyasasının direk ya da dolaylı müşterisiyiz. Finans (borç) bütün yaşantıyı belirleyen, baskın, belirleyici enstrüman. Emek, sadece ürettiği kadar değil, ödediği faiz kadarda sömürülen, 'müşteri' artık.
Sarı yelekliler eylemine katılan kitlenin düşük gelir gruplarına mensup, kalifiyesiz emek olması ile Birleşik krallıkta Avrupa topluluğundan yüksek bir oranda çıkma yönünde oy kullananların niteliksiz emek olarak tanımlayabileceğimiz grup olması, OECD’nin 2014 yılında dünya ekonomisin gelecek 50 yıl içerisinde görüntüsü adlı öngörü (7) raporunda yaptığı bazı saptamalar; bu kitleleri anlamamızı kolaylaştıracak ipuçları vermekte. Bu öngörülerden biri; gelecek 50 yıl içerisinde orta beceri isteyen işlerin, makineler tarafından yapılacağı, emek piyasasının yüksek ve düşük kazananlar olarak şekilleneceği şeklinde. Sanki gelecek gelmiş gibi gözüküyor. Çok doğal olarak ‘çok kazanan 'yüksek kalite' (unıversel educatıon person) emek (8) iş piyasasında çok küçük bir oranı oluşturacak.
Neolıberalizmin bir diğer belirgin özelliği de, istisnasız bütün gelişmiş kapitalist ülkelerde; işçi sınıfı üzerinde ayrıştırıcı, yapay 'mülteci-emek/yerli emek', söylemleri ve bunların milliyetçi üslupla 'pazarlanması' ve bu ayrımın, sendika ve sol partilerin yürütmeye çalıştığı ekonomik ve politik mücadele gücünü kıran sonuçlara savrulması.
Kitleler ve sol
Sol açısından politikaların oluşturulması; neolıberalızmın tanımlanması üzerinden yapılmalıdır. Tanımlama gerek kısa, gerekse uzun erimli hedeflerin doğru bir şekilde saptanmasını kolaylaştır.
Burada ikinci bir paradoks daha var, hemen yeri gelmişken onu da vurgulayalım. Bu paradoks solun kendisini bu süreçte değerlendirirken yapması gereken bir öz eleştiri aslında.
Kitleler; kendilerini solla olan ilişkilerinde konumlandırırken yakın bir çerçeveye koymuyor, 'solu bir çıkış kapısı olmak bir yana, karsı çıktığı sistemin bir parçası olarak' görüyor.(9) Sarı yelekliler 'genel grev' silahını 1968 eylemlerinde olduğu gibi gündeme getiremedi. Sendikaların desteği hiçbir şekilde bu düzeyde olmadı. (10) Çünkü sol ve sendikalar eylemlerin belirleyicisi ve örgütleyicisi değil. Sol ideolojik olarak kitlelere çekicide gelmiyor. Gerçi eylemlerin net bir önderliği yok ama ideolojik etkileşim, adı konmayan, sağcı motifler gösterebiliyor.
Alt gelir gruplarına mensup büyük kitlelerin toplumsal kalkışmasında örgütsel ve ideolojik olarak sol ve sosyalistlerin önderlik edememesi gerçeğini solun, çok boyutlu düşünmesi gerektirmektedir.
Dar gelirli kitlelerin sistemle hesaplaşması sol açısından morfolojik bakışla olumlu, eylemlerin örgütlenmesi ve önderliğinde solun baskın ideoloji olamaması sol açısından olumsuzluktur.
Çözüm önerileri
Sol ve sosyalistler, yeni koşullara uygun politikalar geliştirmelidir.
Çözüm arayışlarında ulusal düzeyde yaklaşımların, birlik anlamında; en azından hukuksal alt yapı, ekonomik bütünleşme, sosyal yeknesaklığın inkâr edilemeyecek bir seviyeye ulaştığı Avrupa’da -başkaldırının örgütlenmesini-hareketin çıktığı ülkeyle sınırlamak, alınacak ufak tavizlerle, hareketin coğrafi olarak Avrupa düzeyine ulaşmasını engelleyecektir. Bu sonuç, toplumsal kalkışmaya ihanet etmektir. Avrupa’da sol açısından birlikte hareket edecek yeni örgütlülükler oluşturulmalıdır.
Sermayenin küreselleşmesi, düşük ücretlere, elverişiz yaşam koşullarına karşı savaşan sendikaların, sermayenin mobilize olması sonucunda gücünü azaltıyor. Sermayenin uluslararası esnekliğine karşı, emeğin sınıfsal ve sendikal mücadelenin etkinlik alanının, birlik üyesi olmanın getirdiği, yasal alt yapıların nispeten yeknesaklığından dolayı, tüm anakara Avrupa’yı kapsayacak şekilde örgütlenmesi gerekmektedir.
Kapitalizmin sorunu, doğası gereği sürekli büyüme gerçeği. Sürekli büyüme (kar elde etme) tıkanıklığa uğradığı bunalım dönemlerinde, çözüm arayışlarını, sistemin içinden önermek, çözüm önerisinin aslında kendisinin sorun olduğu gerçeğini unutturmaz.
Harekete katılanların bazıları açısından sosyalist yaklaşımlar anakroniktir. Sistem dışından çözümlere yönelme, tarihsel; sol sosyalist yaşanmışlıkların başarısız uygulamalarının gölgesi altında şüpheyle yaklaşılması, belli anlamda gündeme bile gelmemesi, kitlelerin ikna edilmesi bağlamında yeni politikaların geliştirilmesini gerektirmektedir. Çünkü kitleler açısından, kazanmak; tarihteki başarısız örnekleri yaşanmış, denenmiş acımasız, bürokratik ‘sosyalist’ yapıların yeniden inşası ise ‘kazanmayı ret ediyoruz’ olur. (11)
Sarı yelekliler işçi sınıfının ve sendikaların desteğini gecikmelide olsa almış olsalar da hiçbir zaman sınıfsal bir önderlik altında –kontrolünde – değildirler ve daha da önemlisi, genel grev silahıyla donanmamışlardır. Farklı siyasal görüşten olanları içeren istem ve ideolojik homojenliği olmayan bir kalkışmadır. Yakın geçmişteki Gezi olaylarını katılanlar ve talepleri açısından analiz etmeye çalıştığımızda da bu karmaşık resmi görmek mümkün.. Eyleme katılanların en belirgin ortak noktası; siyasi iktidarın kendilerini amiyane tabiriyle ‘adam yerine’ koymadığı, temsil noktasında kendilerini temsil etmediğidir.
Küresel günümüz dünyasında krizleri tek bir ülkenin sınırlarıyla açıklamak, ekonomik krizlerin içsel (ülkesel) değil tümü kapsayan (dünya) ölçeği gerçeğiyle çelişiyor.
Kalkınmanın oluşumunda kendiliğinden oluşan gelişim, lidersizlik işin başında kitlelerde çekicilik yaratabilir, gösterilere katılan kalabalıkların masumiyetini romantik kılabilir ama örgütsüzlük; uzun erimde kalkışmanın zayıflığını, gerçek çözümün dile getirilmesini ve sonuç alınmasında, kitlelerin ‘kofluğunun’ göstergesi. Kendinden gelişen toplumsal hoşnutsuzluğun uzun erimde, doğru hedeflere ulaşması açışından, örgütlü bir liderliği olmalıdır.
Bitirirken
"Bakmayın siz sıradan bir hayat yaşayanların öyle sessiz sedasız durmasına, günü gelir onlar da ne büyük kahramanlar olduklarını gösterirler" (12)
Allah kahretsin; ne kadar da yoksuluz. Yoksulluğumuzdan ne kadar da utanırdık bugüne değin. Biz; cahil, az gelirli olduğu kadar az eğitimli, öykü okumayanlarız. Nasıl olduysa kendi öykümüzü yazmaya başladık. Biliyorum; bu hikâyenin, en azından şimdilik mutlu sonu olmayacak.
Olsun...
"Hep denedin hep yenildin; olsun. Yine dene, yine yenil, daha güzel yenil"
--------------
Kaynakça
(1) Samuel Beckett
(2) Bu ve buna benzer sloganlar Birleşik Krallıkta referandum surecinde milliyetçi unsurlar tarafından çokça kullanıldı.
(3) 8 Şubat 2019 Hürriyet.
(4) Oguz Ayan, 30 Aralık 2018 Birgün.
(5) Paul Mason – Postcapıtalism sayfa: 15
(6) Paul Mason age
(7) Polıcy challenges fort he next 50 year OCDE 2014 H.Bracoıer, G.Nıcolettı, B.Westmore
(8) P.Drucker post-capıtalıst socıety
(9) Önder işleyen, Birgün 9 Aralık 2018
(10) Oguz Ayan 30 Aralık 2018 Birgün
(11) L.Cox A.G Nılsen We Make Our Own Hıstort (London 2014).
(12) Gün Zileli - Sığınmacılar
Bekir Hoca 2 Yıl Önce
Ağzınıza, fikirlerinize, araştırmalarınıza, emeklerinize, kaleminize sağlık öğretmenim...