Gelin yazımıza bir saptamayla başlayalım; insanın duygusal ve vicdani ölçüleri büyüdükçe, dünyanın boyutları küçülür, başkaları önem kazanır. Bunun tersi, mantık ilkeleri bağlamında kendini doğrulayan bir sonuca evrilir; insanın duygusal ve vicdani evreni küçüldükçe dünyanın boyutları büyür, başkaları önemini yitirir.
Önergemizi açalım; kendimizi daha kestirmeden ifade edebilmek için ‘tanım’ dağarcığımıza ‘dünya vatandaşlığı’ kavramını ekleyelim. Dünyanın bir bütün olarak daha kolay algı ve çözümlenmesi sorunsalında kullanılan, kapsamı geniş ve tartışmalı tanımdan biz ne anlıyoruz sorusuna, tarihsel süreç ve kahramanlar üzerinden yanıt vermeye çalışarak işe koyulalım.
Dünya vatandaşlığı; benim, bizim, yörem ve topluluğum kısırlığına düşmeden, hiçbir önyargı kabullenmesi tuzağına sapmadan, kalabalıkların, sayısal ama çoğu kez yoz, toptancılığına devrilmeden, aykırı olabilmeyi becermek, evrensel doğrular uğruna mücadeleyi göze almaktır. Bu bazen ‘adalet için kanunlara karşı’(1) olmayı bile gerektirir.
Buraya kadar yaptığımız saptamalar, yaşam gerçeğinden uzak, idealist, duygusal -vurgulamaları öne çıkaran, tabiriyle havanda su döven, şiirselliği yanında yaşamda karşılığı olmayan - haklı olarak – ve birçok yönlerden eleştirile bilinir. Ama durun, hemen karar vermeyin. Kendimizi açıklamamıza izin verin.
Duygusallık, diyalektik yöntem kullanıldığında, pratik çözümlemeleri beraberinde getirir. Yöntem; somut olaylara somut çözümler üretir. Dünyaya soldan, vicdan penceresinden bakıp, soru soranlara ete kemiğe bürünmüş yanıtlar verir.
Dünya vatandaşı; kendisini, işgale direnen Ukrayna halkıyla gönüldaşlık yaparken, kendi iktidarına, -her şeyi göze alarak- barış diyen Rus’la aynı yerde konumlandırır. Dünya vatandaşlığı; dünyanın neresinde olursa olsun zülüm gören tek tek insanların veya bir bütün olarak halkların duygusal paydaşlığını hissetmektir. Yayılmacı, savaş kışkırtıcısı emellerini askeri ittifak(NATO) görüntüsüyle şirin göstermeye çalışan emperyalizme hayır deme kararlılığıdır.
Dünya vatandaşlığı ‘tanımı’ iletişim teknolojisinin dünyamızı ufacık, ayıpçı söylemiyle bir ‘kıç’ kadar küçülttüğü yaşadığımız bu yüzyıla özgü bir kavram mı? Bu soruyu kendime yönelttiğimde, emir kipi ‘oku’ ve ‘araştır’ direktifiyle beni tarihin derinliklerine yönlendirdi.
Aradığım yanıt önce arkaik Yunandan geldi. Ne diyordu Sokrates;
‘Ne Atinalı ne Greek ama bir dünya vatandaşıyım(2).
Sonra da bizim oralardan, boğazdan, aşiyandan ‘sis’ler içinden T.Fikret sesleniverdi;
’Yeryüzü vatanım, insan soyu milletimdir benim, ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım’(3)
Okumalarım bir kez daha işe yaradı.
Solun; insancıl, önyargısız, kapsayıcı, insanı sadece insanı temel ve merkez alan evrensel değerleri ‘evrensel vicdanı’ varken, sağın; başkalaştıran, ötekileştiren ölçülerinde evrensellik pek yoktur. ‘Başkaları cehennemdir’(4) onların dünyalarında.
Çağımızda ‘vicdan’ sosyalistlerin sayesinde evrenselleşti. Dostum Faruk’un çok güzel saptamasıyla bu küresel vicdanın, dili, dini, kültürü yoktur.(5)
Unutmayın! Dünya vatandaşı olmak hiçte kolay değildir. Vatandaşlığı kazanmak için savaşmayı göze almak gerekir. Biliniz ki savaşın sonunda yenginin yanında yenilgide var.
Olsun ‘Savaşanlar kaybedebilir ama savaşmayanlar zaten kaybetmiştir’(6) derseniz, buyurun katılın bize.
Şimdiden hazırlığa başlayın, bundan sonraki yazılarımızda- hep beraber- ‘dünya vatandaşlığı evrensel bildirgesini’ yazmaya başlıyoruz.
Saygılar
----------------------
(1) V.Hugo
(2) Sokrates ‘I’m not Athenian or a Greek, but a cıtızen of the world’
(3) T.Fikret ‘vatanım ruy-i zemin, milletim nev-i beşer’
(4) Jean Paul Sartre
(5) Faruk Eskioğlu-Açık Gazete
(6) Bertolt Brecht
Bekir Hoca 2 Yıl Önce
Kaleminize sağlık. Engin bilgi, kültür, fiikir ve düşünce deryanızdan yararlanıyoruz. Teşekkürler öğretmenim...