Sola sağ seçtirme senaryosu ile kim bilir kaç seçimdir, aynı filmin değişik versiyonları çekiliyor.
Setteki biz figüranlar, kendisine başrol verilen esas oğlanı alıp başımızın üstüne koyuyor, diyar diyar dolaşarak onu seçtirmeye çalışıyoruz.
Bugüne kadar, sadece ‘Ekmeleddin Olayı’nda zokayı yutmadık. Öbürlerinin hepsini yuttuk.
Sağ seçtirilen sol olarak bize, Machavelli’nin şu sözü uygun düşer kanımca: Durmaksızın “bir başkasının yükselmesine sebep olan, kendi sonunu hazırlar.”
Tamam dayanışmaya koşacağız, tamam destekleyeceğiz, kendimizde fazla olanı olmayana vereceğiz, bunu hep yapıyoruz, anlıyor ve alkışlıyoruz ama kendimize zarar verecek kadar da verici olmaya gerek yok öyle değil mi?
Özveri iyidir, hoştur, gereklidir, alkışı hak eder, bu bizim olmazsa olmazımızdır zaten, yemez yedirir, içmez içiririz, iki evimiz olsun, beş evimiz olsun diye şeytan şaşırtan numaralar çevirmeyiz elimizde birden fazla ne varsa veririz. Evet, ama özverinin fazlası kesinlikle zarardır! Hele de karşınızdakiler, bin yıldır bir kez bile özveri göstermemiş ve göstermeye de asla yanaşmayan, yanaşmayacak kişiler gibi görünüyor iseler.
Sağ, sola, kendisini, ancak solun iyi niyetini kullanarak seçtirebileceğini biliyor ve uzunca bir süredir bunu yapıyor. Sola her nasılsa karışmış çürük elmaları ve satın alınabilir ciğersizleri satın almış, ancak diğerlerinin kendilerini de oylarını da satın alamıyor. Ayrıca, alamayacağını da biliyor. Kendi adayını kendi üyelerine seçtirebilmesi de kitlesi yetmeyeceği için mümkün olmadığından, sol oylara ve Kürt oylarına ihtiyaç duyuyor. Sağdan başkan seçmek için sol oylarına, ırkçı seçmek için Kürt oylarına…
Ya bir kere de soldan başkan seçsek ne olur?
Hayır, olmaz!
Neden?
Kimse, “Soldan kimseyi başkan ya da başbakan olarak görmek istemiyorum.” demiyor tabii ki. “Önyargılarım ve sabit fikirlerim buna izin vermez.” demiyor. “Sam amcam öyle istemez, derin amcalar da istemez.” de demiyor. Ne yapıyor? Manipülasyon uzmanlarını devreye sokuyor ve bırakın soldan birisini, epeyce sağa yakın sosyal demokrat bir beyefendinin aday olmasını engellemeye çalışıyor. Hatta bırakın aday olmayı, bunu aklından bile geçirmemesini sağlamaya çalışıyor. Daha aklına gelecek gibi olmuşken o niyeti orada durdurup boğmaya çalışıyor. Bunu başarıyor da kaç seçimdir. Bir başarıyor, iki başarıyor, üç başarıyor, beş başarıyor…
Ama yeter ya hu!
Çok olmadı mı bu kadarı?
Özverinin fazlası zarar olduğu gibi, uyanıklığın da fazlası zarar.
CHP ve sol, sağ ile uzlaşmaya çalışır, insanca bir yaşam sağlayacak uzlaşma metinlerine katkı verebilmek için kafa patlatır, her türlü özveride bulunurken ötede manipülasyonlar son hızla sürdürülmekteyse, artık ne yapabilir? Karşısında iyi niyet yokken (Benim gördüğüm şey bu.) CHP iyi niyetli kalmakta ısrar etmeli midir? Yıllardır yaptığı gibi yine taviz mi vermelidir? Üstelik bu tartışmaların hemen ardından dehşetli bir deprem ülkemizi yıkıp geçmişken, umutlarımızı, sevinçlerimizi yerle bir etmişken. Onca acı ve onca zaman sonra bugün hâlâ aynı ezberler ortalıkta dolaşıp duruyorsa CHP ve sol ne yapmalıdır?
Dünyanın en güç işi, bir şeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını, ses çıkarmadan seyretmektir demiş birisi. Solun derdi de bu işte. Ülkemizin Lübnan yapılış sürecinin her aşamasının farkında olmak; bu süreçte yaşananları, ses çıkarmadan seyredememek ve bu gidişi sandıkla durdurmak için bir güç birliği oluşturmaya çalışmak.
Buna karşılık, ülkemizin içine düşürüldüğü durumlar sanki sadece solu etkileyecekmiş gibi, karış karış satılan vatan, sadece solun vatanıymış gibi, devletimizin itibarının yerlerde sürünmesi sadece solu üzüyormuş gibi, devleti ayağa kaldırmak ve tekrar güçlü kılmak sadece solun meselesiymiş gibi; sağda, bir kendini ağıra satma halleri… Sanki sol, solun vatanını kurtarmak için kendilerinden yardım dileniyormuş gibi davranmalar… Bu durumda bile sola sağ seçtirme senaryoları düşünebilmeler ne yazık ki çok tuhaf.
Kim bilir belki de bir gün, yani Lübnan olduğumuzda ancak, ay biz ne yaptık diyeceklerdir. Neyin ne olduğunu yine yaşamadan anlayamayacaklardır belki.
Bu kadar umutsuz bir durum mu uzlaşmak?
Kendim yanıtlayayım. Evet, umutsuz değil belki ama umutsuza yakın görünüyor. Görünen köy kılavuz istemiyor. Her sırtımızı döndüğümüzde bir bıçak darbesi almak da çok yorucu bir şey… Üstelik kanatıcı, acıtıcı ve BUNALTICI!
Ama bir şey olmuyorsa da olmuyordur. Olmuyorsa başka uzlaşılar denenir. Kimse bulunmaz Hint kumaşı değil nihayetinde. Herkesin yeri doldurulabilir, hem hâlihazırda belki daha iyi seçenekler de vardır. Neden olmasın?
Herkes, azıcık solu bile insandan saymayanlar özellikle dahil, herkes, sol her seçimde kaldıraç olmasa kendilerinin ne kadar ‘hiç’ kimse olacağını bir zahmet anlamalı artık ve ona göre davranmalı. Bitti artık, “öteki” diye karaladığınız, dışladığınız, düşman ilan ettiğiniz o “öteki”nin kitlesine kendinizi seçtirmek. Kişileri onay mercii yapmak ve onay mercii yapamayınca da durumu ustalıkla tersine çevirip kendinizin onay merci mi yapılmak istendiğini sorarak vaziyeti kurtarmaya çalışmak. Onay merci olmak istemiyorsunuz tamam. Madem öyle, o zaman siz niye karşınızdakileri yıllardır onay merci yapıyorsunuz ve bugün de yapmaya çalışıyorsunuz diye sormazlar mı insana? Abes değil mi bu?
Hem sevmeyin hem de sevmediğiniz seçmenin oy gücünü (kullanmıyormuş gibi yaparak üstelik) kullanın! Bir de kendinizi dev aynasında görüp büyüklük taslayın! Açıktan reddettiklerinizi, hayattan bile dışlamak istediklerinizi ama oylarına -biraz açıktan biraz gizli- talip olduklarınızı, işiniz bittiğinde yine küçümsemeye, düşman diye hedef göstermeye davranın. Ama kendinizin dışındakilere ikinci sınıf vatandaş bakışınızı değiştirmeyi aklınızdan dahi geçirmeyin. Sola bakışımızda acaba bir yanlışlık mı var diye kendinize bir kez bile sormayın.
Bence bütün bunlarda bir yanlışlık var.
Ayrıca, tekrar edeyim, sol seçmene sağcı aday seçtirme faslı bitti, bitmediyse de bitmeli artık. Bir kere de sağ fedakârlık yapmalı. Bir kere de sağ noter olmalı. Sol yeterince noteriniz oldu ki artık hepsine gına geldi. Şimdi sıra sağda. Yok, asla yapamayacaksa sağ bunu, o zaman da gölge etmemeli. Oyalayıp durmamalı.
Sağ seçe seçe içimiz dışımıza çıktı. Ayrıca sağın Türkiye’yi getirdiği durum da ortada. Seksen dört milyon vatandaş ya yoksul ya yoksulluk sınırında ama diğer bir milyon, varlık içinde ve boğazına kadar yükselen bu varlıktan boğulmak üzere. Sağın bugüne kadar en iyi ve devamlı yaptığı iş solcu kovalamak, sol düşüncedeki insanlara işkence etmek, sol düşünceye sahip düşünürleri, bilim insanlarını, yazarları vurup öldürmek oldu. Hiçbir zaman enerjisini vatanı kalkındırmak için kullanmadı ya da kullandıysa bile bu, solcu kovalamanın önüne geçemedi. Geçebilseydi yurdumuz böyle viran olmazdı.
Evet, ne yazık ki ülkemiz depremle birlikte, yöneticilerin solcu dövmekten ve para kovalamaktan zaman bulup da düzeltmediği sorunlar yüzünden daha bir virane oldu. Halk çaresiz, o bir milyonun rantiye kısmı, insanların çaresizliklerinden elde etmeyi düşündüğü yüzde yüzü de haram olan kârın peşinde. Kızılay bile parti arpalığı olmuş.
Sanki önlerinde yirmi yıl daha varmış gibi bir rahatlıkla ihaleler açma derdine düştüler. Masadakilerin ortak aday çıkarmayı başaramayacaklarından emin imiş gibi rahatlar. Masadakiler ise hâlâ gak guk… Oysa yetmiş yıldır sağ politikacıların harabeye çevirdiği ülkemizin, düze çıkmak için sola ihtiyacı var. Bunu görün lütfen artık. Ülkemizin her gün daha kötüye gitmemek için de sola ihtiyacı var. Solun bazı şeylere itiraz etme sebebinin, olacakları önceden görebilmesi (satranç ustalarının beş hamle sonrasını görebilmeleri gibi) olduğunun anlaşılmasına ihtiyaç var. Bunu anlamanın, ülkemize ve vatandaşlarımıza mutlak yararı var.
Bu ülkenin, bir daha asla yıkılamayacak sağlamlıkta yeniden yapılabilmesi, adaletin acilen sağlanabilmesi, gelir dağılımındaki uçurumun giderilmesi, toplumsal barışın yeniden oluşturulabilmesi, devletimizin dünyadaki saygınlığını yeniden kazanabilmesi, okulların hastanelerin bakımsızlıktan, devlet kurumlarının şu dağılmışlıktan, rüşvetten, adam kayırmacılıktan, liyakatsiz yöneticilerden kurtarılabilmesi, bilimin ve teknolojinin geliştirilebilmesi, mahvedilmiş eğitim sistemimizin yeniden planlanabilmesi, sevinçte tasada tekrar duygudaş olunabilmesi ve yeniden birlikte gülüp birlikte ağlanabilmesi, bayramların bayram coşkusuyla kutlanabilmesi için sol lazım.
Sağ bunları yapabilir mi? Solcu kovalamaktan bunlara vakit ayırabilir mi? Memleket meseleleri, solcu düşmanlaştırmalarınızın önüne geçebilir mi? Şapkanızı önünüze koyup düşünmenizi öneririm. Bir de biraz değişin artık diyeyim affınıza sığınarak. Hiç değişmiyorsunuz ya da değişiminiz çok çok aşırı yavaş oluyor.
Bu güzelim ülkemiz, geri kalmış ülke olmayı hak etmiyor. İnsanımız, sürekli geçim sıkıntısı yaşamayı hak etmiyor. Vatandaşımız böyle derin bir adaletsizlik içinde yaşamayı hak etmiyor.
Son olarak diyorum ki… Bizim bunu görmeye ömrümüz yetmez belki ama bu toplumda, o mutabakat metnindekilerden çok çok daha ileri değişimler de olacak. Çünkü yeni nesil sizin ırk, dil, din, cinsiyet ayrımcılıklarınızın hiçbiriyle ilgilenmiyor. Sizin hayati derecede önemli bulduğunuz bu farklılıkları hiç ama hiç önemsemiyor. Ve hepsi de çok net. Bulandıramayacağınız kadar net. Gezi’de de gördüğünüz gibi.
NOT: Niyetim sürçü lisan etmek değildi, ettimse affola.
Alev Subaşı 2 Yıl Önce
Türk siyasi tarihinde hiç yabana atılmayacak bir dizi gelişmenin mimarı olduğu için, bıçak sırtı bir dönemde yürüyüşünü kararlılıkla sürdürdüğü için , ateşten gömleği giyip her türlü yıpratıcı hamleyi göğüslemeyi becerebildiği için , devlet geleneğini , devlette devamlılık esasını , liyakati , hak hukuk adaleti şiarı yaptığı için , temiz bir dile sahip saygılı ve mütevazı yaşam sürdürdüğü için " Cumhurbaşkanı adayıyım demek " Bay Kemal ' e anasının ak sütü gibi helaldir . Bunu görmek için sağda yada solda , Türk yada Kürt , alevi yada sünni olmanıza gerek yok .Akıl ve vicdanı sahibi olmak yeterli diye düşünüyorum Kaleminize Sağlık
Metin Onay (köy enstitüsü... 2 Yıl Önce
Emeğine sağlık öğretmenim Bu derin düşüncelerini kutluyorum Hala ne güzel öğretmenlerimiz var diye düşünüyorum Sağol Sağlıkla