Hırsızların, yolsuzların ve katillerin kabusu, büyük savaşçı Uğur Mumcu’nun doğum günü bugün. Bir kahraman olduğu kadar bir cesaret abidesiydi de. Evet daha sıkı devrimciler vardı. Mesela Uğur Mumcu, Denizleri, Mahirleri terörist olarak görürken(1) Ahmet Taner Kışlalı, bunların idamlarını önlemek için Uğur Mumcu’nun avukat kardeşi Ceyhan Mumcu ile işbirliği yapıyordu(2). Aynı şekilde Uğur Mumcu Sovyetlerin çöküşünü devrimci Marksizm, Leninizm’in de çöküşü ve oportünist 2. Enternasyonal sosyal demokratlarının da haklı çıkışı olarak görüyordu(3) fakat Türkiye’de karşısına çıkanı silip süpüren karanlık ve derin ilişkilere karşı en mertçe de o savaşmıştı. Öyle ki; kendisinin hayatına en yakından tanıklık eden eşi Güldal Mumcu’nun 'İçimden Geçen Zaman' isimli kitabında, öldürüleceğini çoktan fark ettiğine ya da bunun kendisine ima edilerek susturulmaya çalışıldığına dair emareler vardır. Farkındalığı onu yolundan döndürmedi, eğilmedi. Üstelik bu emareler çok da güçlüdür.
Bunları kronolojik bir sıraya dizecek olursak, onu mücadelesinden nelerin döndüremediğini daha net görürüz.
Muhtemelen 1988’de (Güldal Mumcu, yılı tam hatırlamıyor), gazeteci Ahmet Tan ve dönemin MİT daire başkanlarından Mehmet Eymür, Mumcu’nun evine çay içmeye gelmişti. Mehmet Eymür, ertesi gün erkenden tekrar Mumcu’lara ziyarete gelmiş, aynı apartmanda ikinci katta yaşayan kiracıları tanıyıp tanımadıklarını sormuştu. Yalnızca kiracı olduklarını bildiğini söylediğinde ise Uğur Mumcu’ya bunların İran istihbaratının ajanları olduğunu söylemişti.
Neden İran istihbaratı Mumcu’yu izliyordu? Çünkü Humaynici Hizbullah, Uğur Mumcu’nun en çok uğraştığı örgütlerden biriydi.
Mehmet Eymür bu bilgiyi ulaştırır ulaştırmaz kiracılar sırra kadem basmışlardı. Aynı günlerde MİT müsteşarı Hiram Abas da bir görüşmede Uğur Mumcu’ya "Öldürülmekten korkmuyor musun?" diye sormuştu. Uğur Mumcu’nun cevabı netti; "Demirden korksaydık trene binmezdik" Bunun üzerine Güldal Mumcu da Uğur Mumcu’ya "Demek senin için ölüm düşünüyorlar" deyivermişti.
Uğur Mumcu, 1992 sonbaharında şüphelilerden birini bizzat kendisi tespit etmişti. Şüpheli PKK’ydı. Evinde gazeteleri okuduktan sonra birden "Güldal, bunlar beni öldürecek" dediğini anımsıyor Güldal Mumcu. Özgür Gündem’de kendisini hedef alan bir yazıyı Güldal hanıma okumuş, Güldal hanım ölüm tehdidinin nerede olduğunu sorduğunda yazıdaki cümlelerden birine dikkat çekmiş, "bundan daha açık söyleyemezlerdi" demişti(Ek,1).
1992’nin sonlarında Uğur Mumcu, PKK’yla ilgili araştırmalarını derinleştirmek için Almanya’ya gittiğinde, Almanya’da bir gazeteciyle de görüşmüştü. Gazetecinin kim olduğunu Güldal Mumcu açıklamıyor. Bu gazeteci, Uğur Mumcu’yu suikasta uğrayabileceği konusunda uyarıp, Mumcu’nun da kendisinin de takip edildiğini anlatmıştı.
Uğur Mumcu’ya iki defa "Öldürülmekten korkmuyor musunuz?" sorusu sorulmuştu. İkincisi, Hiram Abas’tan sonra 8 Ocak 1993’te İsrail Büyükelçisi tarafından sorulmuştu. Uğur Mumcu o günlerde kontrgerilla, PKK, ASALA, Hizbullah gibi örgütlerin yanında, MOSSAD’ın da kirli çamaşırlarını ortaya döküyordu. Ki görüşmenin konusu, 7 Ocak tarihli "MOSSAD ve Barzani" yazısıydı. Bu yazıda Mumcu, MOSSAD’ın Barzani’lerle Orta Doğu’da kendi amaçları adına iş birliği kurduğunu anlatmıştı.
İsrail büyükelçisiyle görüştüğü gün, yani söz konusu yazıdan bir gün sonra yayınlanan yazısında Mumcu, bu sefer PKK’ya adeta meydan okudu. Yine Özgür Gündem’de kendisinin hedef alındığı bir yazıya cevaben yazdığı ‘’Ültimatom’’ başlıklı yazısında, ‘’Ben kendi hesabıma Kürt milliyetçilerinin bütün yazılarını okuyor ve bunlardan yararlanıyorum. Yakında yayınlanacak bir yayınımda, Kürt milliyetçileri ile istihbarat ajanları arasındaki ilişkilere ışık tutacak ilginç belgeler açıklayacağım.’’ diyordu(4).
Ve 24 Ocak 1993 Pazar günü… Uğur Mumcu’nun, o gün öleceğinden eminmiş gibi bir tavrı vardı. Bir dostlarına hastane ziyaretine gitmek için arabaya binmeden önce, Bulutsuzluk Özlemi konserine gitmek için evden erken çıkan oğlu Özgür Mumcu’dan, arabanın lastiklerinin durumunu kontrol etmesini istemişti. Arabadaki garipliği üç gün önce fark etmişti. Yolda ilerlerken, Renault servisinden yeni dönmüş olmasına rağmen arabasından şüphelenmiş, Nenehatun Caddesi üzerinde "bir gariplik var" deyip, arabasını üstün körü kontrol etmişti.
Pazar günü, DİSK Başkanlar Kurulu Üyesi ve komşusu Ömer Çiftçi, Mumcu’ya o gün dışarı çıkıp çıkmayacağını sorduğunda, Mumcu’nun kafasında taşlar yerine oturmuş gibiydi. Çiftçi daha önce de sokağın başına kurulan taksi durağını önce kaldırmaya çalışmış, başaramayınca da durağın sokağa bakan camını buzlu camla değiştirilmesini sağlamıştı. Belediyeyi arayıp Uğur Mumcu’nun duraktan rahatsız olduğunu söylemişti. Oysa Mumcu, kendisini sürekli tehdit altında hissettiğinden, artık sokağı gözleyecek birileri olduğu için durağın açılmasına çok sevinmişti.
O gün, Mumcu arabayı çalıştırmak için evden biraz daha erken çıkmıştı. Mumcu’nun arabasının patlatıldığı dakikaları eşi Güldal Mumcu şöyle anlatır; "Kapıyı çekerken sağ tarafımda gözümün ucuyla beyaz bir arabanın geçtiğini gördüm, döndüm, bir adım attım.
Büyük bir patlama oldu!
Bir adım attım. Bir patlama daha!
Geriye, eve doğru bir adım attım. Bir patlama daha!"
Güldal hanım, önce trafonun patladığını zannetmişti. Keşke, gerçekten öyle olsaydı. Eğer öyle olsaydı bugün Susurluk çetesiyle, Hizbullah’la, kontrgerillalar ve işledikleri cinayetlerle, PKK’nın derin ve karanlık ilişkileri ve gerçek amacıyla, Türkiye’ye serbest piyasanın geliş şekliyle ve cumhuriyet tarihindeki yolsuzluklarla ilgili, henüz gün yüzüne çıkartılmamış çok daha az şey kalmış olurdu. Güldal hanım, önce enkaz halindeki arabayı dönmüştü. "Uğur nerede?" diye bağırdığında "bakmasanız" cevabını almıştı ve ardından Uğur Mumcu’yu su deposunun bahçesinde, karların üzerinde paramparça yatarken buldu.
Süleyman Demirel, bu suikastı kameralar önünde kendince şov yapmakta kullandı. Mumcu’ların evlerine uğrayıp kameralara döndü ve "Böyle şeyler oluyor. Kennedy’yi bile vurdular" dedi. Bugün suikastın sorumlularından biri olduğu netleşen Ağar, meşhur "ben o tuğlayı çekersem, duvar üstümüze yıkılır" sözünü söyleyerek katilleri korudu. Bülent Ecevit bile, Güldal Mumcu’nun katillerin bulunması için yardım ve işbirliği talebine karşı, ona "Eşiniz, arı kovanına çomak sokmuştu" cevabından başka bir şey sunmadı.
Cinayeti ortaya çıkarabilecek, çıkarmak için bir şeyler yapabilecek herkes şimdiye kadar ya sustu, ya susturuldu. Konuşanlar, ya sonrasında ifadelerini inkar ettiler, ya televizyon kanallarında üzerlerine deli gömleği geçirildi. Yapılan sınırlı girişimler de fazla bir işe yaramadı.
Mumcu’nun cinayetinin şüphelileri belliydi; PKK, Hizbullah, "derin devlet" v.s.
Çorba gibi. Ya da gerçekten öyle mi?
----------------
1. https://web.archive.org/web/20211001111744/https://egazete.cumhuriyet.com.tr/oku/192/1980-09-17/0
2. https://www.aydinlik.com.tr/haber/ahmet-taner-kislali-ile-birkac-anim-221514
3. Uğur Mumcu; Son Yazılar, sf 25,27
4. a.g.e, Sf 23
Ek,1