Mumcu’nun Aydınlattığı Telemen Olayı
Mumcu cinayetini işleyen bazı tetikçileri yakalatan Sadettin Tantan, Güldal hanıma Telemen olayının iyi anlaşılmadan cinayetin tam çözülemeyeceğini söylemişti.
Telemen olayı, devlet içindeki karanlık ağlarla suç ve terör örgütlerinin yakınlığına dair, Mumcu’nun ortaya çıkardığı başka bir olaydı. Mumcu, azılı bir silah kaçakçısı olan Telemen’in itirafları üzerine 79’dan 86’ya kadar 28 yazı, ve iki de kitap (Ağca Dosyası, ve Silah Kaçakçılığı ve Terör) yazmıştı. Telemen, bir zamanlar Almanya’dan kaçırılan silahları Türkiye’ye getirmekle sorumluydu.
Telemen’in Mumcu’ya itirafları ve devlet dairelerine yazdığı mektuplar doğrultusunda Türkiye’deki silah kaçakçılığının başındaki isimler (İstanbul Emniyet Müdürü dahil), İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nce yakalanıyordu. Bu isimlerin başında Hüseyin Uğurlu ve Abuzer Uğurlu geliyordu. Bunlarla bağlantılı bazı güvenlik görevlileri ve bürokratların da isimlerini veriyordu Telemen.
Bu sanıkların bazılarının avukatları emekli askeri yargıçlardı. Bazı parlamenterler de bu isimlere kefil olduklarını dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e iletiyorlardı.
Sonunda 1. Ordu Askeri Mahkemesi tarafından salıverdiler! Dosyanın sivil mahkemeye gönderilmesi için açılan soruşturma ise reddedildi.
Sanıkların siyasi bağlantıları olduğu anlaşılıyordu. Almanya’da eroin ile yakalanan MSP eski milletvekili Halit Kahraman, Alman polisine milletvekili Fehim Adak ve Necmettin Erbakan’ın da bu işlerin içinde olduğunu söylüyordu. MHP senatörü Kudret Bayhan da Fransa’da morfinle yakalanmıştı. Mumcu’ya göre bu uyuşturucular yurtdışında silahla takas ediliyor, sonra Türkiye’ye kaçırılıyordu.
Sadettin Tantan’ın Telemen olayına özel ilgi duyması, suikastta devletten birilerinin var olmasına dair bir neden daha idi.
Peki İran’ı, Hizbullah’ı ve benzer cihatçı örgütleri şüpheli yapan şey neydi? Onlar da cinayetin içinde olabilir miydi?
Önce, Ayhan Aydın’ın TRT’de yalancı tanık ilan edildiği günlerde MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, bir görüşmede MİT’in bu konuyla ilgisi olmadığına dair Güldal hanıma teminat vermiş, ve olayın arkasında İran’ın olabileceğini söylemişti. Aslında İran rejimi, Hizbullah ikilisinden bahsediyordu fakat Köksal, Hizbullah’ın başta denetim altındayken sonra çileden çıktığını iddia ediyor, "(Bu manada artık) Hizbullah diye bir örgüt yoktur" diyordu. Mehmet Eymür’ün Mumcu’yu İran istihbaratı tarafından izlendiği konusunda uyardığını ilk yazıda anlatmıştık.
Sadettin Tantan’ın Umut Operasyonu’yla ortaya çıkarttığı Mumcu cinayetinin sanıkları da PKK’lı veya MİT ajanı değil, Hizbullahçıydılar. Ocak 2000’de Beykoz’da öldürülen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun bilgisayarından, cinayeti Yusuf Karakuş isimli bir Hizbullahçının üstlendiği çıkmıştı. Kukla konumundaki tetikçiler de mahkemede bunu baskıyla yaptıklarını, İran’da işkence gördüklerini iddia ediyorlardı.
Uğur Mumcu, Hizbullah’ın ve diğer cihatçıların paylaşılmasından hoşlanmayacağı gerçeklerden bahsediyordu. Hizbullah’ın işlediği cinayetleri (bir zamanlar öldürdüğü PKK’lılar da dahil) ve yaptığı katliamları tek tek yazıyordu. Ayrıca bir araya gelmiş ASALA ve PKK’ya, 90’larda (bu birleşim asla tam olarak gerçekleşmese de, kısmen) Hizbullah’ın katıldığını da ortaya atıyordu. Güldal hanım; Sadettin Tantan, EGM İstihbarat Daire Başkanı Kazım Abanoz ve Avukat Turgut Kazan’la yaptığı bir toplantıda, Hizbullah ve PKK’yı bir araya getirenin İran olduğunu öğrenmişti.
Ayrıca Beykoz’da öldürülen Hizbullah lideri Velioğlu’nun, Telemen’in itiraflarında adı milletvekilleri ve genel başkanıyla bolca geçen MSP’de aktivistlik geçmişi vardı(1)(2).
Mumcu’nun kanıtları güçlüydü; MSP, Hizbullah, PKK, devlet içi karanlık çıkar grupları, kontrgerilla… hepsi doğrudan veya dolaylı olarak birbiriyle bağlantılıydı. Ortada bir sarmal vardı. Çok iyimser açıdan baksak bile en iyi ihtimalle şu sonuca varırız; bazı örgütlerin arasında doğrudan organik ilişkiler olmasa da, mutlaka ortak ilişki kurdukları başka bir örgüt oluyordu. Karmakarışık bir matematik denklemi gibi…
Doğrusu bütün bu örgütlerin, teşkilatların, bir gazeteciyi öldürmek için bütün farklarını bir kenara bırakarak tüm güçleriyle seferber olduğunu savunmak biraz komplo teorisi olabilir. Fakat belki de hissettikleri nefret dolayısıyla seferber olmaya zaten gerek duymamışlardı. Davanın savcılarından Kemal Ayhan, suçlunun "Uluslararası istihbarat örgütleri, biraz mafya ve karanlık güçler" olduğunu söyledikten yaklaşık 3 hafta sonra, evinde esrarengiz bir şekilde ölü bulunmuş, otopsisi bile yapılmadan gömülüvermişti.
Uğur Mumcu, bunların arasındaki bağlantıları ortaya koyarak, bunların tamamını karşısına almıştı. Bunların birine ateş püskürürken diğerinin yaptıklarını görmezden gelmedi. Bunların birbirlerini kullandığını, yeri geldiğinde bir bütün gibi hareket edebildiğini, buzdağının görünen kısmının aslında küçücük bir tepe olduğunu herkes ondan öğrendi.
Ve budayamayınca kestiler koca çınarı!
---------------------------
1.https://m.bianet.org/biamag/toplum/145800-hizbullah-teblig-cemaat-cihat
2.https://www.cnnturk.com/2005/turkiye/02/01/hizbullah.operasyonlari.raporu/69473.0/index.html