Ajans Bakırçay
2024-08-24 09:28:43

Ulusal onurdan utanca

Muammer Toprakçı

24 Ağustos 2024, 09:28

Çoklukla, “dünyanın en yaşanılası şehri” seçilen Oslo’dayız…

Fiyortlarla ilgili yazımın başlığı
‘Doğa Şiir Yazar mı?” idi…

Oslo’da, ona yakıştırılan “Tigerstaden” (Kaplan Şehri)
tanımlamasını, Norveç'in ünlü şairi B.Bjonson’un “Atla Dövüşen Kaplan” şiirinden alıyor…

Yıllar önce Kuzey Avrupa ülkelerine ilk gidişim sonrası Nuran, “bir cümleyle nasıl tanımlarsın?” diye sorduğunda; “ kadını ve erkeğiyle güzel insanlar ülkesi” demiştim.
Unutmamış…
İlk izlenimi bana “haklıymışsın…” demek oldu.

Niçin yaşanılası şehir?

Huzur…
Oksijen fışkırtan yeşillik…
Yüksek yaşam standartı…

Genelde deniz kıyısındaki yeşil kentleri ‘Mavi Yeşil’ olarak tanımlarız.
Oslo ise “Yeşil Mavi”…

Önce Vigeland parkını geziyoruz…
Adını, içinden akan suyun üzerindeki köprünün iki yanı dahil, tüm parkı heykellerle bezemiş sanatçıdan alıyor.

Park içindeki havuz kenarına birkaç eserini yerleştiren heykeltraş; eserler çok beğenilince belediyeye,
“eğer kendisine tahsis edilirse tüm parkı heykelleriyle donatacağını” söylüyor.

Donatıyor…

(Bana, Avustralya Melbourne Dandenong dağındaki “William Rickets Sencury” yi anımsattı.
Dağda kendisine tahsis edilen koca bir alanıdaki kaya ve ağaçlara, yıllarca içlerinde yaşadığı Aborginlerin yaşam ve kültürlerini,çektikleri acıları işleyerek betimleyen bu heykel ve seramik sanatçısı, ama herşeyden öte bu büyük insan William amcayla, dağda yaşadığı mini minnacık kulübesinde birkaç kez sohbet etme onurunu yaşamıştım.)

Buzdağı’ndan esinlenerek yapılan, bu yüzden de doğrudan su yüzeyinden başlayan ve ilginç mimarisiyle Avrupa’nın 'en iyi modern mimarisi' ödülünü kazanmış Oslo Operası’nı geziyoruz.

Rampalardan tırmanarak tepesine çıkıyor ve Oslo’nun fotoğrafını çekiyoruz…

Nuran ile hemen Sydney Opera Evi ile kıyaslıyoruz.
Sydney Opera House kıyaslanamayacak kadar daha güzel bir mimari…

Hemen ilerde deniz kıyısında oturup, karşımızdaki Nobel Barış Ödülleri’nin verildiği “Nobel Peace Centre”yi seyrederken, Nuran’la bu ödülü alanları anımsamaya çalışıyoruz, özelikle de kadınları…

İran’lı Şirin Ebadi’yi…
Afganistan’lı Malaya Yousafzai’yi…
Irak ile Suriye arasındaki bir köyden olan Ezidi kadın Nadia Murat’ı…
Kenya’lı Eangari Maathai’yi…
Ve diğer anımsadıklarımızı…

Yazının başlığına gelince…

Eğitim Enstitüsü’de sınıf arkadaşım Bilge’nin hediyesi,
öğretmenimiz Behçet Necatiğil’in harika çevirilerinden, Norveç’in büyük yazarı Knut Hamsun’un “Açlık” romanını bir solukta okuduğumu anımsıyorum.

Gençliği çok zor koşullarda geçen, çiftliklerde ırgatlıktan bilet satıcılığına… birçok işte çalışan Knut Hamsun,
kanımca Oslo’da geçen kendi gençlik günlerini, zor yaşam koşullarını anlatıyordu…

Çarpılmıştım…

Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.
Artık Norveç’in onuruydu…

Ama…
Aşırı sağcı faşist bir partiye üye oldu.
2.Dünya Savaşı öncesi Nazi yandaşlığı ve propogandası ile, ülkesi Norveç’in Hitler Almanya’sı tarafından işgalinde etkili oldu…
İşgal sonrası da aldığı Nobel ödülünü görüştüğü Hitler’e armağan etmek istedi.

Savaş bitince de vatan hainliğinden yargılandı.
Yaşı ve akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle cezası paraya çevrildi.

Norveç’liler kırgın ve kızgındı.
Tepkileri çarpıcı oldu.

Bir genç, Knut Hamsun'un evinin önündeki bahçeye yazarın bir kitabını bıraktı…
Bir başkası daha…
Oslo’lular ardı ardına ellerindeki Hamsun kitaplarını yazarın bahçesine bıraktılar.
Kısa zamanda bahçesinde kitaplarından bir dağ oluştu…

Ne küfür…
Ne hakaret…
Ne saldırı, ne bağırıp çağırma,
ne taşlama…

Norveç’liler yazara en ağır cezayı vermişlerdi…

Ulusal onur utanca dönüşmüştü…

Bir sabah banyosunda ölü bulundu…

Doğa harikası, güzel ve onurlu insanlar ülkesi Norveç’i çok sevdik…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.