Vurun Kahpeye, Halide Edib Adıvar tarafından 1923 yılında yazılmış ve Akşam gazetesinde parçalar halinde yayınlanmış çok önemli bir roman. Kitap olarak basılması 1926 yılı. Bugünkü alfabeyle basılması 1943. Elimdeki kitap ise Özgür Yayınları tarafından 1997’de basılmış.
Beni bu yazıyı yazmaya iten bir sebep var. O da kitabı okurken, 1920’lerin karanlığıyla 2022 karanlığı arasında çok fazla benzerlik olduğunu görmüş olmam. 1980’lerde ve 90’lardaki iki ayrı okuyuşumda böyle bir benzerlik görmemiştim, çünkü küçük bir benzerlik olsa da bu denli göze batar bir benzerlik yoktu.
Halide Edib Adıvar, Vurun Kahpeye kişilerini o günün gerçek hayatından alıp harmanlamış, yazmış. Bugüne öyle benziyorlar ki. Örneğin, «Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım, vallahi ve billahi.» diyen Aliye öğretmenin karşısına çıkan “O irz (ırz) düşmanı, papaz zıfatlı (sıfatlı) müdür”ler… Bugün de varlar, hortladılar.
“Sen kim oluyon garı?” diye haykırarak okul basan Uzun Hüseyin Efendiler de var, onlar da hortladılar ve “Sen muallime değil misin? Sen bu kasabanın muallimesi değil misin? Ne haddine bir eşraf çocuğunu koğuyon, ne haddine benim suratıma haykırıyon? İstanbul'un hayasız garılarına, erkeklerin suratına haykıran, yol iz bilmeyen garılarına burada lüzum yok. Ne okutmanı, ne de seni isteyoz.” diye bağrışmaya, kaldıkları yerden devam ediyorlar.
Bu insanlar yine, “İstanbul'dan yeni bir hoca geldi ama dün çarşıdan çocukları yüzü gözü açık geçirmiş, halkın taassubuna dokunmuş, galiba hücum etmişler, bugün hasta imiş, gelmedi.” diye, Aliye Hoca Hanımların yüzüyle gözüyle uğraşmayı sürdürüyorlar.
Çocuğuna ayrıcalıklı davranılmasını isteyen ve “Hoca parçası, kocamın hepiniz halayığısınız, istersek hemen azlederiz.” diye bar bar bağıran çiğ Maarif Müdürü eşleri bugün de var. Ancak bu tipler galiba zaten her dönemde vardı.
Halide Edib’in, “Hacı Fettah Efendi, din perdesine bürünmüş, dünya yüzünde şeytanın insanları tazip için gönderdiği bir mümessildi.” diye tasvir ettiği, Aliye’nin “Sen Kâbe’den gelen bir hacı değilsin, sen şeytanın yer yüzünde bir nevi elçisisin.” dediği Hacı Fettah Efendiler bugün de var.
Ve bu Fettah Efendiler, “daha derin bir gayz ve kendinden geçen bir şiddetle onun (Aliye’nin) arkasından, ‘Sen İblis'in halis kızısın. Yakında na-pak vücudunu şeriat ateşiyle temizleyeceğiz.’” diye haykırmak için bugün de hazır bekliyorlar.
Gizlice gidip kasabayı işgal etmesi için Yunan komutanını çağıran Hacı Fettah Efendi ve Uzun Hüseyin Efendi benzeri vatan hainleri, hiç çekinmeden bugün, “Keşke Yunan galip gelseydi.” diyebiliyorlar. Bu kişilerin devlet katında itibar görmesi, cenazesine TBMM Başkanı ve bakanların katılması, tabutunun üstüne bayrak örtülmesi de cabası.
Şöyle bir yer var ki kitapta, bana doğrudan Sivas’ı, Kahramanmaraş’ı, Çorum’u, 6-7 Eylül’de İstanbul’u hatırlattı: “Uzun zamanlardan beri müthiş bir ihtirasın şehvetle, gayzla ve cinnetle toplanan kudreti, birdenbire infilak etmiş ve Uzun Hüseyin Efendi de, Hacı Fettah Efendi'nin din ve ahlak namına idare ettiği cinayeti, milliyet namına idare eden genç zebani oluvermişti.”
Yani aslında bütün bunlar bizde hep vardı ve halen var.
1997 Baskısı Vurun Kahpeye’nin son sözünü yazan Selim İleri, son derece dini bütün bir kadın olan Halide Edib Adıvar ve onun bu kitaptaki yaklaşımıyla ilgili olarak şunları yazmış:
“İlerici öğretmen-gerici din adamı şeması bir bakıma Vurun Kahpeye'yle kurulmuştur. Yalnız, Halide Edib, şemaya yüzde yüz bağlı kalmak istememiş; dinin özünde 'insanca olan'ı aramış, Tanrı inancının, inancı çarpıtmış ellerde nasıl yobazlığa dönüşebileceğini dile getirmiştir. Yobaz Hacı'nın "göz kamaştırıcı" gökyüzü altında ve "eski", "güzel" cami önündeki konuşması hiç de yabana atılacak bir sahne değildir. Kaldı ki Aliye, yetiştirmeyi gönül borcu bildiği çocuklara, insanı insan yapacak bütün sevgileri aşılamak için sonsuz çaba harcar. Trajik olan, vatan savunmasında, vatan hainiyle vatanseverin zorunlu ayrılığıdır. Halide Edib, bu ayrılığı deşerken, tanıklık ettiği, vatanseverler arasında yer aldığı acı günlerin derin heyecanı altındadır. Vurun Kahpeye'nin hemen bir oturuşta yazılmış, handiyse aralıksız, kesintisiz bir zaman diliminde kaleme getirilmiş 'coşku romanı' olduğunu neden söylemeyelim? …
Yetmişi aşkın yıl sonra, Vurun Kahpeye, toplumların yükselişinde ve sancısında 'eğitim'in önemini vurgulamasıyla yine gündemde. Eğitime kavuşamamış kişilerin git git vatan hainliğine, nihayet insanlık düşmanlığına yol alabileceklerini, bu büyük tehlikeyi söylüyor.”
Kurtuluş Savaşı günlerinde işgalcilere karşı savaşanlarla işgalcilerle iş birliği yapanları yan yana getirmiş ve yazmış Halide Edib. Okuruna, dindar ile yobazı, eğitimli ile eğitimsizi, vatanseverle vatan hainini karşılaştırma olanağı sunmuş.
Türk toplumunda Maarif Müdüründen köylüsüne, yaşlısından gencine birçok erkeğin, kadına hangi gözle baktığını, daha önce hiç olmadığı kadar açık açık yazmış.
Kendisine, “Yeni hanımlar hep dinsizlik, milliyetsizlik öğretiyorlar. Ben dokuz yaşında kızların bile yüzlerini siyah peçelerle kapadım. Halbuki İstanbul'dan yeni gelenler kendi yüzleri açık geziyorlar. Şimdi on üç yaşında baligaların saçlarını açıyorlar. Artık bunların terbiyesi sayenizde inşallah verilir de...” diyen Hatice Hoca Hanımlara, usturuplu bir cevap veren bir diğer erkeği, Tosun Bey’i de…
“Muallime Hanım, namus kadının yüzünü açıp açmamasında değildir. Din de peçe demek değildir. Öyle kapalı kadınlar vardır ki kapı arasından her türlü rezaleti yaparlar. Onun için yeni Hoca Hanım'a yüzü açık diye kasabanın hücuma hiç hakkı yoktur. Çocukları İstanbul usulü güzelce okutan herhangi hoca hanıma birisi yan bakarsa biz onun terbiyesini...” diyebilen; vatan savunması sırasında Yunan cephaneliğini havaya uçururken parçalanıp uzuvlarını kaybeden yiğit ve kahraman Tosun beyler bugün de var ve iyi ki var.
Onca kötülüğün arasında filizlenen Aliye ile Tosun Bey aşkının az buçuk benzeri aşklar bugün de var ve iyi ki var.
Bütün yoksulluğuna rağmen okumaya çalışan vefakâr, cefakâr küçük Durmuşlar bugün de var, çok çok var ve iyi ki var.
Aliye’yi evlerine alan, onda kendi kızlarını gören, ona kendi kızlarıymış gibi şefkatli yaklaşan Ömer Efendiler ve Gülsüm Halalar bugün de var ve iyi ki var.
Sonra Aliye ve Feride benzeri, eğitim aşkıyla yanan öğretmenler bugün de var ve iyi ki var.
İyilerle kötüler yine hep bir aradalar. İyiler çok, kötüler az ama kötüler sürü halinde dolaşıp yırtıcılık yaptıkları ve haliyle çok görünür oldukları; iyiler tek tek dolaştıkları ve kimseye zarar vermedikleri ve de haliyle pek göze çarpmadıkları için iyileri az, kötüleri çok sanıyoruz.
Vurun Kahpeye’de her ne kadar iyiler çok çok kaybetseler de sonuçta yine iyiler kazanıyor.
Dileğim bugün de iyilerin kazanması. Eğitimin, eğitimden anlayanların elinde şekillenmesi ve eğitimli bir toplum yaratmanın birinci amaç olarak ele alınması. Biz kadınların, Vurun Kahpeye günlerine döndürülmek istenmemize direnişimizin artarak sürmesi. Uzun Hüseyin Efendi ve Hacı Fettah Efendilerin cezalarını bulması.
Dünyanın ilk üniversitesinin kurulmuş olduğu bu topraklarda, «Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım, vallahi ve billahi.» diyen, dindarla din tüccarı arasındaki farkı bilen Aliye Öğretmenler var oldukça eğitimli bir topluma dair umut da hep var olacak.
Not 1: Tırnak içindeki koyu renkli ifadelerin tümü kitaptan aynen alıntıdır.
Not 2: Vurun Kahpeye seçimimde yönlendirici olan Dikili Kent Konseyi Kadın Meclisi okuma grubuna teşekkür ediyorum.
-------------------------------
Kaynak:
Adıvar, Halide Edib; Vurun Kahpeye, İstanbul, Özgür Yayınları, 1997.
Alev Subaşı 3 Yıl Önce
Hayatın felsefesi, tarihin garip tecellisi şudur ki, her iyi, her güzel, her yararlı şey karşısında, onu ortadan kaldıracak bir güç belirir. Bizim dilimizde buna “irtica” derler. İyi bir şey yaptınız mı biliniz ki bunu ortadan kaldırmak için karşınıza muhalif, gerici bir güç çıkacaktır. Bundan dolayı bu iyi işi yapmadan önce, karşınıza dikilecek kara gücün de ortadan kaldırılması önlemini almak gerekir. Halkımız güven içinde ve huzurlu olsun ki, bugünkü devrimi yapanlar ve bu devrimi tamamlamaya karar verenler, karşılarına çıkacak bu tür gerici güçleri, tam da çıktığı noktada ezebilecek güç, yetenek ve önlemi almaya maliktirler. Atatürk