Fransız besteci, piyanist Mouris Ravel’in en bilinen ve sevilen bestesi Bolero’dur. Besteci doğum yeri olan Bask bölgesinin kültüründen esinlenerek bestelemiştir. 1928’de Rus artist ve dansçı Ida Rubinstein için bestelenmiş bir bale müziğidir. Aynı temanın, her defasında farklı çalgı grubunun devreye girerek yinelenmesi, en önemli özelliğidir. Do majör dans, piyanissimo (çok hafif) ile başlayıp sürekli kreşendo (giderek artan ses) ile fortissimoya (çok kuvvetliye) ulaşılır ve tamamlanır. Youtubedan çeşitli orkestra yorumlarına ulaşabilirsiniz. Örneğin; Gustavo Dudamel şefliğinde Viyana Filarmoni Orkestrası, Valery Gergiev yönetiminde Londra Senfoni Orkestrası, Karajan yorumuyla Berlin Filarmoni Orkestrası, Andre Rieu şefliğinde Johann Strauss Orkestrası. Ayrıca Robert Supee’den gitar için düzenlemesine, Paul Barton’dan piyano yorumuna da ulaşabilirsiniz. Daha da önce izlediğim bir yabancı filmde güzel bir kadın bu bolera eşliğinde dans etmişti. Yıllar sonra Ankara İl radyosunda karşıma çıkıp anılarımı canlandırmaz mı? Bir de iyi olmayan bir anım var. İlk çalışma yerim olan bir bakanlıkta mobbing görürken, sevdiğim müzikler arasında bu boleronun da yer aldığını söylemeye çalışıyordum. Sözüm kesilip hep aynı müziğin tekrarlandığı belirtilerek terslenmiştim. Ama bu müziği dinlemekten hâlâ kendimi alamıyorum. Kendine özgü… Çok etkileyici…
***
İşsanat’ın youtube sayfasında yer alan konserlerden biri de Almagest Quintet’e aitti. Bir caz grubu olan toplulukta piyanoda Tuluğ Tırpan, gitar ve yaylı tanburda Cenk Erdoğan, basgitarda Eylem Pelit, pergüsyonda Hamdi Akatay ve davulda Volkan Öktem yer alıyor. “Türk cazı” türüne uygun parçalar var. Elbette çalanlar da hep olduğu gibi solo olarak emprovize (doğaçlama) yapıyor. İlk parça “A Little Pain.” (Küçük Bir Acı) Tuluğ Tırpan’a ait bir beste, Cenk Erdoğan’dan “Arada Gerede”, Hamdi Akatay’dan “Tecaz”, aranje (düzenleme) Tuluğ Tırpan’dan, Tuluğ Tırpan’dan “Üsküdar’a”, aranje Eren Gümrükçüoğlu, “Divane âşık” türkü bazlı olup Hasan Tunç ve Cemile Cevher tarafından derlenmiş, aranje yine Tuluğ Tırpan’dan. Konser Ceyhun Çelik’ten roman ruhunu yansıtan “Roman Caz” adlı bestesiyle sona eriyor…
***
“İyi Aile Yoktur” adlı kitapla dikkat çeken yazar Nihan Kaya, “İyi Toplum Yoktur” ile ilgi toplamayı sürdürüyor. Alt başlık; "Günlük Hayatta Toplumun Bireyi İstismar Biçimleri" ile içerik hakkında açıklama yapılmış oluyor. Toplumun sünnet, düğün, kına gibi törenlerin gerçek anlamını ezberlerimizi bozarak deşiyor. Yazar âdetlerin, geleneklerin yaralar ürettiğini savunuyor. Toplumun günah keçisi bulmada da ne kadar usta olduğuna değiniyor. Kız çocuklarının hizmetçiliği tartışmasız âdet sayılıyor. Erkeklerin ender olarak ev işi yapmalarının nasıl abartıldığını gözler önüne seriyor. Kadının kocasına hizmetinde kusursuz olmasından övünçle söz edilmesi, öğretmenlerin otoriterliğinin normal kabul edilmesi acı bir şekilde irdeleniyor. Kadının giyim dolayısıyla özne değil nesne olarak görülmesi de keza…Kendimize gösterdiğimiz hassasiyete çocuklarımıza da göstermemiz gerektiğini belirtiyor. Empati yapmamız gerekiyor. Devamla, çocuk eğitiminde zararlı bir yiyeceğe ya da ödüle hayır diyebilmesinin, hayata karşı duruşunda olumlu kararlar almasını sağladığını vurguluyor. Düşünür Jean-Paul Sartre, toplumun kişiyi değiştirdiğine, kişinin de toplumu değiştirdiğine inanıyor. Wilhelm Schmid’in, “Zamanları değiştirenler, kendilerini de değiştirir.” sözü ile metin sona eriyor…
***
Dil Derneği’nin yayın organı Çağdaş Türk Dili Dergisi 399. sayısıyla yine birbirinden önemli yazılarla dolu. Tuğrul Keskin “yazmak, içteki yara” başlıklı yazısında önce kendi görüşlerini açıklamış. Sonra yazısını, Milan Kundera’dan Günter Grass’a, Umbertto Eco’dan Salman Rushdie’ye dünyadaki birçok önde gelen yazarların görüşlerine yer vererek varsıllaştırmış. Ferruh Tunç “Dışardan” adlı felsefi şiiriyle dikkat çekiyor. Yazar Ertuğrul Efeoğlu, TDK’nin önerisi olarak neden “sayın bayan” diyeceğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Yusuf Çotuksöken “karantina” sözcüğünün tarihçesini, kökenbilimsel açıklamasını ve tanımını veriyor. Sonra kaynaklarda önerilenler, kendi önerileri ve faysbuk izleyicilerin çok sayıdaki önerileriyle bizleri başbaşa bırakıyor. Son olarak da kapanmaca, kapayalıt, koruntu gibi yaygınlaşma olasılığı olanları sıralayıp okuyuculardan da öneriler beklediğini belirtiyor. Yazar aynı yöntemle “tabldot” sözcüğüne eğilmiş ve tek-aş, tek-yemek, seçmesiz gibi önerilerin tutunma olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. Raşel Rakella Asal, Nezihe Meriç’in “Korsan Çıkmazı” adlı romanını, kadın penceresinden sekiz sayfada yorumlamış. Emine Kandur’dan “Sevginin Diyeti” adlı öyküsü çok etkileyici bir öykü. Gül Coşkun, kaleme aldığı Hidayet Karakuş’un “Şeytan Minareleri” adlı romanında, Sivas-Madımak katliamını içinde yaşayan bir kişi olarak etkileyici bir şekilde anlattığını, bir yandan da İzmir’in tarihi çarşısı Kemeraltı’nı da tanıtma yolunu seçtiğini vurguluyor. Bu dergiye sürdürümcü (abone) olmanın çok yararlı olduğuna inanıyorum… İyi okumalar…