Daha uzaktan bir köpek gördüğünde “Hoşt!” diyen, çocuklarını, “Sakın yaklaşma, ısırır.” diye uyaran anne babaların çocukları, büyüdüklerinde hayvan sevmez insanlar oluyorlar. Bu sevmeme hali kimilerinde nefrete dönüşüyor.
Köpek duyguları olan bir hayvan. Anlıyor karşıdakinin sevgisizliğini de nefretini de. Ve bunu, karşısındaki sevgisize sevgisizlik olarak yansıtıyor. Dostça davranmayana dostça davranmayan bir ayna oluyor. Nefretse de nefret…
Bu karşılıklı kötü duygular karşılıklı bir korku geliştiriyor. Korkan canlı korktuğu canlıya zarar verir. İnsan köpekten korkuyor, köpek insandan. İnsan taş atıyor, köpek havlıyor, daha da olmadı mı ısırıyor.
Nerede köpek düşmanı birisini görsem, onun, canlı sevmez ana babasını görür gibi olurum.
Nerede köpekten korkan birisini görsem, çocuğunu köpeklerden korkutarak büyütmüş anne babaları düşünürüm.
Bu hâl, silsile halinde uzar gider. Her korkan kişi, korkulu çocuklar yetiştirir. Her hayvan düşmanı da hayvan düşmanı çocuklar… insan bunu bilince çıkarıp kendini bir biçimde tedavi edebilir ve korkularından kurtulabilir oysa ama o bilince pek rastlanmaz. Nefrete evrilmiş duyguların tedavisi ise fikrimce olmaz, çünkü nefretin tedavisi yoktur. Nefret sadece sevgiyle sağaltılabilir ama nefret yüklü insan, nefretle büyütülmüş insandır ve ona sevgi gösterecek kimse bulunamayacağından, öyle bir tedavi gerçekleşmez.
Köpeğimiz Çakıl çok saldırgan bir köpek. Barınakta başına ne gelmiş bilmiyorum ama az çok tahmin edebiliyorum. Bir yabancı gördüğü zaman direkt saldırıp ısırır. (Bunu, barınaktan çıkıp eve gittiğimizin ertesi günü, bir çay bahçesinde bir garsonu ısırmasıyla öğrendim. Neyse ki aşılıydı ve garsonun tedavisinde fazla sorun yaşamadık.)
Ama sınırlarına sevgi yoğun yaklaşan, sevgisinde samimi olan ve Çakıl’a adıyla seslenen hiçbir yabancıyı ısırdığı görülmemiştir. O, o sevgiyi görür ve alıp başının üstüne koyar. Arkadaşım Sevgi’den biliyorum. İlk karşılaşmaları öyle olmuştu. Bir anda, beni çatlatacak kadar samimi oluvermişlerdi. Korkuyu da bir başka arkadaşımdan biliyorum. On dört yıldır Çakıl var ve o arkadaşım on dört yıldır, ne zaman yan yana gelseler Çakıl’a korkusunu hissettirir. Çakıl da ona…
Kendisinden korkan bir insan gördüğünde, “Korkuyorsa bana zarar verir.” diye düşünür köpek ve o da korkar. Sonrasında da savunmaya ya da saldırıya geçer. İnsanda olduğu gibi… Bir de… Köpekler sesteki samimiyetsizliği de sezerler. İnsanlar da öyle.
Ses dışında, sevgi, korku, nefret, düşmanlık, endişe gibi duyguları da uzaktan tanır köpekler ve ona göre vaziyet alırlar. Buna rağmen durup dururken insana saldırmazlar. Ani hareketlerde köpekler de ani hareket edeceğinden ani hareketlerden kaçınmak önemlidir. Bağırır, kaçar, koşarsanız kovalarlar. Yanlarından bisiklet, araba, motosiklet ile geçerseniz, bu ani ve gürültülü hızlı geçişten korkar, sizi kovalarlar. Gözlerine gözlerinizi dikip öfke veya korkuyla bakarsanız öfke veya korkuyla saldırganlaşırlar. Bunlar saldırganlık değil, savunmadır aslında. Kendi alanını savunma.
Burada suç ne köpeğin ne de oradan geçenindir. Oraya onu terk edenindir. Kısırlaştırmayıp kontrolsüz çoğalmalarını seyredenindir. Niye orası onun kendi alanı diye sormayıp en kolayından köpekleri suçlayanındır.
İnsan, ordular kurup nasıl orayı burayı fethediyorsa köpekler de çeteleşip bir yerleri fethetmeye ya da en azından o alanı korumaya çalışırlar. Çünkü yaşama, yaşam alanını koruma ve genişleme çabası, insanın olduğu kadar köpeğin de davranış biçimidir. Bunda anlaşılmayacak bir şey yok.
Anlaşılmaz olan köpeklerin kontrolsüz üremesini seyretmek, ticari üretim yapanları seyretmek, petşop vitrinlerindeki köpekleri seyretmek, çocuğuna köpek alıp sonra onu sokağa bırakanların önüne dikilmeyip mır mır ardından konuşmak, sahiplendirilen hayvanların akıbetlerini takip etmemek, ilçesinde üreyip ordulaşan köpekleri götürüp komşu ilçeye atmaktır. “Ben hiçbir şey yapmayayım ama onlar üremesinler; ben kısırlaştırmayayım ama onlar çoğalınca kendiliklerinden azalsınlar, azalmıyorlarsa da uyutalım!” diyenlerin tavırlarıdır.
Cumhurbaşkanı, “Bazı ülkeler, Türkiye’ye gelecek turist vatandaşlarını kuduz ve sahipsiz köpekler için uyarmaya başladı.” demiş bugün.
Ben de “O ülkeler, vatandaşlarını, ülkemizde başıboş dolaşan sahipsiz mafya, İŞİD, Hizbullah sürülerine karşı da uyarıyorlar mıymış?” diye sormak istiyorum. Malum onlar da kısırlaştırılmadılar, aşılanmadılar, sahiplendirilmediler, kontrolsüz büyüdüler ve güvenliğimizi tehdit ediyorlar. Üstelik biz onlara hiçbir şey yapmasak da yanlarından hızla geçmesek de gözlerimizi gözlerine dikip bakmasak da tavuklarına kışt demesek de her an her yerde hedef alanlarındayız. Ne zaman yol kesip ne zaman saldıracakları hiç belli değil. Evinde uyurken, bir AVM’de otururken, bir otobüs durağında beklerken, yolda yürürken kim vurduya gitmek mümkün. Durduk yerde saldırıp malını mülkünü elinden almaları mümkün. İnsanları kesip kuyulara atmaları mümkün. Size tecavüz etmeleri, heveslerini alınca da köle pazarları kurup sizi köle diye satmaları mümkün. Uyuşturucu kaçakçılıklarını rapor ettiğinde kendi arkadaşlarını bile tetikçi tutup öldürtmeleri mümkün. Bu öldürme anına rast gelirseniz sizin de kim vurduya gitmeniz mümkün.
Hâl böyleyken başıboş köpekler kadar tehlikeli sayılmıyorlar mı?
Ayrıca kim daha tehlikeli?
Köpekler hakkında yüksek perdeden atıp tutan insanlar, başıboş Mafya, İŞİD; Hizbullah sürüleri hakkında da o kadar konuştunuz mu, konuşacak mısınız acaba? Onlar, bırakın sokakları tehdit etmeyi, devlet kademelerine kadar yükselip çöreklenmiş olamazlar mı? Sizin ve çocuklarınızın hayatlarını, ailenizin can ve mal güvenliğini tehdit ediyor olabilirler mi? Onlarla aranızda saldırmazlık anlaşması mı var yoksa? Yoksa sizin haklarınıza çökmüyorlar mı, sizi yoksullaştırmıyorlar mı? Sizin yolunuza çıkmıyorlar mı? Yoksa size dokunmasınlar diye mi kendilerini sözün dışında tutuyorsunuz her daim? Söz etmezseniz sizin için tehlike yok olmuş mu olacak sanıyorsunuz?
Savunmasız canlılara ve tehlikesiz insanlara horozlanan insanlar, uzaktan bile olsa asıl sorunlara lütfen azıcık yaklaşın artık! Kolaycılığı herkes yapar, yapıyor. Siz bari yapmayın. Güçsüzün üstüne herkes gider. Önemli olan asıl tehlikeye dikkat çekmektir.
Dikkat çekilmeyen ve çözüm üretilmeyen sorunlar, sorunsal olur ve büyüyerek yaşamı boğar.
Yapamayacaksınız ama diyelim ki başıboş köpekleri uyuttunuz ve kurtuldunuz, başıboş diğerleriyle ne yapacaksınız?
Var mı bir yanıt?
Yok!
Her gün köpekleri veya gücünü kaybetmiş insanları konuşup duracağımıza her gün mafya ve İŞİD sürülerini konuşalım, tartışalım, çözüm arayalım lütfen!
Değilse susalım, bari susalım.
Alev Subaşı 6 Ay Önce
Bir hayvana hayatını açmış biri olarak vahşet kanununu sakince tek tek izah etme çabanızı kutluyorum..Kutuplaşmadığımız bir tek canlı katliamı kalmıştı.O da oldu ! Vicdanın galip geldiğini görmek temennisi ile ..Kaleminize Sağlık