Görüntüler korkunç. Akdeniz’den, Doğu Anadolu’dan, Karadeniz’den, Ankara’dan, İstanbul’dan gelen görüntülerin tümü korkunç.
Akdeniz çiçeği böceği, kurdu kuşu, ağacı hayvanı, dağı taşıyla yandı. Can pazarının günlerce sürdüğü orman yangınlarından mahşeri görüntüler geldi. Bir gün, iki gün, üç gün, beş gün, on gün… Günlerce yandı ormanlar. Hâlâ da yanan yerler var diyorlar. Yasaklar bastırdı, yeni haberler alamıyoruz.
Van Başkale’yi bir haftada birkaç kez sel vurdu. Bu yaşıma geldim ilk kez bir çamur insan gördüm. Hayvanlarını kurtarmaya çalışırken sele kapılan ve baştan ayağa çamura bulanan ve kendisinin hayatta kalmasının bir mucize olduğunu henüz fark etmemiş bir kızcağız. Kader. Ama korkunç olan Kader’in görüntüsü değil. Gözünün ve burnunun çamurunu biraz silebilmiş Kader’i, saçlarında ve giysilerinde halen durmakta olan kurumuş çamurla kayda almaya ve haberi ülkeye duyurmaya çalışan gazetecilerin çaresizliği ve - ve - ve bizim, “Hiçbir şeyimiz kalmadı.” diyen Kader’in o andaki ihtiyaçlarına, o andaki yalnızlığına, derdine, kederine o an, o saniyede çare olamama biçareliğimiz.
Van’da yaşayan -aslında belki de çoktan ölmüş- bir arkadaşıma sordum Başkale’yi. “İlçede hiçbir sıkıntı yok. İlgin için teşekkürler.” dedi. Kaybedecek çok şeyin varsa gerçeği değil, senden isteneni söylemen gerekir.
Yangından, selden, depremden haber geçilmesini yasakladılar çünkü bu halk yaşayıp görmeden anlamayan bir halk. Görürse, yaşarsa anlayacak. Cennetteki cehennem görüntülerini görürse başına geleni anlayacak. Canı yanacak. Acıyla tepki verecek. Sorumlulara tepkiler yükselecek.
Cennette yaşarken cehennemin ortasında kalan insanlar, artık baskılardan ve tehditlerden korkmuyorlar. Cennetteysen kaybetmekten korkarsın. Cehennemdeysen kaybedecek bir şeyin yoktur, korku duvarını aşarsın. O duvar aşıldı.
İktidar, halktaki bu korkusuzluğun herkes tarafından görülmesinden ve herkese bulaşmasından da korkuyor. Halkın, akla zarar bu yangınların, sellerin sorumlularını sormaya başlamasından korkuyor. Sorumlu olan, sorumlu tutulmak istemiyor. Sorumluluğu ona buna atıp aradan sıyrılmaya çalışıyor. Düşüp canı yanan çocuğa toprağa tükürmesini öğretiyoruz ya işte o çocuklar büyüdüklerinde de kendi beceriksizliklerinin suçunu toprağa (sana, bana, ona) atmaya, tükürmeye devam ediyorlar.
Bu tükürme, suçu başkasına atma olayı, hedef saptırma veya hesap sormaya niyetleneni korkutma biçimine dönüştürülüyor. Korkutamadığını Metin Lokumcu gibi öldürüp bir yana koyuyor. Ne var ki öldürdüğü sadece beden. Zalim aynı zamanda az akıllı, çünkü bir fikrin öldürülemeyeceğini anlayamıyor. Kendisi olmasa da fikrinin büyüyerek yaşamaya devam edeceğini bilemiyor. “Ben de bir fikir sahibi olayım.” demiyor, sadece saldırıyor, korkutuyor, korku duvarı yıkılınca da korkutma çabasını sürdürüyor. Niyet korkutmak ve ülkeden kaçırmak.
***
Ankara’dan gelen videolarda gördüklerimiz de korkunç. Ete kemiğe bürünmüş bir ırkçılık, canavarlık. Bir kıvılcımla çıkan olaylar. Kiminde birinin birini öldürmesi ve bu cinayetin cezasının katile değil de onun milliyetine kesilmesi, kiminde aman da şurayı yaktılar, şuraya şöyle girdiler, böyle girdiler diye feryat figan edilmesi…
Biz bu görüntüleri daha önce de gördük.
6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da örneğin. Gayrimüslimlerin ev ve işyerlerini yakıp yıkma, yağmalama vahşiliğinde. Rum vatandaşlar İstanbul’dan kaçsınlar, biz de onların mülklerine konalım diye işlenen cinayetlerde. Bizim memlekette ırkçılık, yabancı diye mimlediğini ya öldürüp ya da kaçırtıp mülküne konmak için yapılıyor. *
17 Nisan 1978’de Malatya’da…
1978 yılının aralık ayında, Kahramanmaraş’ta, ayın 19’undan 26’sına kadar, anne karnındaki bebeğe varanaca Kürt-Alevi katletme caniliğinde…
1980’de Çorum’da, mayıstan temmuza kadar işlenen cinayetlerde…
***
Niyet korkutmak ve ülkeden kaçırmak demiştik. Düşünen insanı öldürmek, öldüremiyorsa kaçırmak ve devamında ahmaklarla koyun koyuna, koyunca bir hayat yaşamak…**
Halkın arasında çetelerin türemesi de halkı korkutmak için değil midir sizce? Sedat Peker’in anlattığı, insanı zombiye çeviren, saldırgan ve vicdansız yapan MET kullanımının bu denli artması ve bu insanların insanlara saldırıp araba aküleriyle araba falancasını paylaşma kavgası*** etmeleri de bir tür korkutma çabası olabilir mi? Olamaz demek pek mümkün değil. Ancak çok tehlikeli bir iş bu. Akılsızlık ve şuursuzlukla vicdansızlık birleştiğinde cennetten eser kalmaması, sadece bir an meselesi. Örneğini Suriye’de yaşadık.
Şuursuz insan toplulukları kışkırtıldıklarında, ilk anda gösterilen hedefe yönelseler de devamında kimseyi kimseden ayırt etmezler. O dakikadan sonra, köşe başlarında talancı koruma nöbeti tutan ve gizlenme ihtiyacı bile duymayan -Metin Lokumculara, Boğaziçi öğrencilerine, LGBT+ bireylerine, hakkını isteyen madenciye, işçiye karşı hepsi birer canavar, ırkçı saldırılara karşı koruyucu ve şefkatli birer kalkan- görevliler de talancılara karşı çaresiz kalır ve yanlarındaki kurşun bittiğinde onlar da şuursuz kitlenin kurbanı olurlar.
HES yapılmasın diye mücadele eden Kazım Koyuncu ve Metin Lokumcu’ya ve Kaz Dağları, İkizdere vb. yerleri yok olmaması için savunanlara benzemez o şuursuz kitleler. Metin Lokumcular sizlere yanlış yaptığınızı göstermek, sizleri doğruya yöneltmek isterler. Metin Lokumcular bu ülkeyi çiçeği böceğiyle sever ve bir taşına, bir çöpüne bile zarar gelmesin isterler. Kimsenin canını yakmaz, malına zarar vermezler. Metin Lokumcu karşıtları ise saldırmak, yıkmak, öldürmek, ülkenin ağacını kesmek, ormanını-insanını-hayvanını yakmak, yaban hayvanını avlasınlar diye avcılara satmak ve vatanın her karış toprağını yağmalayıp kâr etmek, parsayı da cebe indirmek; marka modeli yüksek arabalara binmek, saray yavrusu evlerde oturmak, çok güçlü olup herkese hükmetmek isterler. Ve sorsanız kendilerine, bu yağmacılar vatanseverdir, Metin Lokumcular ise vatan hainidir. Çok ahmakça!
***
Karadeniz, deyim yerindeyse yıkıldı. Önceki haftalarda Rize, geçtiğimiz hafta Kastamonu Bozkurt, Bartın, Karabük ve henüz bilmediğimiz nice köyler, kasabalar sele teslim oldu. Sel yetersiz kelime, yaşanan Nuh Tufanı’ymış ki bunlardan günler sonra haberimiz olabildi. O da halktan gelen video görüntüleriyle ancak.
Bozkurt’tan gelen görüntüler olmasa olayın vahametini bilemeyecektik. Kaldı ki patladığı söylenen HES’ten henüz görüntü yok. İHA uçuşuna yasak getirilmiş. Akılsızca bir yasak. Çünkü bir caddenin beş dakika içinde, tek katlı evleri yutacak ve önüne çıkan her şeyi alıp götürecek bir selin ortasında kalıvermesi, sıradan bir sel ile açıklanamaz.
Ayrıca görüntü alınmasının yasaklanması da zaten bir şeylerin gizlendiğini gösteriyor. Gizleniyorsa mutlaka görmemizin istenmediği bir şeyler olmuştur. Bunu artık herkes biliyor. Ancak yine de içiniz rahat olsun. Noam Chomsky’nin dediği gibi, “Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi habersizdir.” Gösterilse bile görmez.
Ve son zamanlarda ülkece sapla samanı karıştırmakla meşgulüz ama yine de korkmakta haklısınız, bizler de korkmakta haklıyız.
Sonuç: Cennetten gelen cehennem görüntülerinin de gösterdiği gibi Metin Lokumcu haklıydı, doğruydu ve hâlâ da doğru ve haklı.
Biz haklıyız.
Annem, “Allah reva görmez. Yaptığı haksızlığı yapandan bir biçimde çıkarır.” der ve buna yürekten inanırdı. “Senden çıkarmasa evlatlarından çıkarır.” derdi.
Annem de haklıydı.
Senden çıkarmasa evlatlarından çıkaracak sayın “sorumlu”. Çıkarmaya başladı bile.
Bu yazı bitmez.
Zorunlu iniş yapıyor ve bitiriyorum.
Aşağıya bıraktığım notlara göz atmayı unutmayın olur mu?
Notlar:
*Güz Sancısı’nı izlediniz mi? Ya Kapı filmini? İzleyin, Güz Sancısı’nda yerle yeksan edilen Beyoğlu’nu, Kapı’da haraç mezat çalınıp satılan Süryani kapılarını -o kapıları görmek için bile olsa- izleyin derim. Nasıl güzel kapılar… Nasıl…
**Ahmaklar’ı izlediniz mi? İdiocracy. Zekilerini öldürüp bitirmiş ya da zekiler üremeyip de ahmaklar çok çok üredikleri için ahmaklara kalmış bir toplumun halini…
***Bu haberi bildiren kişinin adını not etmemişim. Tekrar dönüp arayınca da bulamadım.
Aysel Korkut
Alev Subaşı 3 Yıl Önce
Keşke "" Aysel Hanım ülkenin son bir haftasını değil bir korku filmi senaryosu yazmışsınız " diyebilseydim.Keşke " Aa Aysel Hanımcım sanki biraz abartmışsınız " diyebilseydim ..Oysa Kaleminize sağlık Aysel Hanım çekmişsiniz yine fotoğrafı " diyebiliyorum :((
Turan Fırat 3 Yıl Önce
Ülkenin özeti ve ne yazık ki bu özet film fragmanı gibi dönüp duruyor. Bilincinize sağlık.