Şimdi Amerikalı caz vokal grubu, benzersiz The Manhattan Transfer grubuyla baş başayız. Ünlü Swingle Singers gibi akapella değil, orkestra destekli çalışıyorlar. Topluluk 1969’da kuruldu ve müzik Grammy ödülü de kazandılar. Özellikle kadın vokaller çok parlak seslere sahipler. Kısa parçalardan bir demet: “The Offbeat Avenues” (Sıradan Caddeler), (4’.52) Saksafon ile güzel bir girişi var…”Love For Sale” (Satılık Aşk) (3’.55) Armonika ile tatlı bir giriş var. Sonra da trombon güzelliği katılıyor…”Let it Snow” (Bırak Kar Yağsın) (4’.46) Girişteki sözleriyle biraz serinleyelim: The snowman in the yard is frozen hard (Çiftlikteki kardan adam felaket donmuş) / he’s e sorry sight to see (Zorlukla görüyor) / If he had a brain, he’d complain (Eğer aklı olsaydı yakınacaktı) / I’ll bet he wishes he were a man (İddia ederim ki bir erkek olmak isterdi)..Oh, the weather outside is frightful (Ah, dışarda hava korkunç) / But the fire is so delightful (Ama ateş öyle hoş ki) / And since we’we no place to go (Ve gidecek yerimiz yokken) / Let it snow, let it snow, let it snow (Bırak kar yağsın, bırak kar yağsın, bırak kar yağsın)...
***
Kafka’nın Aforizmaları ince bir kitap, ama içeriği hususunda değme denemelere taş çıkartır. İddialarından bazıları: İyiliğin, bir bakıma rahatsızlık verici olması… yılanın aracılığının gerekli olması, kötünün insanı ayartabileceği ama insan olamayacağı…sanatımızın; gözümüzün gerçekle kamaşması olduğu…Yazarımız; zayıf dayanma gücü, belirsiz yetişme tarzı ve bekarlığın inançsızlığı yarattığını iddia etmektedir. Osman Çakmakçı çevirisiyle Babil yayınlarından basılan kitap yazarın düşün ve felsefi dünyasına girmek için birebir…
***
Yeni kuşak psikologlardan Beyhan Budak “Senin Suçun Değil” adlı kitabı bu yazının yazarı için en iyi başucu kitaplarından oldu. Kitap; Ailenin bıraktığı derin izler, aile dışı etkenler, sık karşılaşılan sorunlu ilişkiler, zihinsel virüsler, geçmişin hasarlarını onarmak olmak üzere beş ana bölümden oluşuyor. Goethe’nin “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir” sözüne dikkat çekmiş. İnsanın yetişkinken sağlıklı bir ruha sahip olabilmesi için sevgi, saygı ve güven gereksiniminin karşılanması gerektiği vurgulanıyor. Anne babalarda ise; mükemmeliyetçi (bu arada çocuk yetiştirirken en önemli şeyin sağlıklı ilişki kurmak olduğu belirtiliyor), umurumda değilsin, sen her şeyin en iyisine layıksın, sana ihtiyacım var, en büyük rakibim çocuğum, şiddetli otoriterler olarak altı iyi olmayan anne baba modeli olduğunun altını çiziyor. Kırkından sonra insanları değiştirmenin çok zor olduğu, hele yaşlı insanları değiştirmenin olanaksız olduğuna dikkat çekiliyor. Anlayan nefret edemez, bir diğer değerli düşünce. Bir terapi yöntemi olarak; her gün geçmişte kendimize acı veren bir olayı yirmi dakika boyunca günlüğe yazmak, bitiminde hepsini baştan sona okumak öneriliyor. Yapılan araştırmalar sonucunda bu yöntemi uygulayanların kendilerini daha iyi hissettikleri anlaşılıyor. Bir başka bölümde ise; hassas ve duygusal insanların kendi yeteneklerini olduğundan çok daha az görme eğiliminde olduğu açıklanıyor. Kendimiz için büyük adımların, dünya için küçük adımlar olabileceği kabul edilmeliymiş. Yazarımız hayatın mücadele üzerine kurgulandığını belirtiyor. Neva makamındaki müziklerin insan ruhuna şifa verdiğini açıklıyor. Affetmek de; depresyonu, anksiyeteyi ve siniri azaltıyormuş. Bunun için zarar veren kişiden uzak durmalı, kendimizi korumayı öğrenmemiz ve bizi duygusal olarak etkilemesine izin vermememiz gerekiyormuş. Bir insan her istediği şeyi başaramaz, çünkü doğuştan getirdiğimiz belli bir kapasitemiz, eğilim gösterdiğimiz alanlar vardır. Kötü hissederken sakin bir köşeye çekilip düşünerek, başkası benzer durumu yaşasaydı nasıl yaklaşır ve neler tavsiye ederdin, diye sorabilmeyi deneyebiliriz. Nietzsche derki; bir nedeni olan, her nasıla katlanır!.. Bu kitap; tekrar tekrar okunmalı…
***
Dünya çapındaki Rus yazar Dostoyevski’nin “Ebedi Koca” adlı romanı ötekiler gibi felsefi ve psikolojik boyutu olan bir yapıt. Merhum ile eski sevgilisinin kocası arasındaki karmaşık çelişkiler üzerine kurulu. Yapıt sokakta gördüğü tüylü şapkası olan bir adama takıntılı olmasıyla başlıyor. Sonra tanışıyorlar. Daha sonra o adamın sevdiği kadının kocası olduğu anlaşılıyor. Ondan 9 yıl aradan sonra sevdiği kadının öldüğünü öğreniyor. İlişkiler gelişiyor. Karşılaştığı kız çocuğunun sadık kocadan değil romanımızın kahramanı adamdan olduğu anlaşılıyor. Araya bir intihar olayı giriyor. Kuşkular, iç sıkıntılar, korkular, tedirginlikler, alınganlıklar… Dostoyevski’nin duygu dolu dünyasına sık sık tanık oluyoruz. Bu arada küçük kız hastalanıp ölür. Keşkeler, kuruntular, hastane masrafının sürpriz bir şekilde ödenmesi, mezarlık ziyareti… Kahramanımız zamanla kendini toparlar. 6 kız çocuklu bir aileyle yakın ilişkilere girer. Kızlardan biriyle evlenmeyi bile düşünürse de çok küçük yaşta olduğu için gençlerin maskarası olur… Dostoyevski hayranlarına iyi okumalar…
***
Öyküşiir-2
Artık dakikalarca süren ve yazarlara taş çıkartan whatsapp yazışmaları ya da yüz yüze müzikli, şiirli sanatsal buluşmalar… Ruhların daha da yakınlaştığı dakikalar… Bir sanat yapıtıymış gibi sevgili yüzüne odaklanmalar… Dünyayı unutuşlar… Kimseyi umursamamalar… Aşklarıyla gurur duymalar… Arada ciddi konulara dalmalarla birbirini daha yakından tanıma girişimleri. Ama aşkları önden koşturuyordu... Gelsin ikinci şiir: Aşkımız gölgesiz, bitter tadında ve ruhunda / Dinmeyen heyecan ve şaşkınlık biraz da / Sözcükler yetersiz / yaşanılan bir sevinç ki, tüm kurallara karşı / Doymayan iştahımız / Hep yanımda kal / Ölüm olabilir, ayrılık asla / Gönül ve kültür dostluğumuz / sadelikle incelikli / Sevgimizin koruyuculuğu geliştiriyor umudu / Ey kutsal doğa, kucakla bizi / Senin yolundadır yaşamın gizi / Tenlerimizin buluştuğu sonsuz saniyeleri / Armağan eyle, sarssın çevremizi… Ne saadet; biz âşığız diyebilmemiz!..