Yeni aldığım nota kitabımın ilk parçası Chopin’nin Op.10, No.3 “Tristesse” adlı etüdü. Mi majör olup fa, do, sol, re notaları diyezli, yani yarımşar nota daha ince. Elbette deşifreye geçmeden bol bol dinlemek gerekiyordu. Önce birbirinden güzel, başta viritöz Vladimir Horowitz’den olmak üzere, Lang Lang, Vladimir Eshkenazy, Evgeny Kissin, Valentina Lisitsa, Murray Perahia’dan piyano yorumları. Ayrıca Hırvat doğumlu Viktor Vidovic’ten klasik gitar, Hollandalı kemancı, besteci, şef, Johann Strauss Orkestrası’nın kurucusu Andre Rieu’dan keman, Hitomi Niikura’dan çello yorumları da dinlemekten keyif aldığım yorumlar. James Last Orkestrası’ndan koro destekli icra, ayrı bir heyecan yaratıyor. Tenor Jose Carreras’tan arya olarak dinlemeye doyamadım. İlk bölümün İtalyancasını Türkçe çevirisiyle paylaşıyorum: Tristesse (Hüzün) – E triste il mio cuor senza di te (Kalbim sensiz üzgün) – Che sei lontana e piu pensi a me (Benden uzakta, beni düşünmüyorsun artık) – Dimmi perché (Söyle neden) – Fai soffrir quest’anima che t’ama (seni seven ve yanında olmanı isteyen) – E ti vuole vicin (Bu cana acı veriyorsun). Mezzosoprano Marie-Anne İzmajlov’u Rus Devlet Senfoni Sinema Orkestrası eşliğinde orta kalınlıktaki mezzosoprano sesiyle dinlemek de doyurucuydu. Tüm bu yorumları dinledikten sonra çalışmaya başlayabildim…
***
Bazı kitapları ilk çıktığında hemen okuyabiliyorum. Bu çok normal. Ancak yıllar sonra unutup yeniden alarak da okuyabiliyorum. Sizde de oluyor mu? Bunlardan biri de Füruzan’ın Benim Sinemalarım. Bol ödüllü yazarımız öykülerin yanı sıra romanlar, gezi yazıları, oyun kitapları ile edebiyat dünyamızı varsıllaştırdı. Bir tane de şiir kitabı var. Benim Sinemalarıma gelince, 6 uzun öyküden oluşuyor. Baş öykü kitaba da adını veren “Benim Sinemalarım”. Bir genç kızın adım adım fahişeliğe geçişi. “Temizlik Kolu”, üç kuşağın birlikte yoksulluğu taşıma mücadelesi. Daha çok çöken burjuva aileleri, yoksulluk ve eğitimsizlik kıskacındaki kadın ve çocuklar yazarımızın ağırlıklı konuları…
***
Tiyatrocu, senarist, yazar Yılmaz Erdoğan’ın "Kadınlık Bizde Kalsın", çok ilgi toplamış mizah dolu oyunlarından biri. "Adem ile Havva", ağır emekçi köylü "Dürdane", "Ben Dönmek istiyorum Doktor" ile cinsiyet değiştirmek isteyen "Beyhude", feminist Duygu Asenasız "Açık Oturum" kadın dünyasına damardan müdahale halleri. Devamla "pazarlamacı Fırlama Çocuk" ile evlere ve kadınlara dadanan pazarlamacılar, "Asker Oldum Piyadiye Şarkısı", "En Büyük Asker Bizim Asker", "Asker Kızlar Eğitimde" ile kadınlar askerlik yaparsa ne olacağı yine dolu dolu mizahla birinci perde tamamlanmış oluyor. İkinci perde "Haremde Devalüasyon Şarkısı" ile açılıyor. "Harem", "Fatih Sultan Mehmet ile Valide Sultan", "Hazerfen Ahmet Çelebi Niye Uçtu?" ile Osmanlı dönemine ait geçmişimizle kadının hesaplaşması var. Son olarak da kadının kimlik arayışı karakol ortamında irdeleniyor.
***
Işıklar saçarak giden araştırmacı gazeteci, yazar İlhan Selçuk’un “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı” adlı kitabının birinci cildi, Cumhuriyet Kitapları yayını olup 439 sayfa. 1894 doğumlu Yüzbaşı Selahattin, savaştan savaşa koşarak destan yaratan bir kuşağın temsilcisi. Bazı karanlıkta kalan dönemleri de açıklığa kavuşturan bir roman olmuş. Çocukluk döneminden başlayan anı romanda, modern ve bilgili ailelerde Fransız klasiklerini okuma âdeti dikkat çekiyor. Çocukluk yaşamının çocukluk yaramazlıklarıyla geçti denmesine karşın aslında, o yaşlarda bile bugünkü anlayışa göre ne kadar şiddet düşkünü olduğunu anlayabiliyoruz. Ülke genelinde yoksulluk, yokluk, sefalet, cehalet, eğitimsizlik en koyusundan yaygın. İstanbul’da bile atlı tramvayların çalışıyor olması, elektriğin olmaması, 1908 İnkılabı’na dek projektör olmaması yüzünden şehir hatlarının gece çalışmaması normal sayılıyormuş. Edirne’ye ilk telefonun 1910’da gelmesi, orduya ancak üç zırhlı otomobil alınabilmesi, sinemanın yeni getirilmesi roman baş kişisinin anılarından bazıları. Türk olduğu için alay edilmesi bir önemli nokta. İsyanlar yayılıyor ve Osmanlı çöküyor, diye not düşmüş. Hayatın beklenmeyen şeylerle dolu olduğu hükmüne de varıyor. Ast askerlerin cehaletine şaşırmamanın elde olmadığını belirtiyor. Savaşların kanlı sahnelerinin anlatımı çok etkileyici. Balkan ile Birinci Dünya Savaşı arasında İttihat Terakki Hükümeti milli temelde mücadele ediyordu. Hastalanan yüzbaşıya arkadaşının sonra söylediği ise çok şaşırtıcıydı: “Hasta olana neyin var, diye sorulduğunda; büsbütün şımararak sesini yükselteceğini ve hastaya yüz verilmez, diye sustum .” Başka vecize gibi sözlerden örnekler: “Çok sevilenler sonradan hiç sevilmeyenler olur.” – “İnsan için cahil dost en kötü adamdır.” “Eğer bir gün evlenirsem ve çocuklarım olursa, onları kendi kendilerine yeterli hale getireceğim.” Bir yandan düşmanla mücadele derken bir yandan birbirimizle uğraşmak” bizim bitmeyen büyük kusurlarımızdan, alışkanlıklarımızdanmış meğer…Ne yazık!... Bütün İran, Kafkas ve Irak savaşları da önemli kanlı, çetin mücadele alanlarındandır… Yurtsever askeri okul öğrencilerine de okumayı sevdirecek bir tarihi roman niteliği taşıyor…