13-17 Eylül 1922. Sadece İzmir’de değil Batı Anadolu başta olmak üzere tüm coğrafyada hayatın ve tarihin akışını alt üst eden dört uzun gün.
Bu sene İzmir Yangını’nın 100.yılı. Kimine göre yangını Yunan ordusu kentten çekilirken başlattı, kimine göre Türkler, bazı görüşlere göre ise Ermeniler şehri yaktı. Ancak burada konumuz yangının kim veya kimlerin eseri olduğu değil. Tahrip edilmeden önce İzmir’in 19. asırda nasıl bir kent olduğunu hayal etmek isteyenlerin ilgisini çekecek bir kitap bu kez konumuz...
Yunan araştırmacı yazar George Poulimenos’ın ataları Çeşme Çiftlikköy (Kato Panagia) kökenli. Bir İzmir araştırmacısı olan Poulimenos’un hazırladığı "Smirna Seyahat Rehberi 1922'' adlı kitap, Altay Spor Eğitim Vakfı'nın katkılarıyla Yakın Yayınları tarafından yayımlandı. ''Smirna Seyahat Rehberi 1922", yangın öncesi İzmir'inin çokkültürlü yapısını,kent coğrafyasından kültürel hayatına artık var olmayan mekanların izinde süren ilgi çekici bir rehber.
2019’da önce Yunanistan’da yayımlanan kitabı, Prof. Dr. Çınar Atay yayına hazırlamış. Çevirisini Teodora Hacudi ve Ayşen Tekşen üstlenmiş. 1922 Yangını'nın hemen öncesindeki İzmir'i hayal etmek isteyenler için benzersiz bir kaynak olan bu çalışmada yangın öncesine ait sokak sokak, mahalle mahalle kent haritalarını görmek mümkün.
Kitabın Türkiye’de okurlarla buluşmasını sağlayan Altay Spor Eğitim Vakfı- Altay Tarih Araştırma Merkezi, "Kent arşivine katkı sunmak" amacıyla yayın programına aldığı bu çalışma ile Ege’nin iki yakasındaki toplumların tarihinde önemli yer tutan bir döneme ışık tutarak anlamlı bir misyon üstleniyor.
Foto: George Poulimenos (ortada)
George Poulimenos, kitabını büyükbabası Stamatis Hatzigiannis’e adamış. Eski İzmir üzerine araştırmalar yapmaya 12 yıl önce başlayan yazar bu süreçte, yangın öncesine dair kentin eski harita ve planlarını incelemiş ancak çoğunun eksik ve hatalı olduğunu görünce her şeye baştan başlamaya karar vermiş. 10 yıl süreyle haritalar üzerine çalışan Poulimenos, İzmir’i sokak sokak yeniden çizmiş. Bu çalışmayı İzmir hakkında araştırma yapanlar için değil, ilgisi olan tüm okurlar için bir rehber kitap gibi kurgulamış.
"Anne tarafımdan büyükbabam ve büyükannem bugün Çeşme- Çiftlikköy olarak bilinen Kato Panagia’dan. Büyük annem 1922’de, Türk ordusu köylerine girdiğinde hem erkek kardeşini hem de ilk eşini kaybetmiş. Büyük bir acı ve umutsuzluk yaşamış olmalılar. Ancak bir süre sonra, başlarına geleni kabul edip yaşamaya devam etmişler. Ve kayıp yurtlarındaki hayatlarından kalan güzel anları yaşatmayı ve hatırlamayı seçmişler. Büyükannem ve büyükbabam yurtlarını büyük bir sevgiyle anımsarlardı ve bu sevgiyi bana da aşıladılar. Büyükbabamın kayıp yurduna dair hikayeleri anlatmak için peşimde dolaştığı bir evde büyümemiş olsaydım veya zaman zaman İzmir’e ve Çiftlikköy'e yaptığı ziyaretlere beni de götürmeseydi, kuşkusuz şimdiki ben olamazdım.Bana geçmişi sevmeyi ve araştırmayı aşılayan büyükbabam oldu" diye anlatıyor Poulimenos.
1922 İzmir’ini canlandırırken en zor işin yangın öncesindeki sokak ağlarını yeniden hazırlamak olduğunu belirten yazar, "Bu çaba bitmiş değil, hatta daha uzun yıllar alabilir. Yorucu bir iş ancak keşfettiğim her kayıp sokak veya kaybolmuş bir anıtın yerini tespit edebilmek tarif edilemez bir mutluluk benim için" diye ekliyor.
Türkiye ve Yunanistan tarih boyunca çeşitli dönemlerde karşı cephelerde savaşan iki ulus. Siyasi gerginlikler ise tarihin her döneminde- günümüzde dahi- devam ediyor. Buna rağmen koyu milliyetçi olmadığını varsaydığınız Bir Türk’e veya bir Yunan’a göre "Politikacılar olmasa biz aslında gayet iyi geçinen iki halkız". Her sene koşa koşa Yunan adalarına tatile giden Türkleri, adalar halkı memnuniyetle karşılıyor. Uzo’lar tokuşturuluyor, buzukiler çalınıyor. Ancak konu es kaza 1922 İzmir yangınına gelirse dostluk atmosferi yerini buz gibi sessizliğe bırakıyor.
George Poulimenos'a göre ihtiyacımız olan dürüst ilişkiler kurabilmek için gerçeğe ulaşma çabasından vazgeçmemek.
"Her devlet vatandaşlarını birbirine kenetlemek için bir 'ulusal mit' yaratır. Maalesef bu anlatılar komşularla olan geçmiş anlaşmazlıkları günümüze kadar sürüklüyor. Resmi tarih devletin bölünmezliği için gerekli, öte yandan komşu halkların işbirliği ve karşılıklı anlayış içinde yaşamasının da engelini oluşturuyor. Mikro tarih geçmişi anlamaya çalışmanın iyi bir yolu olsa da çoğu zaman sübjektiftir. Bu yüzden gerçekten ihtiyacımız olan şey, geçmişte ne olduğunu farklı kaynaklardan öğrenmeye çalışmak ve acı verse de gerçeğe ulaşma çabasını göstermek. Ancak bu sayede önümüze bakabilir, halklarımız arasında yeni ve dürüst ilişkiler kurabiliriz".