Sonbaharın son ayındayız. Klasik Batı Müziğinde sonbahar düşünüldüğünde önce İtalyan besteci ve kemancı Antonio Vivaldi’nin Mevsimler’i akla geliyor. Bir keman konçertosu olarak bestelendiğini belirtelim. İtalyan "Barok" çağının en tipik örneği sayılıyor. Sonbahar da öbürleri gibi üç bölümdür. Kuru yaprakların düşüşünü sanki İtalyan ressam Boticelli’nin resim anlayışına yansıtmıştır... Rus besteci Çaykovski de sipariş üzerine "Mevsimler" adıyla piyano için bir yapıt bestelemiştir. Eylül Ayı "Av" özel adıyla "Sol majör" tonunda, Ekim Ayı "Sonbahar Şarkısı" özel adıyla "Re Minör" tonunda ve Kasım Ayı da "Troyka" özel adıyla "Mi Majör" tonunda bestelenmiştir. Bestecinin en duygulu yapıtlarındandır. Bir de çağdaş tangonun kurucusu Astor Piazzolla’nın "Buenos Aires’in Dört Mevsimi"nde kentin sonbaharını dinleyebiliriz. Normalde bandoneon için bestelenmiş dört tangonun, keman ve orkestra için uyarlanmış hali olarak biliniyor. 25 dakikalık bu çağdaş bestenin de ayrı bir tadı var… Fazıl Say’ın şair Cemal Süreya’nın Dört Mevsim’inden bestelediği şarkı da çok özel. Serenad Bağcan yorumuyla sonbahar bölümünün sözleri ise şöyle: Güz mezarına gömsünler sizi / Güz mezarına gömsünler sizi / Salkımlar gibi buluştunuzdu, ağular gibi seviştinizdi... Hafif Batı Müziği’nin “Autumn Leaves” (Sonbahar Yaprakları) adlı şarkısı da o kadar çok yorumlanmıştır ki: The falling leaves drift by the window (düşerken pencerede yığılan yapraklar) / The autumn leaves of red and gold (Kızıl ve altın sonbahar yaprakları) / I see your lips the summer kisses (Dudaklarını görüyorum, yaz öpücüklerini) / The sunburned hands I used to hold (Güneş yanığı ellerini, tutmaya alıştığım). Bu yazıların sahibinin de çok sesli koroya giriş sınav parçasıydı… Türk rock müziğin temsilcilerinden Teoman’ın "Sonbahar" adlı şarkısı oldukça yumuşak: …Öper beni annem yanaklarımdan / Güzel bir rüyada sanki sevdiklerim / Hayattalarken hâlâ / Akşama doğru azalırsa yağmur / Kız kulesi ve adalar / Ah burda olsan çok güzel hâlâ İstanbul’da sonbahar…
***
Karikatürist İzel Rozental’in "Yol Boyunca" adlı kitabıyla, onun yazara dönüşmüş haline tanık oluyorsunuz. Adından anlaşılacağı üzere yolculuklarını elbette mizah destekli olarak anlatıyor. Bulgaristan-Gabrova’da iki yılda bir karikatür şenliği düzenleniyor. Katıldığı son etkinliklerden birinde sosyalist sistem sonrası oluşan değişikliklere tanık oluyorsunuz. İçki olarak Coca Cola’nın dayatılması bunlardan biri. Lüks bir Love Boat-Aşk Gemisi ile Akdeniz Gezisi sırasında Odessa’ya ve Yalta’ya da uğrarlar. İşletme Sovyetlerin elinde olup eski Sovyet kültürü, disiplinli gemi yaşamı özellikle çalışanlara uygulanmayı sürdürüyor. Odessa’daki Opera Binası’nın örnek alınan Viyana’daki opera binası kadar görkemli olduğunu görüyor. Ülkemizde gerçek bir opera binası oluşumunda travma düzeyindeki serüven acı acı düşündürüyor. Moskova’da sosyalist düzenden dönüş zamanı kırmızı ayakkabılı kızlar, Kazak erkeklerinin kazaklığı, Gabrovo’nın kuyruksuz kedileri, Boston’nun en kıyıdaki gece klübündeki Pazar ayini yolculuk öykülerine malzeme olan deneyimler. Yolculuklarını birlikte yaptıkları eşinin zor durumlarda bulduğu çözümler de aynı zamanda alkışlanmaya değer olaylardan. Yolculuk ve mizah, birbirine çok yakışmış özel öykülerin doğuşuna neden olmuş. Keyifle okunan bir kitap…
***
Deliler Teknesi’nin 81. Sayısı "Edebiyat ve Masal"ı dosya konusu olarak seçmiş. Öncelikle Aydın Şimşek’ten "Orlando" ve "Öteki", Emel Kayın’dan "Hiç gelmeyecek Bir yaz", Emel Öztürk’ten "Sabah Kuşları", Mustafa Ünver’den "Tecritte Bir Nisan", Filiz Yazıcılar’dan "Gelecek Zaman", Salih Fehmi Katırcıoğlu’dan iki tam sayfa ilginç "Boyuncak" adlı şiirleriyle okuyuculara hoş geldiniz deniliyor. Semiramis Yağcıoğlu A. S. Byatt’ın "Bülbülün Gözündeki Öykü", Hülya Soyşekerci Murathan Mungan’ın "Lal Masallar" adlı kitaplarıyla "Masal" konusunu değerlendirmiş. Umut Özkan’ın Pertev Naili Boratav’ın anısına yazdığı "Hoca Nasrettin Gibi Ağlayan" adlı makaleyle katkıda bulunmuş. Emel Kayın ise ayrı bir yazısıyla bizi Norveç masallarıyla tanıştırıyor. Elif Kölgesiz "Masal Dünyası", Gönül Ocak "Büyülü Dünyasıyla masallar" adlı yazılarıyla katkıda bulunmuş. Nüket Hürmeriç Fransız Devrimin öncülerinden Voltaire’nin "Bir Doğu Masalı: Sadık Veya Kader" adlı kitabının tanıtımını yapmayı yeğlemiş. Nur Uzakgören ise "Masal Deyip Geçmemek" adlı yazısıyla masalı akademik açıdan ele almış. Hülya Soyşekerci görmezden gelinen ya da küçümsenen kadın öykü yazarları için geniş kapsamlı ve tanıtımlı bir araştırma yapmış. Ertuğrul Erdoğan ise yazar senarist ve eğitimci Tamako Sarada ile yaptığı röportajla, Japon edebiyatını daha yakından bakmamızı sağlıyor. Öyküler bölümü de birbirinden güzel yapıtlarla dikkat çekici.
***
Öyküşiir-3
Aşk yoğun ama çelişkiler de artmakta. Kusurlarını daha yakından görmeler. Neden, neden diye soramamanın üzüntüsü. Şaşkınlıklar, suskunluklar, anlam üretememeler… Huzursuzluk dolu düşünceler, acabalar… Hatta birbirine zıt görüşlerin belirmesine inanamamalar. Karakter uyuşmazlığı doruklarda…coşkuyla karışık hüzün, hüzün, hüzün… Ve işte bir şiir daha: (Aşk Arası) Aşk arası verdim / Simit ve sardunya beklesin…Coşku ve hüzün bir arada / Depresyona girer miyim acaba?... Görüyorum o da kendi anormalliğinde / Ben ise baştan beri öyle / Kitap, müzik, kahve /İlaçlar bana sahip derince… (Haziran 2021)