Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından müzik insanı Evin İlyasoğlu’nun 25 Kasım 2020 günlü yazısı, “Gölgedeki Kadın Besteciler” başlığını taşıyordu. Köşe yazısını okuduktan sonra kadın bestecilerin adlarını not ettim. Sırasıyla özgeçmişlerini okuma ve belli başlı yapıtlarını dinleme görevi verdim kendime. Sizleri bu 12 kadın besteci ile tanıştıracağım. Ayrıca yıllarca önce TRT3 de yapılan kadın besteciler dizi programını da merak ve heyecanla dinlediğimi anımsıyorum… İlk kadın besteci Alman Hildegard von Bingen (1098-1179) Aynı zamanda azize, rahibe, yazar, alfabe mucidi, filozof, hezarfen. Ortaçağın önemli bestecilerinden sayılıyor. Ünlü korolu oratoryosu “Ordo Virtutum” ile müzik dünyasındaki yerini pekiştirmiş… İkinci besteci de İtalyan Barbara Strozzi (1619-1677) Barok dönemine ait olup şair babanın desteğini almış. Eşliksiz kadın sesi için şarkılar bestelemiş. Aynı zamanda kendi de şarkıcı. Yapıtlarından bazıları: Op.8 Arie a Voce Sola, Ensemble Poiesis, Cappella Mediterranes... Üçüncü besteci ise Clara Schumann (1819-1896) Aynı zamanda piyanist. Daha çok piyano için besteler yapmış. Romantik döneme ait olup besteci Robert Schumann ile evlenmiş. Ancak evlenmeden önce de Clara Wieck olarak ün kazanmış. İlk piyano derslerini pedagog ve piyanist olan babasından almış. Yapıtlarından bazıları: Kinderszenen. Scenes From Childhood, Piano Works, Op.9 Piyano Konçertosu… Dördüncü besteci Fanny Mendelssohn Hensel (1805-1847) Alman erken romantik dönemine ait. Aynı zamanda piyanist. Besteci Felix Mendelssohn’un kardeşi. Çeşitli türde besteler yapmış. Bazıları: Piyano Trio, Piyano Kuartet, 4 Cantates, piyano için 125 parça, 250 lied… Beşinci besteci Alma Mahler (1879-1964) Besteci Gustav mahler ile evlenince besteciliği bırakmak zorunda kaldığı belirtiliyor. Daha çok bestelediği 50 ye yakın lied’leri ile biliniyor… Altıncı besteci Amerikalı Amy Beach (1867-1944) Çağdaş müzik türünde besteler yapmış olup aynı zamanda piyanist. Yeteneği küçük yaşta belli olmuş. Amerika’nın, senfonisi çalınan ilk kadın bestecisi. Dinlediğim yapıtlarından bazıları: Op.23 Keman ve Piyano için Romans, youtube’da notasıyla yayınlanan Piyano Konçertosu, Dünya Çocuklar Günü’nde çalınan Op.25 neşeli, Children’s Carnival, Op.89 Yaylılar için Kuartet… (sürecek)…
***
Huzurevi sakinleri kendi aralarında konuşuyorlardı. Zaman zaman huzurevi sakinleri arasında evlenmeler oluyormuş. Kimileri, özellikle yeni gelenler şaşkınlıkla karşılıyor. Uzun zamandır kalanlar ise bu olaylarla olgunluklarına olgunluk katıyorlar. Bazıları da fiziksel olarak yaşlıyız, ama gönüller genç kalıyor, demezler mi? Sevgilisi olanlar bile oluyormuş. Çok şekerler… Kuvvetli bir deprem daha yaşadık. 6.9 şiddetinde. Ölmekten değil, sakat kalmaktan korkuyorum, diyorduk. Haydi, canım sen de! Öyle çok korktuk ki! Bal gibi de ölmekten korktuk! Çok uzun geldi bize. Bazıları da vadesi gelince hepimiz öleceğiz, diye soğukkanlılığı elden bırakmamaya çalışıyor. O sırada cep telefonundan İstanbul’daki kız kardeşimle konuşuyorduk. Canlı deprem yayını. Yine ülke çapında büyük dayanışma oldu. Halkımız iyi de, bazı yöneticilerin bu depremi de iyi yönetemediğini düşünüyorum. Köklü önlemler almama ve çözüm üretmeme hususuna devam.
***
Son okuduğum kitaplardan biri de Mustafa Celalettin Paşa tarafından kaleme alınmış “Eski ve Modern Türkler”. Fransızcadan Güven Beker çevirmiş. Yazar Polonya asıllı bir Osmanlı paşası. Osmanlı ordusunda yirmi yıl görev yapmış. Türkleri çok sevmiş. Kitabını 1869 yılında Fransızca olarak yazmış. Atatürk’ün de Fransızcasından okuduğunu ve halen Anıtkabirde sergilendiği bilgisi var. Kitabın son bölümünde Atamızın ilgisini çeken bölümleri işaretlediği yerlerin fotoğrafı verilmiş. Yazar Türklerin tarihini anlatırken Turo-Aryanizm kuramına bağlı bir anlatım yöntemi seçmiş. Latince ve Grekçe sözcüklerden hareketle Türk dili üzerine araştırmalar ve düşüncelerini dile getirmiş. Çok sayıda yabancı sözcükler olmakla beraber sabırla okunması gereken önemli bir kitap…
***
7 Aralık 2020 günü TRT2’de “Çavdar Tarlasındaki Asi” filmi yayınlandı. J.D.Salinger’in “Çavdar tarlasındaki Çocuklar” adlı romanından uyarlama. Yıllarca önce okumuştum. Filmi izledikten sonra yeniden edinip okumam gerektiğini düşündüm. Bu arada öbür adı “Gönülçelen” olup, romandan etkilenen müzisyen Teoman’ın aynı adda bir şarkı da bestelediğini anımsatalım. Her neyse! Filmden bende iz bırakanlar, bir gencin yazar olma hayali ve yaşadıkları. İlk öyküleri yayınlama konusunda arka arkaya reddediliş. Yazarlık kursuna da giderek yılmadan çalışmak. Başta kurs öğretmeni olmak üzere, yayıncıların, dergi editörlerinin acımasız eleştirileri, sonunu değiştir, sonunu mutlu sonla bitir, öyküyü romana dönüştür gibi bitmek bilmeyen aşırı karışmaları… Yazmayı sürdürür. Bu arada ikinci dünya savaşına da katılır ve bunalıma girmiş olarak döner. Uzun sürmeyen bir evlilik. Sonra kendini kanıtlar ve bütün kapılar kendisine açılır. Dünyaca tanınan, çoksatar kitaplar sahibi olur. Ancak entelektüel çevreye de uyum sağlayamaz ve artık yazdıklarını yayınlamamaya karar verir. Yayıncı, “Yayınlamak her şey değildir (Publishing is not everything), der. Bir kırsal yerde yalnız yaşamaya başlar. Hayranları ne yapıyor diye merak etmektedir. Film, “o, yazıyor” (He is writing) diye biter…