Aziz Nesin’in Zübük adlı kitabını bilirsiniz. Onu bilmeyen, yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı Zübük adlı filmi, Kemal Sunal’ın muhteşem oyunculuğuyla hayat verdiği Zübük’ü bilir. İzleyenler arasında filmi sevmeyen de yoktur bence.
Filmde Zübük, kendisini kovalayan hasımlarından daha fazla kaçamayacağını anlayınca mezarlıkta namaz kılmaya davranır. İçlerinden biri, “Namazda adam vurulmaz. Elin dinsizi şehit gider de millet bizi lanetler.” der. Bu söz üstüne hasımlar öylece kalakalır, Zübük’e dokunamazlar. Ancak Zübük’ün namazı bir türlü bitmek bilmez. Diğerleri beklemekten yorulur, oracığa otururlar. Onlar otururken Zübük de kolayca kaçar tabii. Bu sahne, filmin en unutulmaz, efsaneleşmiş sahnelerinden biridir.
Zübük bugün yaşasaydı, ne yapardı diye düşünüyorum bir süredir.
Aklımdan şunlar geçiyor:
Ona karşı olanlar birleşseler ve kendisini köşeye sıkıştırsalar.
Zübük, dört bir yandan kıstırılsa, mezarlıkta kuşatılsa.
Bence yine namaza dururdu.
Ya da İstiklal Marşı’nı okumaya başlardı ama o çabuk biteceğinden, namazı ise istediğince uzatabileceğinden kuşkusuz yine namazı tercih ederdi. Zaten İstiklal Marşı’nı biliyor olması da biraz olasılık dışı.
Diyelim ki öyle yakın sıkıştırma olmadı. O zaman, komşu kasabalarla savaşa tutuşmak en iyi seçenek olurdu. Kendisini başlarından savmak için uğraşanların kodlarını çözmüş olan Zübük, bu yola mutlaka başvururdu. Ve olaylar hiç şaşmaz, tam da Zübük’ün istediği şekilde gelişirdi.
Zübük, hasımlarında, zaten her an tetikte bekleyen vatan, millet aşkının, daha savaş sözünü duyduklarında hemen alevleneceğini, kasabayı korumak için Zübük’le anında tek vücut olacaklarını bildiğinden komşu kasabalarla savaşa girerdi. Sonra da kenara çekilip, önüne geçmek ve siper vaziyeti alıp kendisini (Zübük’ü) korumak için birbirleriyle yarışan hasımlarını izlerdi. Savaşın ilerleyen günlerinde ise onlar siperlerde debelenirken Zübük çalma çırpma ve “deveyi hamutuyla götürme” işlerine bakardı.
Savaşta insanlar ölürse diğerleri üzüntüden perişan olur ama Zübük bundan hiç etkilenmez, şehitleri sayardı. Aslında üç olmuş, beş olmuş, yüz olmuş, bin olmuş, onun için hiç fark etmezdi. “Askerlik yan gelip yatma yeri değil, elbet ölecekler. Düşen kelle sayısını bilsem yeter.” diye düşünürdü. Aslında şehitler ne kadar çok gelse, onun için o kadar iyi olurdu. Çünkü cenazeleri miting alanlarına çevirebilirdi. Ne kadar çok cenaze, o kadar miting demekti.
Zübük, tabutlarının başında nutuk atar, ailelere, oğullarının şehitlik mertebesine yükseldiğini anlatırdı. Şikayetçi olur ya da ağlarlarsa çocuklarının öte dünyada şehitlik mertebesini kaybedebileceğini söyler, onları, aman sakın ha, oğullarının şehitlik mertebesini kaybetmesine sebep olmasınlar diye uyarırdı. Yoksul kulübecikleri bayraklarla donattırır, şehit ailelerinin ceplerine üç beş bir şeyler sıkıştırmayı da unutmazdı.
Hızını alamazsa cenazedeki kitleye hasımlarını gösterir, onları kitlenin önüne atar, linç etmeleri için kitleyi kışkırtır, olacakları kenardan seyrederdi. Kitle, Zübük’ün hasımlarını linç ederse ne âlâ, linç edemezse Zübük yine kaçmaya başlardı.
Kaçar kaçar, evine girip saklanır. Saklandığı yerden; hasımlarını birbirlerine düşürmek için şeytanın aklına bile gelmeyecek oyunlar hazırlardı. Oyunlar işe yaramaz ise yeni bir savaş başlatırdı. Çünkü Zübük, hasımlarını nereden vuracağını o güne kadar çoktan öğrenmiş, bunu tecrübeleriyle sabitlemiş olurdu. Kendisi için para ve güç ne kadar sihirliyse onlar için de vatan, millet, din, bayrak o kadar sihirliydi.
Zübük, o hasımlarının, her ne kadar hasım olsalar da bu sihirli sözcüklere dayanamayacaklarına, sözcükler daha Zübük’ün ağzından çıkarken bile sihre kapılacaklarına ve şaşmaz bir şekilde yanında siperleneceklerine dair iddiaya bile girebilirdi. Onlar da çok şükür, Zübük’ü asla şaşırtmaz, en sıkışık olduğu anda onu kurtarır, yeniden düze çıkarır, gücüne güç katarlardı.
Ve böylelikle ülkede, bir değil binlerce Zübük, sihirli sözcükleri kullanarak yüzyıllarca hüküm sürebilirdi. Yeter ki Zübük, karşısındakilerin zaaflarını bilsin.
Ah Zübük ah!
Ah Aziz Nesin ah!
Ah Kemal Sunal ah!
Biz hiç değişmedik. Gönderin bize yeni Zübükler.
Sizi şaşırtmayacağımıza hatta kendi aramızdan bile yeni Zübükler çıkartarak sizin Zübükler’e katacağımıza söz veriyoruz. Bizlerden yana hiç endişeniz olmasın. Yerlerinizde rahat uyuyun.
Alev Subaşı 2 Yıl Önce
Yalnızca köşe yazısı yazmıyor olup bitenleri kayıt altına alacak şekilde tarihe not düşüyorsunuz .Unutma hastalığı kronik olan ülke insanım bu notlardan geleceğine dersler çıkarabile hiç tarih tekerrür eder mi ? Kutlarım