Anı – Tanıklık: İki Kardeş, İki Yoldaş
***
1 Mayıslar – hatırladıklarım
1900’lerin işçi önderlerinden, 8 saatlik iş günü için, isyan edenlerin başını çekenlerden Speis idam edilmeden önce “sesimizin, bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı günler de gelecektir” demişti. Mücadele arkadaşı Parsons’un son sözü ise “Halkın sesi kendini duyursun” olmuştu. Ve öyle de oldu. Daha sonraki yıllarda işçiler ve dostları onları hiç unutmadılar.
1 Mayıslarda birlik mücadele ve dayanışma sloganlarıyla alanlara çıktılar. Bizde de kitlesel olmasa da, cılız gibi görünse de, komünistler tüm baskılara rağmen 1 Mayısları özüne uygun yaşamaya çalıştılar. Geride kalmış 1 Mayıslara ilişkin hayli anı vardır herhalde. Hani 30 Nisan akşamları valizlerin hazırlanıp, polisin beklenildiği gibi. Nerdeyse dünyanın bütün ülke ve kentlerinde, 1 Mayıs, işçi bayramı olarak kutlanırken, ne yazık ki bizde durum farklıydı. 1976 yılına kadar… 1975’te kapalı salon toplantısı ile kutlanmıştı 1 Mayıs.
1 Mayıs’ın bahar bayramı olduğu masalları geçerliliğini koruduğu bir zamanda, 1976 yılında ülkemizde başka bir şey oldu. Demokratik mücadele yükseliyordu. Diğer demokratik, devrimci güçlerle birlikte partimizin, TKP’nin politik etkinliği, yasaklı-illegal konumlarına rağmen artıyordu. Bu doğrultuda saygın işçi önderi Kemal Türkler’in başkanlığını yürüttüğü Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), sınıf sendikacılığı bayrağını yükseltiyor, 1 Mayısı özüne, davaları uğruna ölenlerin anısını yaşatmaya, güncel demokratik talepleri 1 Mayıs alanına taşımaya karar veriyordu. İşçi sınıfı önderliğinde tüm demokrasi güçleri İstanbul Taksim’de buluşacaktı. Bu yıllar sonra, Türkiye’de ilk yığınsal 1 Mayıs kutlamasıydı. Tüm demokratik kitle örgütleri DİSK’in kararını destekliyordu.
Bizlerde, mühendislerin, çalışan kesimlerin bir parçası olduğunu, kurtuluşunun onlara bağlı olduğunu savunanlar olarak, DİSK’in kararını destekliyorduk. Heyecanlıydık. O dönemde Makine Mühendisleri Odası İzmir Şube başkanıyım. Tüm mühendis odaları yönetimlerinde ilerici-demokrat, sol görüşlü arkadaşlarımız bulunuyordu. Karar vermiştik, bizde İstanbul’daki kitlesel gösteriye katılacak, işçi sınıfı yanında yer alacaktık. Kiraladığımız otobüslerdeki boş yerler, katılmak isteyen herkese açıktı. İstanbul Mühendis Odaları, İzmir Şubeleri olarak kiraladığımız birkaç otobüsle gidilecekti. Otobüsler İzmir Alsancak’taki Namık Kemal Lisesi yanından kalkıyordu. Otobüslerde yer kalmadığını, dışarıda kalan bir doktor arkadaşımın (Şefik Mas) “Ayakta da giderim, Taksim’de bende olmak istiyorum” diyerek sorumlu arkadaşla ( Mehmet Çavuş) uzun uzun tartıştığını, bu nedenle gecikmeli kalktığımızı anımsıyorum.
Alana zamanında ulaşarak, yürüyüş kolundaki yerimizi aldık. İlk yığınsal kutlama olmasına rağmen muhteşemdi. Sanki tüm İstanbul, 1 Mayıs alanı olmuştu. Herkes her yerde 1 Mayıs’ı konuşuyordu. Tarihsel 15 – 16 Haziran direnişi, ‘işçi sınıfı var mı, yok mu?’ kavgasına bir nokta koymuştu. Bu da ikinci ve çok önemli bir noktaydı o günler için. Gazetelerin birinci sayfaları 1 Mayıs’a ayrılmıştı. En başta işçiler, kadınlar, gençler… mutluluk buydu galiba. Her şey ‘iyilikle’ tarif edilir hale gelmişti. Solun bütün renkleri alanlardaydı. Coşkumuz doruğa ulaşmıştı. Miting sonrası dönüş saatine kadar Çiçek Pasajı’nda, güzel, iyi ve heyecanlı duygularımızı paylaşmış, yorgunluk atmış, 77, 1 Mayısını konuşmaya başlamıştık bile…
devam edecek...