İşlerine gitmek için evlerinden çıkan insanlar, sokağın başında bekleyen jandarmalar tarafından durdurulup evlerine geri gönderildiler. O gün iş yoktu, sokak yoktu, ekmek yoktu…
41 yıl önce bugün:
Sıkıyönetim ilan edildi. Bütün ülkeye ev hapsi uygulandı.
41 yıl önce bugün:
Evlerde tonlarca kitap yakıldı. Radyo ve televizyonlardan gün boyu darbe bildirisi okundu.
Darbenin amacının “Ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmak…” olduğu açıklandı.
Niyetlerinden birinin, demokratik düzenin işlemesini sağlamak olduğu bildirilen darbeyle TBMM ve siyasi partiler kapatıldı, hükumet üyeleri tutuklandı, 1961 Anayasası uygulamadan kaldırıldı, parlamenterlerin dokunulmazlıklarına son verildi.
Kısacası demokrasinin omurgası kırıldı ve ülke felç edildi.
Aylar boyu bütün ülke ev ev, sokak sokak, köy köy, didik didik arandı.
41 yıl önce bugün başlayan arama ve tutuklamalarda, resmi rakamlara göre:
1.683.000 kişi fişlendi.
650 000 kişi göz altına alındı.
Açılan 210 000 davada 230 000 kişi askeri mahkemelerce, askeri hakimlerce yargılandı.
Cezaevlerinde 171’i işkenceden olmak üzere 300 kişi ÖL-DÜ-RÜL-DÜ.
Gözaltına alınan herkes işkencelerden geçirildi. İşkenceden geçirilen herkesin ruhu derin yaralar aldı.
50 kişi İDAM edildi.
Sol tamamen biçildi, hemen hemen yok edildi; sağı da biçiyoruz diyebilmek için sağdan da birkaç kişiye kıyıldı.
41 yıl önce bugün:
Evlerin çoğu yasa boğulurken, kimi evlerde düğün dernek kuruldu.
Gazetecilerin ezici bir çoğunluğu darbeden yana yazılar yazıp yayınladılar.
O yıl doğan kimi bebeklere darbe paşasının ya adı ya da soyadı verildi. Kenan veya Evren.
Mehmet Ali Birand’ın yıllar sonra yaptığı 12 Eylül Belgeseline konuk olan ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze, darbenin kendisine, “Ankara'daki çocuklar yaptılar.” diye bildirildiğini açıkladı. Birand ayrıca, 12 Eylül Saat: 04.00 adlı kitabında, Paul Henze’nin, darbe haberini Başkan Carter’a, "Bizim çocuklar işi başardı." diye ilettiğini yazdı. Paul Henze de bunu haliyle inkâr etti.
2013’te Facebook’a şöyle yazmışım:
“Kadıköy'de, o gün evde olmayan bir arkadaşımızın evinde kalıyorduk. Bütünleme sınavına hazırlanan arkadaşımız Güneş, can havliyle uyandırmıştı hepimizi: "Kalkın, darbe oldu, kalkın diyorum size, kalksanıza!"
Kalkıp televizyonun karşısına dizildik. Omuzları çok yıldızlı bir adamın ürkütücü konuşmasını dinledik.
Daha o yıl reşit olmuştuk ve her birimiz darbenin anlamını bilecek kadar büyümüştük, o günden sonra daha çok büyüdük, çok daha hızlı büyüdük ve bir daha hiç aynı çocuklar, aynı gençler olamadık. Düşlerimiz postalların altında kaldı. Fırtına yaşamış çiçekler gibi kırılıp döküldük.
Yine de biz, pek çok gence göre çok daha şanslı veya şanssızdık; hayatta kaldık. O korkunç gecenin 33. yılında yine soluk alıp veriyoruz ve kalbim bu gece de Kadıköy'de atıyor, aynı çaresizlikle, bu gece başından yaralanan genci düşünüyorum.”
2014’te de yine Facebook’a şöyle yazmışım:
“Bugün 12 Eylül, hâlâ usul usul kanayan; mikrop kapmış kısımları sızım sızım sızlayan, kayıp kılcalları bir türlü bulunamayan, öleni ölen, kalanı kalan can damarlarımızın otuz dört yıl önce, kendilerini en en en 'Vatan-Millet-Sakarya' sanan ve elleri hep hep hep kanlı olan tanklar tarafından ezildiği gün.”
Yok, her yıl ne yazdığımı yazmayacağım tabii ki. Sadece… 1. yılı, 5. yılı, 20. yılı, 30. yılı, 41. yılı… 12 Eylül yarasının hiç mi hiç kapanmadığına, her yıl aynı tarihte tekrar kanadığına vurgu yapmak istedim.
Bu öyle bir yara ki yarayı açanların yargılanacakları masalıyla bile iş tutulabilmekte, insanlar kandırılıp kullanılabilmekte ve sivil veya askeri yepyeni darbeler yapılabilmekte bu ülkede. Halen, halen, halen.
Ama neden?
Nereye kadar?
Ne zamana kadar?
***
Darbelere ve darbecilere lanet olsun.
Alev Subaşı 3 Yıl Önce
41 yıl önce bugün 8 yaşımı sürüyordum. Bir çocuğun anavatanı sayılacak sokaklarda dolaşmaktan korkuyordum..Ev aramalarına anlam vermeye çalışıyor buyurgan sert sözleri işitip korkuyordum . 41 yıl önce bugün birşeylerin ters gittiğini hissediyor gözaltı / kayıp / işkence / sol / örgüt gibi kavramları yaşıtlarımdan önce kullanıyordum. Sonraki.41 yıl kapanmayan yaraları içimizi dağlayan acıları belleğimize kazımakla geçti .." Acılara Tutunduk " Çünkü biliyorduk " Acı çekmek özgürlükse Özgürdük ikimiz de "
Cem Asti 3 Yıl Önce
12 Eylül 1980 oncesine hazırlık için 1979 da sıkı yönetim ilan edilmişti. Yani basamak hazırlanıyordu. Çünkü o zaman toplumsal bilinç yükselmiş devlet ordusuyla Polisiyle ve MHP li ceteleriyle ve resmi sivil tüm güçleriyle devrimcilere saldırıyordi. 1974 Kıbrıs harekatının hemen arkasından 1975 gibi devrimci mücadele yükselmeye başlamıştı. 1 Mayıs 1977 de zaten bunu önleme amacıyla idi ama kavga yükseldi. 1978~79 daki aydınların suikastler vs 1979 sıkıyönetimle önde gelenleri topladılar ve ülkeyi 1980 e getirdiler. Bugun bu Akp gibi hamam böcekleri ortada dolasabiliyorsa bu 1970 de devrimcileri sindirdikleri ve muslumbaz takımının önündeki engelleri kaldırdılari icindir.
Muhammet Çekiç 3 Yıl Önce
12 Mart'ın işkencesini, 12 Eylul'ün sürgünlerini, koğuşturmalarını, soruşturmalarını, ystgılanmslarını yaşadım. Ne fiili işkencenin acıları (izleri kalsa da) kaldı tenimde ne de koğuşturmaların, soruşturmaların, sürgünlerin, yargılanmaların yaşattığı zorluklar kaldı. Ama her ikisinde de kitaplar kitaplar... 12 Mart, kitapları poşet poşet toprakaltı yaptı, 12 Eylul'ün sürgünleri kuzunelerce ve haftaların gecelerince kitap yaktı. Ve yakılan her kitap çakılmış mıh gibi yürek sancısı olarak kaldı. Süregelen 12 Eylul faşizminin aldığı canları unutmayacağız. Kahrolsun faşizm!
Mehmet 3 Yıl Önce
Kahrolsun faşizm!
Ali Güçlü 3 Yıl Önce
12 Eylül faşizminin aldığı canları unutmayacağız.