'Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığığı bir silahtır.'
***
2025 Bütçesi görüşmeleri Plan ve Bütçe Komisyonunda tamamlandı. Aralık ayı içinde TBMM’de görüşülmeye başlanacak. 20 Aralık tarihinde de TBMM’de oylamaya sunulacak.
Bütçenin içeriğine geçmeden önce sizlere 'Uzun Eşek' diye bilinen 'Altta kalanın canı çıksın' oyununun hikayesini anlatmak istiyorum. Bu oyunu yaşlı kuşağın çoğu bilir, genç kuşak bilmeyebilir düşüncesiyle affınıza sığınarak anlatmak istiyorum. Çocukken mahalledeki çocuklar iki guruba ayrılıyordu. Kura çekiliyor, kurayı kaybeden gurup ‘Uzun Eşek’ oluyordu. Biri duvarın önüne geçiyor, kurada kaybeden gurubun üyeleri peşi sıra eğilerek, başlarını bir öndekinin bacaklarının arasına sokarak 'Eşek' pozizyonunu alıyordu. Kurayı kazanan gurup koşarak geliyor, peşi sıra alttakilerin sırtına tüm gücüyle atlıyor, 'Altta kalanın canı çıksın' diyerek sırtlarına oturuyordu. Alttakiler eğer bu atlama sırasında ezilerek düşmezlerse atlama sırası onlara geçiyordu. Bizlerin severek oynadığı bir oyundu ama yaralanmalara da neden olabilecek ağır bir oyundu. Ama bir oyundu. Bu oyunu oynayanlar sonrası neşe içinde evlerine giderler ve arkadaşlıkları bozulmadan devam ederdi.
Ülkeyi yönetenlerin oynadıkları ise oyun değil. Yaptıkları bütçe yıllardır olduğu gibi sermayeden, yandaşlardan yana, halkı düşünmeyen bir bütçe. Tek Adam İktidarı, altta kalanların canını çıkarabilecek bir yaşam tarzını işçilere, emekçilere, emeklilere, üretici köylülere, esnaflara, kadınlara, gençlere, çocuklara dayatıyor. Onları açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, yalanlarla, yasaklarla terbiye ederek iktidarını ilelebet sürdürmek istiyor. Bu oyunda yoksullar devamlı ‘Uzun eşek’ oluyorlar, eziliyorlar, horlanıyorlar. Yönetenlerin ise hep tuzları kuru oluyor, halkın sırtından inmiyorlar, onları sömürmeye, ezmeye devam ediyorlar.
Başta Hazine ve Maliye Bakanı M. Şimşek olmak üzere iktidarda olan siyasetçiler işçilerin, kamu çalışanlarının, emeklilerin aylıklarının artmasının enflasyonu büyüteceği yalanına baş vuruyorlar. Aklı başında hiç bir ekonomist hatta TÜİK verileri bile enflasyonun artmasında işçi, emekçi ve emekli ücretlerinin etkisinin belirleyici olmayacağını belirtiyor. Faize, kur korumalı mevduata, geçilmeyen küprülere ve yollara, gidilmeyen havaalanlarına ve şehir hastanelerine ödenen paraların, şirketlerinin, bankaların silinen vergi borçlarının, karşılıksız verilen teşviklerin, saray, savaş ve Diyanet için ayrılan devasa kaynakların enflasyonun artmasının asıl nedeni olduğu gerçeği biliniyor. AKP-MHP destekli Tek Adam İktidarı bu gerçekleri bizlerden gizlemeye çalışıyor.
Tek Adam İktidarı, nedeni olduğu ekonomik krizin tüm yükünü işçilere, emekçilere, emeklilere kısacası yoksullara yıkmak istiyor. Asgari Ücrete, emekli aylıklarına Orta Vadeli Program kapsamında hedeflenen enflasyon oranında (%15-25) zam yapılacağı haberlerini IMF, Dünya Bankası toplantılarında verilen sözlerden anlıyoruz. 10 Aralık’ta Asgari Ücret görüşmeleri başlayacak. Asgari Ücrete Temmuz ayında ara zam yapılmadı. Fakat, Tek Adam İktidarı 2025 yılında yapılacak zamları peşi sıra açıklamaya başladı. Pasaporta, vergilere, harçlara, motorlu taşıtlar vergisine, yurtdışı çıkış harcına, ehliyetlere, trafik cezalarına hedeflenen enflasyon oranında değil, TÜİK’in öngördüğü yıl sonu enflasyonu üzerinden, hedeflenen enflasyonun iki katı üzerinden yani %44 oranında zam yapılacağını açıkladı. 2025 yılında elektriği fazla kullananları elektrik fena çarpacak. Belirlenen kilovat saati geçenlerden çift katı ücret alınacak. İçkiye, sigaraya yine zam gelecek. Dolaylı vergi olarak 2025 yılında 7 trilyon toplanacak. Bu bir önceki yıla göre %55 artış demek oluyor. Bu vergiyi de genel olarak işçiler, emekçiler, emekliler ödeyecek. Toplanan vergilerin büyük bölümünü çalışanlar ile dolaylı vergilerle yoksul halk ödüyor. Şirketlerin, bankaların kârlılık oranları ise son yılların zirvesine ulaştı. BDDK’nun raporuna göre Ekim ayı sonu itibarıyla bankalarının kârının net 515 milyar TL olduğu açıklandı. Şirketlerin kârlarının da bundan aşağı kalır yanları yok. Buna karşılık yok denecek oranda vergi ödüyorlar.
İşçiler, emekçiler, emekliler ise açlık, yoksulluk ve sefaleti yaşıyor. Her biri 'Dibin dibini gördük', 'Kemerlerimizde sıkacak delik kalmadı', 'Bıçak kemiğe dayandı’, 'Geçinemiyoruz. Yetti gari' diyerek feryat ediyor. Emekçiler, pazarda sebze, meyve fiyatlarından dolayı yanlarına yaklaşamıyor. Yoksullar sadece onlara bakmakla yetiniyor, ya da günü kurtarmak için birazcık sebze, bir iki tane de meyve alabiliyor. Lokantaya, restorana gitmek onlar için hayal oldu. Çay içmek için bile kara kara düşünür duruma getirildiler. Emekli kahvehanelerinde yarım bardak çay satıldığı haberleri basına yansıyor.
Bu cendereden kurtulmanın bir tek yolu var. 'Sermaye, yandaşlar için değil halk için bütçe', 'Vergide adalet, İnsanca yaşanacak ücret’ mücadelesini büyütmek gerekiyor. Yoksulluk kader değildir. Bu çarpık, kokuşmuş, vahşi kapitalist düzeni değiştirmek işçi ve emekçilerin ellerindedir. Tek Adam İktidarı halkın yükselen tepkisini bastırmak her türlü oyunu oynuyor. Baskılarını arttırıyor, yasaklarını çoğaltıyor. Otoriter rejimini sağlamlaştırmak için FETÖ vari faşizan yöntemlere, ayak oyunlarına başvuruyor. Kayyımlar atıyor, 'gizli tanıkların ifadesi var' denilerek belediye başkanları, siyasetçiler tutuklanıyor. 'Etki Yasası' çıkartılarak her muhalifin casuslukla tutuklanmasının önü açılmak isteniyor. Muhalif televizyon kanallarına ceza üzerine cezalar kesiliyor, yayın durma yasakları veriliyor. Muhalif belediyelerin borçları bahane edilerek (ki bu borçların AKP, MHP, kayyımlar döneminden kaldığı bilinmesine rağmen) İller Bankasından alacakları paralara haciz yoluyla el konulabiliyor. Muhalif belediyelerin yaptığı konserlere soruşturmalar açılıyor, müfettişler gönderiliyor. Kreşler kapatılmak isteniyor.
Mızrağın çuvala sığmadığı bir dönem yaşanıyor Halk bu yönetimden bıktığını her fırsatta dile getiriyor. Kamuoyu araştırmaları da bunu doğruluyor. Kamuoyu araştırmalarına göre halkın %60’nın erken seçim istediği görülüyor. İşçiler, emekçiler grevleriyle, direnişleriyle 'İnsanca yaşayacak ücret, vergide adalet' taleplerini dile getiriyor. Ankara’da Çayırhan’lı maden işçileri 'Özelleştirmeyi durdurun' diyerek kendilerini madene kapatıyorlar. Açlık grevine başlıyorlar, yetmiyor Ankara’ya yürüyorlar. KESK’e bağlı binlerce kamu emekçisi Ankara’da 'Geçinemiyoruz! Vergide adalet, insanca yaşayacak ücret!' diyerek taleplerini haykırıyorlar.
Ülkenin gerçek anlamda demokratikleşebilmesi için ana muhalefet partisisi, DEM Parti ve diğer sosyalist, devrimci, demokrat, liberal partiler 'Kürt Sorunun' eşit haklara dayalı demokratik ve halkçı çözümünü, laik parasız bilimsel eğitim ve sağlık hakkını savunuyorlar. Ana muhalefet partisinin de içinde yer aldığı 10 siyasi parti, 'Kayyım atamalarının yasaklanması' için TBMM’ne yasa teklifi sunuyorlar. Ülkenin karanlıktan aydınlığa çıkmanın yolunun buradan geçtiğini görüyorlar.
Ezilenler, sömürülenler acılarını haykırmaya başladılar.
Birlik, mücadele, dayanışma. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.