Ajans Bakırçay
2024-11-03 12:55:48

Pamuk eller cebe bütçesi...

Hüseyin Öge

03 Kasım 2024, 12:55

‘Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.’

***

2025 bütçesi; zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapma kısacası pamuk eller cebe bütçesidir.

2025 bütçesi görüşmeleri 30 Ekim tarihi itibariyle TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Görüşmeler yaklaşık iki ay sürecek, Aralık ayı içinde de TBMM’de oylanacak. 2025 yılı bütçesi; AKP-MHP destekli Tek Adam İktidarının eylül ayında açıkladığı OVP (Orta Vadeli Plan) çerçevesine göre hazırlandı. Bu programa göre, tüm yük emekçilerin sırtına yüklenecek. Bütçe kaynaklarının çoğu emekçilerden alınacak, sermayeye, zenginlere aktarılacak.

Bütçe kaynakları nasıl toplanacak? Doğal olarak dolaylı ve dolaysız vergiler artırılacak. 2024 yılında halkın ödediği vergiler %120 arttı. 2024 Ocak-Eylül döneminde şirketler, halkın ödediği vergi tutarından 344 milyar TL daha az vergi ödedi. Dolaylı vergiler yılın ilk 9 aylık döneminde %85 artarak 2 trilyon TL oldu. Dolaylı vergileri kim ödüyor? Tabiki işçi ve emekçiler. Toplanan vergiler kime gidiyor? Sermayeye ile faiz ve rant lobilerine. 2024 yılının ilk dokuz aylık bölümünde faiz lobilerine 912 milyar TL ödendi. Bir önceki yıla göre %94 daha fazla faiz lobilerine ödeme yapıldı. Temmuz ayında; ‘Asgari ücrete zam yapılsın, işçi ve emekli aylıkları insanca yaşayacak seviyeye yükseltinsin,’ denildiğinde ‘Kaynak yok!’ diyen iktidar, kaynakları sermayeye ve faiz lobilerine vermeye gelince çok cömert davranıyor. Muafiyet, istisna, teşvik adı altında şirketlerden, zenginlerden alınmayan vergi tutarı bu yıl 2 trilyon 210 milyar TL. 2025 yılında bu rakamın 2 trilyon 780 milyar TL olacağı ön görülüyor. Siyasal iktidarın temsilcileri halktan vergi toplamada çok maharetliler, yeni yeni vergi kalemleri yaratıyorlar. TBMM’de kol saatine, bisiklete, 100 bin lira üzerinde limiti olan kredi kartına vergi konulacağı tartışılıyor. Çok yakında soluduğumuz havadan, faydalandığımız güneş ışığından, yürüdüğümüz yollardan, gülmemizden, ağlamamızdan da vergi almaya kalkarlarsa şaşırmayalım. Çünkü politikaları vergi yükleri hep halka, kaynaklar ise sermayeye aktarımı üzerine kuruludur. Siyasal iktidarın tercihi, altta kalanların yani yoksulların canı çıksın politikası üzerine kuruludur.

2018 yılında 1 trilyon 180 milyar lira olan kamu borcu bu günlerde 8 trilyon 850 milyar liraya çıkmış. Niçin? Yanlış ekonomi politika izledikleri için. Kimi zaman ‘Nas var, sana bana ne oluyor?’, ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ diyerek faizi indirmişler. Kimi zaman da ‘reel ekonomi politikaya geçiyoruz, çalışanların ücret artışları sebep, enflasyon sonuç’ diyerek ekonomiyi çökme noktasına getirmişlerdir. İzledikleri yanlış ekonomi politikaların ceremesini de hep ezilenler, yoksullar, halklar çekmiştir. Zenginler ise hep servetlerine servet katmışlardır. 2025 bütçesi, işçi ve emekçilerden sermayeye, yandaşlara kaynak aktarımı örnekleriyle doludur. 2025 bütçesinde toplam vergi gelirleri 11.1 trilyon lira olarak hedeflenmiş, toplanan vergi gelirlerinden 3 trilyon civarındaki kesimi ise şirketlere, sermaye sahiplerine hediye niyetine ‘Vergi gelirlerinden vaz geçilmesi’ üzerine planlanmış. Zatı muhteremler çok fakirler ya ödemesi gereken vergiler alınmayacakmış. Devletin onlara kıyağı olacakmış.

2025 yılı bütçesinde; 12 trilyon 800 milyar lira gelir, 14 trilyon 731 milyar lira da gider olacağı ön görülüyor. Bütçe açığı 1 trilyon 931 milyar lira olacakmış. Bütçe açığını kapatmak kimin sırtına yüklecek, tabiki halkın sırtına. ‘İşçimizi, emekçimizi, emeklimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz’ diyenler IMF, Dünya Bankası yetkililerine %17-25 oranından fazla zam yapmayacaklarını açıklamışlar. TÜİK’in resmi rakamlarına göre bile enflasyon %50’den fazla. Bağımsız ekonomik kuruluşlarına göre ise %120’leri aşıyor. Siyasal iktidarın temsilcilerinin söylemleri hep yalanlar üzerine kurulu. ‘Enflasyon bu ay düşecek, olmadı öbür ay düşecek, tünelin ucundaki ışık görülüyor 2025 yılında düzlüğe çıkacağız’ söylemleri hep yalan. Çünkü her geçen ay bir önceki ayı, her geçen yıl ise bir önceki yılı mumla aratıyor. Halka devamlı ‘kemerleri sıkacağız, tasarruf yapacağız,’ diyorlar. Halkta kemerleri sıkacak delik kalmazken kendileri devamlı kemerleri gevşetiyorlar. Cumhur Başkanlığı bütçesi devamlı artıyor. Sarayın bir dakikada harcadığı para iki asgari ücretinin bir aylık maaşı kadar. Tasarruf tedbirleri sağlıkta, eğitimde yapılırken lüks arabalar Diyanet İşleri Başkanlığının hizmetine sunulabiliyor. Hastalar, öğrenciler müşteri olarak görülüyor. Okul temizlikleri okul idaresine, öğrenci velilerine bırakılıyor. Okullarda tuvaletler hiyjen koşullarından uzak, pislikle boğuşuyor. Hastanelerde doktor, sağlık emekçisi, ilaç, randevu vb.sıkıntılar had safhaya ulaşıyor.

Kamu özel iş birliği (KÖİ) olarak yapılan ve ‘Bütçeden 1 Lira bile çıkmayacak’ denilen projelerin 2025 bütçesine maliyetleri katlanarak artıyor. 2017 yılından 2024 yılına kadar buraya 187.5 milyar lira ödeme yapılmışken, 2025 yılında 202.5 milyar lira ödeme yapılacağı bütçe kalemlerinde görülüyor. Bütçeden 1 lira çıkmayacak diyenlerin acaba yüzleri kızarıyor mu, utanıyorlar mı? İzledikleri ekonomik programa bakılırsa, nerde ?

Tek Adam İktidarı; uyguladıkları sömürü ve zulüm sistemini ayakta tutabilmek için yarattıkları ekonomik politikaların bütün sonuçlarını işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkmak istiyor. ‘Aynı gemideyiz’ teraneleriyle ‘Acı reçeteyi’ onların sırtına yüklemeye çalışıyor. Asgari ücretliye, kamuda ve özelde çalışana, emekliye, çiftçiye, esnafa, sağlığa, eğitime gelince ‘Kaynak yok’, diyorlar. Sermayeye, yandaşlara, Diyanet’e gelince ‘Kaynak çok’ oluveriyor. Argo tabirle söylemek gerekirse ‘Yersen!’

Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklara son vereceğiz diyerek iktidara gelenler dünyada sıralamada ilk sıralara yerleştiler. Ülke nüfusunun üçte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yolsuzluklar diz boyu, kişilere yani yandaşlara yönelik ihalelerde dünyada kara listenin içine girildi. Beşli çete diye tabir edilen şirketler kamudan en fazla ihale alan şirketler arasında bulunuyor. İhalelerin büyük bölümü Tek Adam İktidarını destekleyen yandaş şirketlere veriliyor. Ülke yarı açık ceza evine döndü. İktidarı eleştirenlere anında ‘Terörist, hain, casus’ suçlaması yapılabiliyor. Ana muhalefet partisi genel başkanına, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına tazminat davaları açılabiliyor. Halkın iradesine darbe vurularak, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanabiliniyor. Siyasetçiler, belediye başkanları, gazeteciler, avukatlar, sokak röportajı verenler, twet atanlar ‘terörist, cumhur başkanına hakeret’ suçlamalarıyla tutuklanabiliniyor. Sosyal medya alanları yasaklanabiliniyor ya da kısıtlanabiliniyor, radyo kanalları Açık Radyo örneğinde olduğu gibi kapatılabiliniyor. Siyasi iktidarın istediği haberleri yazmayan gazetelere sınırsız resmi ilan kesme cezaları verilebiliniyor. Halkın gerçek gündemini ortadan kaldırabilmek için her türlü ayak oyunları oynanabiliniyor.

Siyasi iktidar ne yaparsa yapsın, ‘Mızrak çuvala sığmıyor.’ Halk; ‘Yetti Gari, geçinemiyoruz, bıçak kemiğe dayandı!’ diyerek feryat ediyor. Bu çürümüş, kokuşmuş düzene son verecek tek güç işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin örgütlü, birleşik ortak iradesidir. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz diyen sesidir.

Unutulmaması gereken tek gerçek; ‘Her karanlık yolun sonunun aydınlığa çıkar’.

Ve ‘Aydınlık yarınlar biz ona yürümedikçe bize gelmez’ gerçeğidir.

--------------------

Not; İstanbul Esenyurt Belediyesine, Hakkari Belediyesine kayyum atanmasını ve eften püften nedenlerle Esenyurt halkının büyük oy farkıyla seçtiği Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in yutuklanmasını protesto ediyorum. Çünkü kayyum atamaları halkın iradesine darbe vurmak, ipotek koymak demektir. Kayyum uygulamasına son verilmeli, tutuklu belediye başkanları serbest bırakılmalıdır. AHİM ve Anayasa Mahkemesi kararları vakit geçirilmeden uygulanmalı, Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere Gezi tutsakları, siyasi parti yöneticileri, gazeteciler, avukatlar serbest bırakılmalıdır.

Her gün kadın cinayetlerini, çocuk taciz ve tecavüz, bebek ölümleri haberlerini duymakla yüreklerimiz kararıyor. Kadınların mücadelesi ise yüreklerimizi ısıtıyor. 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü’nü kutluyorum.

Kadın, yaşam, özgürlük! - Jin, Jiyan, Azadi!

Yorumlar (1)

Latif Tiftikçi 1 Hafta Önce

Sevgili Hüseyin Öge, ülkemizin gerçeklerini açık ve sade bir şekilde dile getirmişsiniz. Daha da ötesi, insanca bir yaşama kavuşmamız için tüm emekçi kesimler olarak birlikte mücadele etmemiz gereğini de vurgulamışsınız. Elinize, emeğinize sağlık.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.