Kış aylarını İzmir’de geçirmek ne kadar hoşsa da, yaz aylarında Kuzey Ege'de olmak o kadar güzel. Bölgenin serin havası, Tarihi yerleri, doğal güzelliği bir ayrı güzel. Her yıl Nisan ayı itibariyle o yöredeki evimizde olurduk. Şimdilerde Koronoyla birlikte her şey allak bullak oldu. Herkes salgın hastalık nedeniyle evlerine tıkılmış durumda. Oysaki geçmiş yıllarda Nisan ayı sonunda evlerimize göçmeye başlamıştık. Kuzey Ege'nin köyleri, dağları, bahçeleri gözümüzün önünde tütüyor. Aşıların yardımıyla bize gezmeye izin veren atmosfer etkisiyle daha bir özgür dolaşabiliriz.
Önce gezi güzergâhımı şöyle belirlerdim. Direkt Bergama’ya gider Kozak Yaylası üzerinden Ayvalık’a inerdim. Ayvalık’ın o canlı tekstil pazarını dolaşmak ayrı bir zevk olduğu için Perşembe gününü seçerdim. Alibey Cunda adasının akşamını da yaşamadan dönmezdim. Siz de böyle yapın; ama bunları yaşamak için geziniz en az bir gece konaklamalı olmalı derim.
Bizimle Yaşayan Tarih: Bergama
Sabah otomobilinizle erkenden Bergama’ya vardığınızda önce iç içe olan Arkeoloji ve Etnografya müzesine uğrayın. Müzede Hadrian’ın, şimdi sular altında kalan antik kent Alionai de bulunan Su perisini heykelini, yerde serili yılanbaşlı Medusa mozaiğini resmedin. Müzemizin, bana göre en popüler eseri olan dünyanın en güzel Eros başını da ve o her tarafa gülümseyen yüzünü görün. Etnografya bölümü nüde gezdikten sonra Hacı Hekim Hamamına doğru yürüyün. Karşınıza çıkacak ulu çınar altında şöyle mistik dünyanın ruhunu içinize çekerek çaylarınızı yudumlayın. Hemen arkanızdaki Arasta çarsısını dolaşın, hanları camileri, görün. Eski evleri mekânları tarihi camileri fotoğraflayın. Bu tarihi yapılar sizlere çok güzel pozlar verecektir.
Cennetin gizli Bahçesi Kozak
Sonra otomobilinize önce istiklal meydanına varın. Kozak levhasını sol tarafta görünce Bergama içinden yaylaya doğru yol alınız. Yol boyunca kahvaltı yapacak güzel bahçeli mekânlar bulunmaktadır. Bir başka gezinizde bu cafelerden birinde mola verirsiniz; ancak ben size başka bir köyde gözleme yemeyi öneririm. Kozak yaylası, fıstık çamları ve çınar ağaçlarıyla kaplı yurdumuzun bir cennet köşesidir. Oradaki köylerin geçim kaynakları, hayvancılık, peynircilik ve fıstık. Ülkemizin fıstık üretimini / 80 bu yöre karşılamaktadır.
Yollarda sık sık durup fotoğraflar çekin. Bağ yüzü köyü yol ayrımından içeri girin, 4-5 kilometre sonunda kocaman bir kayanın üzerine oturtulmuş o muhteşem Atatürk Anıtını görüp o yüce insana duanızı yapın. Bu eseri ülkemizin en ünlü ressamlarından Tankut Öktem yapmıştır. Onun yapımını finansa eden rahmetli Sühan Şen hocamızdır. O arsayı bağışlayan aile ise Bağyüzü köyünden Koral ailesidir. Bu eserin yaratılmasının hikâyesi de şöyledir: Yıllarca yurt dışında öğretmenlik yapan Sühan Şen hocamız, önce Bağyüzü köyünde bir ev ve üzüm bağı satın alır. Artık o yazlarını bu köyde geçirmektedir. Arkadaşlarıyla kâh köy kahvesinde oturarak kâh bu doğal ortamda yürüyüşler yaparak vaktini geçirmektedir. Dostlarına bir gün der ki; arkadaşlar benim bir hayalim var. Biliyorsunuz yöremizin her tarafı granit doğal taşlarıyla kaplı. Öyle bir kaya parçası bulalım ki o en büyüğü olsun ve ben onun üzerine bir Atatürk heykeli kondurayım. Bu sohbetten sonra yörede arayışlarını sürdürür. Nice sonra bu devasa kayayı bir bahçe içinde bulur; ancak arazi yine aynı köyden bir aileye sahiplidir. Ertesi günü bu ailenin kapısını çalar ve bu araziyi satın almak istediğini söyler.
Koral ailesi arazilerinin satılık olmadığını ifade ederler. Sohbet derinleşince ne için almak istediğini sorarlar. O ise bir Atatürk heykelini onların arazisindeki kayanın üzerine yaptırmak istediğini söyler. Benimde yakından tanıdığım bu demokrat aile bu söz üzerine fikrini değiştirir ve derler ki "O zaman başka, biz Koral ailesi olarak size bu arsayı bağışlıyoruz" derler. Hemen işe koyulan Sühan hocamız o zamanlar Manisa da çalışan Tankut hocayı bulur projesinden bahseder. O ise, madem öyle bende bu işe katkı koymak isterim der ve bu güzel anıt ortaya çıkar. Bana göre rahmetli Tankut Hoca en güzel Mustafa Kemal Atatürk heykellerini yapan heykeltıraşımızdır. Kozak yaylasında doğa muhteşem, her taraf yemyeşil, yol sakin ve çok rahat. Bergama’dan tam 30 kilometre sonra Demircidere köyüne ulaşıyorsunuz. Köyün müzesi, çayevi var ve tertemiz tuvaletleri bulunuyor. Bir ikinci alternatif olarak; Sevgi Bacının yeri- kafede şöyle çardakların altında minderler üzerine kurulun, çayınızı içerken gözlemenizi ısmarlayın. Gözünüzün önünde şemsiye tarlası gibi binlerce fıstık çamlarını seyir edin. Bu fırsatı yakalamışken doya doya nefes alarak ciğerlerinizi oksijenle doldurun.
Macoran da Kahve Keyfi
Ayvalık’taki tekstil pazarını kaçırmamak için yola koyulun. Ayvalık bu köyden 33 kilometredir. Pazar sokağının sonunda Macoran (mercanköşk) semtine ulaşınca sizden önce oraya ulaşan bir kalabalık görürsünüz. Oradaki yerlisi yabancısı herkes bir sandalye kapmış ağız ağıza vermiş sohbet ediyordur. Bu köşedeki mekânlar size her şeyin en güzelini sunacaklar. O mahallede ev yapımı yemeklerin yapıldığı bir lokanta, iki kahvehane, bir tarihi fırın ve iki tane yan yana muhallebici var. Sizde bir mekânda oturup keyfinize bakınız. Bana sorarsanız bir kup muhallebi tadınız. Hem geleni geçeni seyir edersiniz. Eğer karnınız aç ise aile restoranda ev yemeklerini yiyiniz. O semtte oturmak bir süre tedavi tadında iyi gelecektir. Varsa sıkıntınızı atacak ruhunuzu huzura erdireceksiniz. Dinlendiniz, enerji topladınız, ayağa kalkın ve o caddeyi takip edip 150 metre ilerideki restore edilmiş dünyanın tapınak tipinde ki Kutsal Ayazmayı mutlaka ziyaret ediniz.
Mutlaka Alın!
Size önerim Süner pasajı karşısındaki pastanelerden kendiniz veya komşularınız için zeytinyağlı sakızlı kurabiyeler alınız. Ya da dondurmalı lor tatlısını afiyetle mideye indiriniz. Alibey Cunda adasına geçmeden önce Şeytan sofrasındaki günbatımını 3 dakika sürse de gidip görün. Oradaki manzara muhteşem, adalar, körfez ve güneşin batışı sizi alıp başka bir boyuta götürüyor. Ayvalıkta rüzgâr bir başka eser derken bunu kastetmiştim. Kentin Her köşesi size apayrı duygular veriyor. Ayvalık’ı özel kılanda işte bu gizemdir. Herkes bunu almaya gelmeli ve geliyor. Eee artık Ayvalık’ta işimiz bitti deyip Cunda adasına geçme vakti geldi.
Akşam çökünce ada çarsına doğru yollanın. Cıvıl cıvıl arka sokaklar veya mekânlar sizi bekliyor. Ada akşamında -rakı balık Ayvalık- yapmadan olmaz. Hangi restorana oturalım deseniz size ön kısımdakileri değil iç kısımdakileri öneririm. Daha samimi bir hizmet alır, kapristen, kibirden uzak sohbeti özlemiş gruplar içinde olusunuz. Tahta sandalyeler tertemiz örtülü masalar, günlük mezeler size daha sıcak atmosfer sağlayacaktır. Hele masanızdaki sohbet yediklerimizin, içtiklerimizin, etkisiyle koyulaşırsa değmeyin keyfinize. Gününüzü bir güzel yemekle taçlandırdınız. Dönün otelinize rahat bir uykuyu çekiniz.
Taş Kahvehanede Kahve Keyfi
Kahvaltı sonrası Taksiyarkis müzesini ziyaret ediniz. Ziyaret öncesi internetten müze hakkında mutlaka bilgi alınız. Müzenin üst tarafında değirmen kafeye çıkıp tüm adayı seyretmeye doyum olmaz sonrada oradan inip, yılların eskitemediği büyülü atmosferiyle taş kahvede denize bakarak kahvenizi yudumlayın.
Sonra mı? Sonrası size kalmış...
Benden buraya kadar, bir başka yazıda yine Ayvalık’ ta buluşmak dileğiyle...