Beş yıl önce "şimdi o turistler nerede?" diye bir yazı yazmış Kent Yaşam gazetesinde yayınlanmıştı. O günkü duygularla yazdığım yazıyı bugün güncelleyerek tekrar sunmak istiyorum. Çünkü sorunlar ve algı aynı yöntemle devam ediyor. Yazıma şöyle başlamıştım:
Uzun süren yaz tatilini bitirip eve geri dönmüş ve de İzmir sokaklarında dolaşmayı, kahvelerinde oturup dostlarla sohbet etmeyi çok özlemiştim. Gündüzleri böyle vakit geçirirken televizyon, haberlerini izleyerek günü tamamlıyordum.
Turiste keyif veren pırıl pırıl KOS sokakları
Ancak haberlerde dikkatimi çeken turizm haberlerini duyunca bu yazıyı yazma zorunluluğu hissettim. Haberlerde, spikerler önlerine konan turizm istatistiklerini öyle bir sunuyorlar ki sanki uçuyoruz. “Bu yıl turist sayısında bir önceki yıla göre şu kadar oldu şu kadar da turizm gelir artışı oldu” diye. Öyle ki, bu haberi duyan beyaz eşya satıcısı komşum ertesi gün bana “Bak turizm patlamış diyor”. Tam da iktidarın istediği şekilde, halka verilmek istenen algı yerini bulmuş, başarıyla istenilene ulaşılmış olunuyordu... Peki, bu algı nasıl yapıldı, bunu önce Türk turizminin dünü ve bu gününü anlatarak açıklayayım.
Kış turizmi
1990’lı yılların başında devletin Antalya kıyı bandında 30 milyar dolar para harcayarak 4 veya 5 yıldızlı tatil köyleri yapımının önünü açarak, Türk turizmine muazzam bir ivme kazandırdı.
O zamana kadar ülkemizde az miktarda ilkbahar ve sonbaharda yapılan kültür turları bu kez kış aylarında yapılır oldu. Bu yatırımlar sonucu 2000’li yıllarda kış turizmi de patladı ve esas turizm gelirinin büyük bir bölümü buradan gelmeye başladı. Yüzlerce değil, binlerce rehber ve turizm çalışanları kış aylarında da çalışır olmuşlardı. Oysaki yaz aylarında gelen turistler otelde yiyip içip yatıyor ve dışarı çıkmıyordu ve de “Her şey dâhil” sisteminin zevkini doyasıya çıkarıyordu. O güzelim otellerde Turist “gak” deyince gelsin kahvaltılar, dört başı mamur yemekler “guk” deyince bedava içecekler, içkiler. Bu hizmeti alan turisti otelinden dışarı çıkarmak mümkün olmuyordu ve şimdide olmuyor. Bu sıcakta bir de tur parası vererek neden dışarı çıkayım diyordu; ama o zamanlar elini taşın altına koyan bazı eski yeni genç acenteciler, tüm riskleri göz önüne alarak kış turizmini başlattılar. Onlar için risk hakikaten çok büyüktü. Otellerle, uçak şirketleri ve otobüs şirketleriyle anlaşmalar, peşin paralar ödenerek yapılıyordu. Sistemde bir aksama olsa yandım keten helva olurlardı. Yani her şeylerini kaybedilebilirlerdi. Onlar için risk hakikaten çok büyüktü. Acente sahipleri, sanırım çok uykusuz geceler geçirmişlerdir. Ancak onların çabasıyla kışın kapalı olan oteller ve personeli çalışmaya başlamış rızıklarını kazanmaya başlamışlardı. Evet, turist belki 300 -400 Euro bandında geliyordu ama bir o kadar da tur ve akşam yemeği parası ödüyordu. Ayrıca uğradığımız her yöreye o turistler, ölü sezon dediğimiz kış Aylarında hatırı sayılır miktarda para bırakıyorlardı. Bu operasyonlar sonucu turistler, Kapadokya, Pamukkale, Bergama, Efes, hatta Truva’ya götürülüyor ve bu bölgelerde kış mevsiminde iş yapamayan esnaflara, turizm gelirinden faydalandırılıyordu.
O gün ki turistlerin hali vakti yerinde, gelir düzeyi yüksek idi. Turizm tüm Anadolu’yu sarmıştı. Turistler, bu atmosfer içinde iyi alış veriş yapıp ülkeye hatırı sayılır döviz bıraktılar. Turizm sektöründe çalışanlar evlerini aldılar çocuklarını iyi okullarda okutabildiler. Turizmin bu arka yüzünü göremeyen halk ,“ya ucuza turist getiriyorlar “diye delleniyordu. İşte halkımızın kaçırdığı nokta yukarıda anlattığım gerçeklerdi. Ta ki 2015 yılına kadar. Bu yıl itibariyle siyaseten Avrupa’yla ilişkiler bozulunca, Avrupa’dan gelen kaliteli entelektüel turist sayısında azalmaya başladı. Daha sonra ne olduysa oldu siyasetin başı Avrupalılara “Siz Nazisiziniz” dedi. Bir Alman’ın annesine, kızına, babasına küfür et bir şey demez, ama kendisine Nazi denirse çıldırır. Çünkü Almanlar bu lekeyi silmek için nelerini vermediler ki… Bu ifadeden sonra da kış aylarında gelen turistler bıçak gibi kesildi.
Bu yazımı okuyanlar kimileri diyecek ki; ama yazın Almanlar tatile geliyor, Arap turistlerimiz var? Geliyor da hangi Alman geliyor? Çoğunluğu Alman pasaportu almış Sırp, Polonya, Bulgar, Macar, Yogaslav ya da alt grup Alman... Ve de onlar bana göre turist değil TATİLCİ. Onlara turist diyebilmemiz için onların kentten kente dolaşanı, tarihi yörelerimizi gezeni, bilgi alan kişiler olması gerekmektedir. Yurdum insanı ve yukarıdakiler aynı çuval içinde herkesi turist diye adlandırıyor.
Her Turist, Turist değildir.
Yine denebilir ki her tarafta Çinli, Arap turist var yetmez mi?
Ona cevabım her turist, turist değildir şeklindedir. Arap turist acenteye akşam rezervasyon geçiyor sabah ben gelmeyeceğim diyor. Yani onlara güvenip rezervasyon ve program yapamazsınız.
Turist, para harcayan, gezen ve ülkeye döviz bırakandır. Otunu yanında getiren uzak doğulu gibi değil. Bu turistler bana göre DOLGU maddesidir ve turistin cebinde akrep olmayacak.
O kaliteli turist bu ülkeye gelmişti. Eylül, Ekim, Kasım ya da Mart, Nisan, Mayıs ayında turist bekleyen esnaf bu aylarda kazançlarını tamamlardı.
Peki, bu turistler şimdi nerede? Onları bu yaz sonu(2019) Yunan adası Kos’a yaptığım gezide gördüm. Biz İstanköy diyoruz, bizce de pek ünlü bir yer değil. Oysaki herkesin gidip görmesi gereken bir ada. Pırıl pırıl sokaklar, cafeler, restoranlar, oteller. Gündüz sakin olan kent akşamları cıvıl cıvıl ve ışıl ışıl oluyor. İğne atsanız yere düşmez, herkes alışverişte tüm restoranılar dopdolu. Yemekler yeniyor içkiler içiliyor, fiyatlarda ucuz da değil. Örneğin bir porsiyon biftek 18 -25 Euro. Her yerde şıkır şıkır giyinip dolaşan gerçek Alman, İngiliz, Fransız turistleri görünce içim gitti. Önceleri bizde olan bu turistler şimdi buraları seçmiş. Ülkem ve meslektaşlarım adına üzüldüm…
Gelelim yazının girişinde bahsettiğim algı amaçlı turizm haberlerine.
Ülke turizmi 2014 yılı itibariyle pik yapmıştı. Siyasi öngörüsüzlükten dolayı turizm gelirleri dibe vurdu. Turizmde başarı, ülkeler arası dostluklar ve siyasi dengeler üzerinde olduğu unutulmamalı. Bir söz bir kelime yüzünden 2015 yılı itibariyle kaliteli turist sayısında ve gelirinde muazzam düşüş olmuş, binlerce rehber işsiz kalmıştır. Ayrıca da İzmir’e Kuşadası’na senede yüzlerce gelen gemi son beş yıldır gelmiyor. Bu yıl 2023 itibariyle gelse de hiçbir para bırakmıyor. Bu sene Kuşadası’na ayda bir sefer Alman turist getiren bir gemi var. Benim gibi 15 arkadaş tura çıkıyor, aldığımız o günlük ücret benzin ve yemeğe gidiyor ve keyfe keder tur yapıyoruz eşi dostu görelim diye. Bu gerçeklere hiç değinilmiyor; ama haberlerde ve istatistiklerde sık sık hararetle ,”Bir önceki yıla göre turist sayısında şu kadar artış oldu, şu kadar gelir sağlandı.”deniliyor. o yıllar da Kuzey Ege de Akçay’dan Foça’ya kadar kıyı otellerinde Norveçli Alman Fransız turist kaynardı. Hele Ayvalık otelleri Fram şirketinin getirdiği Fransızlarla dolup taşardı.
Şimdilerde de İzmir turizmin canlanması(!) için “Çeşme projesini gerçekleştirmemiz lazım” deniliyor. Bakalım Çeşme’yi kim yiyecek.“Allahım sen bizi koru” demek lazım. Şunu anlıyorum ki İstanbul’da hazırlanan projeler(!) burada zorla veya severek yedirilecek.
Aslında bugün ki turizm yorumları ülkenin en çok gelir elde ettiği 2014 yılı istatistiklerine göre kişi başı gelir olarak yapılmış olmalıydı. Ya da tap yapan başka bir başarılı yıla göre. Çünkü o yılara göre değerlendirme yapılırsa, turizmin patladığı mı çatladığı mı ortaya çıkacaktır. Turizmin dününü ve bugününü yaşayan biri olarak söylüyorum, turizm haberleri gerçek istatiki verilere göre değerlendirilmiyor, ne yazık ki yanıltma var…
Günümüze gelirsek halen o çok gelir getiren ve herkesle paylaşılan kış turizmi yapılmıyor. Oda fiyatlarını 3000 -4000.lere çıkaran en az üç gün ya da bir hafta konaklama mecburiyeti getiren otelciler, şu günlerde ciddi bir şekilde ağlamaya başladılar. “Turistimiz, az gelirimiz düştü” diye. Turizmin gerçek lokomotifi binlerce sahipsiz turist rehberi ağlayamıyor, gurur yapıyor. Kimileri emekli olsalar da cepten yiyorlar. E, otelci beyler alıştınız hokozdan yemeye, nasıl olsa turist gelecek diye hiç çaba göstermediniz, şimdi sızlanıyorsunuz. Yerli turist için yapacağınız ilk iş fiyat dengesini aşağı doğru çekmek mümkün oldukça her şey dahil sisteminden sıyrılmak... Olur, mu dersiniz? Denemekte yarar var derim.
Hokozdan yemek: bir yöresel halk deyimidir, anlamı beleşe konmak, çaba göstermeden kazanmak..