Turizm, bize sadece para kazandıran değil aynı zamanda kalıcı dostluklar da kurmamızı sağlayan bir meslektir. Rehberlikte geçen 35 yılın içinde daha çok yabancı dostlar edinmişimdir. Son yıllarda ise yaptığım özel gezilerde de samimi dostluklarım oluştu. İşte onlardan birisi de İzmirli bir aile oldu.
Bir gün kayıtlarımda olmayan bir numaradan bir telefon aldım. Beni arayan samimi ses tonuyla genç bir adamdı. "Hocam telefon numaranızı Bergama’daki otelcimizden aldık. Biz, yarın Bergama antik kentinin tümünü gezmek istiyoruz. Sizi önerdiler, uygunsanız sizin programınıza göre bir tur yapalım mı, ne dersiniz" dediler? Ertesi günü Bergama’nın eski mahallesindeki Attolos Butik Otel de buluştuk. Evet, tahmin ettiğim gibi gün boyu beraber olacaklarım, cana yakın genç bir aile idi. Merve ve Cihan kardeşlerimiz, İzmir Opera ve Bale topluluğunda balet ve balerin imiş. İki yaşındaki evlatlarını annelerine bırakıp sezon sonu yorgunluğunu Bergama antik kentini ziyaret ederek atmak istemişler.
Günün programını Akropol, Müze, Asklepion Kızıl avlu olarak çizdik. Antik kentle çok ilgiliydiler, en ince detaylarına vararak uzun bir gezi yaptık. Oturduk yemekler yedik, çaylar içtik. Akşam iyi bir lokanta ismi söyleyip kendilerini ödüllendirmelerini söyledim. Ertesi gün için de Kozak yaylası üzerinden Ayvalık Cunda’ya gidip arka sokaklardaki lokantalardan birinde keyif yapıp İzmir’e öyle dönmelerini önerdim. Birkaç gün sonra beni arayıp çok teşekkür ettiler.
Söylediklerimi harfiyen uyguladıklarını, programın çok güzel olduğunu ve mutlu olduklarını ifade ettiler. Araya pandemi günleri girse de bu gezi sonrası dostluğumuz hiç kesintiye uğramadı. Kâh onlar, kâh ben telefonla birbirimizi arayarak dostluğumuzun sıcaklığını hiç düşürmedik.
Yine geçen haftalarda Çeşmealtı’nda ki ünlü dondurmacıda buluşup söyleştik. Önümüzdeki haftalarda İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak Notre Dame’ın Kamburu müzikalini, Efes antik tiyatrosunda sergileyeceklerini ve bu temsile eşimle birlikte beni davet edeceklerini söylediler. Yıllardır turistlerimize tanıttığımız Efes kentinin, o muhteşem tiyatrosunda bu oyunu akşam vakti seyretmek benim için müthiş bir şey olacaktı. Ne yalan söyleyeyim, böyle özel bir teklifi hiç tereddütsüz hemen kabul ettim; ama işin zor tarafı ta Dikili’den kalkıp Efes’e gelecektik. Bugünlerde, bildiğiniz gibi memleket ekonomisi berbat durumda. Benzin olmuş 30 TL. Yemek içmek, bir lokantaya girip çıkmak 350 TL, hadi bir de otelde konakla dünya masraf. Her şeyi bir kenara bırakıp, değerli kardeşlerimizin de içinde olduğu bu muhteşem Müzikali seyretmeyi kendimize hedef seçtik ve öylede yaptık.
28 Haziran günü Dikili’den kalktık doğruca Selçuk’a geldik, önce Arkeoloji müzesini şöyle dolaştık, yeni fotoğraflar çektik. Sonrada ünlü Ciğerci Mecit Gazi’ye uğradık. Ara sokakta yeni tatlıcı açılmış, orada böğürtlenli eklerden birer tane tatdık. Dondurmalarımızı yedik ve Efes antik kentine geçtik. Giriş standında görevlilerden bize bırakılan davetiyelimizi alıp içeri girdik. Oyun saat 21 de başlayacak biz, bir saat önce geçip ilk basamakların bir yerinde yerimizi kaptık. Aklınızda bulunsun bu tür antik tiyatrolardaki gösteriler için gelirken minderinizi getirmeyi unutmayın. Tam saat 21'de önce 50 kişilik orkestra bir intizam içinde yerini aldı. Sonra Müzikal başladı ve tam 3 saat sürdü. Danslar, figürler, müzik öyle iç içe geçmişti ki oturduğunuz yerden müzikalin içine geçiş yapıyorsunuz. Sayısı 40’a yakın balet ve balerinlerin bitmek bilmeyen performansları, 8000 e yakın seyirciyi mest etti.
Hele Kambur Kuasimodo’nun sahneye çıkışı, Esmeralda’nın kıvrak dansları ve tüm balet ve balerinlerin koreografiyi hatasız uygulamaları müthiş idi. Biz, onları alkışlamaktan ellerimiz yoruldu ama onlar dans etmekten hiç yorulmadılar. Ne bitmez enerjileri varmış dedik. Bu arada ben, biraz torpil geçerek Merve kardeşimizi daha çok seyrettim. Balerinlerin hepsi birbirine benziyordu, aralarından onu seçmekte bir hayli de zorlandım. İlk yarı bitti, kulis çıkışına doğru gittim orada rahip Frollo’yu gördüm. Müthiş bir karakter oyuncusuydu. En ilginç sahneler ikinci yarıda olacaktı. Göz göze gelince "ikinci yarıda yapacaklarını bekliyoruz" dedim, gülüştük.
Müzikal sonrası sevgili Merve ve Cihan’la buluştuk, fotoğraflar çektirdik temsil sonu heyecanlarına ortak olduk. Tüm görev alan sanatçılarda bu duyguyu gözlemledim. Birkaç hafta sonra Urla Sanat Sokağında bir kafede değerli dostlarımın biricik kızlarıyla birlikte buluştuk ve konumuz yine Opera idi. Aklıma takılanları sohbet anında sordum. Antik tiyatroda gıptayla seyrettiğimiz bir sahne gösterisi vardı ama ben sahne arkasını yani Kulis kısmını merak ediyordum.
Bu sorularıma sevgili Merve şöyle cevap verdi. "Kızlar kısmı bölümlere ayrılmıştı. Ben ve arkadaşlarım en az 5-6 kez kostüm değiştirdik. O arada bir yandan da makyajımız tazeleniyordu. Arkadaki ekip çok güçlü olmasa sahneye yetişemezdik. Ve bir şey daha söyleyeyim, giydiğimiz tüm kostümler kurumumuz tarafından dikilip hazırlanmıştır. İzmir Devlet Operamız, diğer temsillerde olduğu gibi bunda da çok özen gösterdi. Bizim için de titiz bir çalışma oldu. Biz bu Müzikali Bornova Opera sahnesinde şimdiye kadar 5 kez sahnelemiştik, 6. gösterimiz ise Efes antik tiyatroda oldu. Sanırım gelecek sezonda 9-10 temsil daha yapacağız. Bornova’daki gösterilerimizde kapalı gişe oynadık. Şunu ifade etmeliyim ki İzmir seyircisi çok sadık ve ilgili. Her temsilimizin biletleri hemen tükeniyor ve dolu oynuyoruz."
Sohbetimiz sırasında keşke "Kambur rolünü oynayan Sertan Yetkinoğlu da burada olsa da sohbetimize katılsa" dedim. Cihan kardeşim "Sevgili Hocam, şansımızı deneyelim, bir telefonla ulaşabiliriz belki" dedi. Şansımız varmış onu temsil yorgunluğunu atarken yakaladık. Samimi ve içten duygularını benimle şöyle paylaştı; Yüzünde ki maske özel bir madde olan lâteksle hazırlanmış. Önce yüzünün kalıbı alınmış sonra da bu özel 3 parçadan oluşan maske hazırlanmış. Her parça ayrı ayrı yüze sabitleniyor ve boyanıyormuş. Maskesinin yüzüne takılması, boyanması, kamburunun yerine oturtulması ve dişliğinin ağıza takılması tam 3 saat sürüyormuş. Yönetmen ve ekibi, o kadar detaylı bir çalışma yapmış ki Kamburun dişliğini de özel bir diş hekimi sayesinde başarmışlar. Her zaman yakışıklı olan Sertan Yetkinoğlu’nu dünyanın en çirkin adamı ve üstelikte kamburu haline getirmekte çok titiz çalışmışlar! Ve bana göre de hakikaten başarılı olmuşlar. Kuasimodo’yu yaratan makyaj sanatçısı Nurhan Akay’ı ve verdiği emeği saygıyla anıyor. Daha oyunun başında onun, topallayarak bir sahneye çıkışı var ki günler geçti hala benim gözlerimin önünde.
Sertan Yetkinoğlu, o an ki duygularını bana şöyle aktardı. "Sahneye topallayarak ve kamburluğun verdiği zorlukla çıkıyorsunuz ama aslında teknik olarak bale yapıyorsunuz. Evet, Hugo’nun eserindeki Kuasimodo’nun kamburluğunu, topallığını ve çirkinliğini zor da olsa başarılı olmak adına içselleştirmek zorundaydım. Sizlerin kuvvetli alkışlarınız bunu başardığımı söylüyor diye düşünüyorum. Şimdiye kadar tam 22 yıldır tüm oyunlarda karakter rollerini oynadım ve oynamaya da devam edeceğim. Karakter rolleri oynamayı sevdiğim için daha bir kaç yıl beni bu tip rollerde görebilirsiniz. Yani bu roller benim için olmazsa olmazımdır. Sonrada hedefim yönetmen olarak Operaya hizmet etmek olacak." Samimi duygularını bana aktardığı için ona teşekkür edip iyi tatil dileklerimi sundum.
Bir Victor Hugo Bir Kültür Mirasını Kurtardı
Eser hakkında bilgi vermem gerekirse; Victor Hugo, 19 yy. da bakımsızlıktan harabeye dönmüş Paris’deki Notre Dame kilisesinin yıkılmasını önlemek için kaleme aldığı bir eserdir. Hakikaten o vakitler bu eser Paris’te çok büyük yankı yapmış ve bu kiliseyi yıkmaya karar veren Şehir plancıları bu arzularından geri dönmek zorunda kalmış, yıkma yerine yenilemeyi tercih etmişler. Ve V.Hugo’nun 6 ayda tamamladığı bir eser sayesinde bir kültür katliamı durdurulmuş. Beş altı yıl önce biz de Paris’e gittiğimizde bu 900 yıllık eseri görmüştük. Çok estetik devasa bir yapıydı. Birkaç yıl önce yanan bu Kilise, inşallah tekrar kısa zamanda restore edilir. Notre Dame’ın Kamburu adlı eserin konusu hakikaten çok karmakarışıktır. Ben, bu eserden sizlerin bilgisi olsun diye birazcık bahsedeyim.
Hemşire Gudule, güzeller güzeli bir kız çocuk dünyaya getirir; ancak Çingeneler onu çalar yerine ucube bir erkek bebek koyarlar. O ise anlatılamayacak kadar çirkin olan bu bebeği alıp Notre –Dame Kilise’sinin önüne bırakır. Rahip Frollo, bu ucube bebeği bulduktan sonra onu besler ve büyütür. Kuasimodo adı verilen bu çocuk genç olduğunda Deliler Festivalinde yapılan yarışmada yılın en çirkin erkeği olarak seçilir. Halk onu sokaklarda omuzlarında taşırken, kıvrak danslarıyla kendini herkese hayran bırakan Esmeralda ile tanışır ve ona âşık olur. Esmeralda ise ona sadece insani sevgisini sunar. Rahip Frollo da kızı görür ve Rahiplik konumunu bir kenara bırakıp o da ona göz koyar. Bir gün gece karanlığında Kuasimodo âşık olduğu bu kızı kaçırmaya kalkar. Rahip te ona yalandan yardım etme sözü verir.- Onun planına göre; hele önce Kuasimodo bu kızı bir kaçırsın, sonra nasıl olsa ben onun elinden onu bir şekilde kaparım - düşüncesindedir; ancak bu kaçırma sırasında ki bağırışlar, haykırışlar üzerine olay yerine gelen muhafızlar ve Yüzbaşı, Esmeralda’yı ikisinin elinden kurtarır. Kuasimodo ve Rahip kaçsalarda sadece Kuasimodo topal oluşuyla kolayca tespit edilir ve kısa zamanda yakalanır. Meydanda kırbaç cezasına çarptırılır, aç susuz bırakılır ama kimse ona su bile vermez. Yalnız Esmeralda gelir verir.
Şehirde herkes, kıvrak dansları ve güzelliğiyle ünlenen Esmeralda’ya yangındır ama kızın gönlü kendisini kurtaran Yüzbaşı’dadır. Zaman zaman iki sevgili gizlice buluşmaya başlarlar. Bir gün onların sık sık buluştukları evi bilen Rahip, eve gizlice girer, onlar sevişirken Yüzbaşıyı bıçakla öldürür ve kaçar. Suç, Esmeralda’nın üzerine kalır. Ne kadar yalvarsa da, suçsuzum dese de zavallı kızcağız, maalesef idama mahkûm olur. Arzularına gem vuramayan hasis bir Rahip’in sebep olduğu kötülükler silsilesi, böylece başlar. Sonra olaylar daha da karmaşık hal alır. Ben sizlere daha fazlasını anlatmayayım. Çünkü bu güzel eser Bornova Opera sahnesinde gösterimine Ekim ayı itibariyle devam edecek ve orada izlemenizi öneririm.
Aldığım bilgiye göre oradaki sahne düzeni daha da muhteşemmiş. Sizi bilmem ama ben daha şimdiden bu Müzikali bir kez de orada da seyretmek arzusundayım.
Frollo Adında Bir Rahip
Size Rahip Frollo rolünü oynayan sanatçı Altan Kılınç’tan da bahsetmek istiyorum. Sağ olsun Cihan kardeşim onunla da bağlantımı sağladı ve geçen günlerde Sayın Kılınç, beni arayınca hem kendisi hem kişiliği hem de oyun karakteri üzerine epey bir sohbet yaptık. Söylediğine göre; "ben şimdiye kadar pek çok oyunda yer aldım, danslar ettim. Mesela Carmen Operasında, Don Kişot’ta Yunus Emre’de Lüküs Hayat’ta hem danslar ettim hem de zaman zaman solist olarak ta görev aldım. Ama ilk defa bir temsil de böyle kötü bir karakter rolünü oynayacaktım. Şimdiye kadarki rollerim hep sevecen ve neşeli olanlardı. Aslında bu rol, bana yönetmenlerimiz tarafından düşünülerek verilmişti ama arkadaşlarım bile "Bu role senin adapte olman çok zor olacak" dediler. "Haklıydılar; çünkü benim normalde nahif, insancıl bir yapım var. Bu oyunda rol gereği de olsa bir insanı bıçakla öldüreceksiniz. Bunu başlarda ruhuma yakıştıramıyordum. Ama her provada rolüme daha çok uyum sağladığımı görüyordum. Önceleri Kuasimodo’yu büyüten iyi bir Rahip, sonrasında katil olacak kadar hırslarına yenik düşen kötü bir Rahip olacaktım. Seyirciye de bunu, başarıyla aktarmam gerekiyordu".
Değerli dostlar, bu arada ben, araya girip sizlere o öldürme sahnesindeki dikkatlice izlediğim Rahibi anlatmak istiyorum. O an hala gözümün önünde duruyor. Yüzbaşı ve Esmeralda yatakta sevişiyorlar, Rahip elinde bir bıçakla odaya gizlice giriyor ve kıskandığı Yüzbaşıyı bıçaklayarak öldürüyor. Altan Bey, bu sahneyi öyle güzel canlandırdı ki unutmak mümkün değil. Ve Yüzbaşıyı öldürdükten sonraki duruşu, sanki büyük bir zafer kazanmış gibiydi. Vücudu dik, omuzlar kalkık, oradan uzaklaşırken adımlarını yere sert ve emin basıyor. Yüzündeki ifade de ben başardım diyordu. Sahneden uzakta da olsanız bile, size bunları hissettiriyordu.
İşte Müzikali, başarılı kılanda her sanatçının rolünü, mükemmel bir şekilde sunmasından ileri geliyordu. Ayrıca Altan Kılınç’ın hayat hikâyesinin bir bölümünü de sizlere şöyle sunayım; 1983 yılında İzmir Opera ve Balesi kuruluyor. Opera ve Bale için İzmir okullardan seçmeler yapılacağını duyunca seçmelere katılıyor. O zamanlar o, İnönü lisesinde öğrencidir. İki yıl süren kurslar sonrası seçilen 40 kişinin arasından bir tek o sıyrılıyor. Sonraları Bale için kurslar alıyor, çalışmalara katılıyor.
"Bale çalışmalarımı Opera binasında yapıyordum. Oraya girip çalışma yapmam için kurumca verilen özel izin belgem bile vardı, bu bir ayrıcalıktı" diyor.
Yani o, başarmak için epey alın teri döküyor. Sonunda Türkiye’nin ilk Baleti ve İzmir Operasının kurucularından Engin Akaoğlu, ona diyor ki "Artık sen bizdensin ve bizimlesin" Bu sözle Operaya geçmiş oluyor. Akaoğlu’nu ve onun bu sözünü unutamadığını üstüne basa basa da söylüyor. Kabul günündeki duygularını bana bugün gururla şöyle seslendiriyor; "Balet olarak seçildiğimde kendimi İngiliz Kraliyet ailesine seçilmiş gibi hissettim. Artık çok arzuladığıma kavuşmuştum. Don Kişot oyununda 1988 yılında daha genç yaştayım ve ilk defa rol aldım. Oyun, oyunculuk, sanat ortamı o kadar hoş idi ki, ben bu dünyanın içinde olmalıyım dedim ve o azmimle de kaldım. Şöyle geriye dönüp baktığımda iyi ki kalmışım diyorum. Bugün 52 yaşındayım ve hala rollerdeyim. Normalde denir ki Dansçılar, Baletler 40 yaşına kadar bu işi yaparlar sonra da mesleğe yönetmen olarak devam ederler; ama ben de Opera aşkı bitmedi ve bitmeyecek diyorum." Sevgili Sanatçımız herhalde bu haliyle rekorlar kitabına girecek. Ben de derim ki bu ödül ona yakışır.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da Altan beyin Yuotube da ki kısa videolarını da izledim. Diğer oyunlarda da çok hoş dans ediyor. Boy pos yerinde, karizmatik bir duruş sergiliyor, sahneye ve koreografilere hâkim, daha ne olsun başarı için alt yapılar tanrı tarafından ona verilmiş; bir de emek-yoğun çalışınca başarı katlanıyor. Sanatçılık bilinciyle birçok sosyal sorumluluk projelerinde (köy-okul konserleri, zihinsel ve engellilere dans dersleri) dansçı ve koreograf olarak yer almış.
5.uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali tarafından sanatseverlerle buluşturulan bu eserde İzmir Devlet Opera ve Balesi, Muhteşem dansları, müzikleri, dekor, kostüm, makyajla Çingene kızı "Esmeralda" ile Kambur kilise zangocu Kuasimodo’nun hikâyesini Efes Antik Tiyatroda da sundu. Bana etkisi çok oldu ki bu temsili yazma kararı alıp sizlere aktarmama da sebep oldu Bir Müzikal, bana ayrıca dostlarımın arasına yeni dostlar katmasına vesile oldu. İyi de oldu.
Böyle yeni dostlar edinmek amacıyla turizme devam diyorum…