İktidarda bir yer sahibi olmanın ilk ve belki de tek şartı itaat etmek ve susmak.
Muhalefette de öyle.
Kemal Bey’e, “Susarsan saygın bir yerin olur. Eski liderlerle birlikte sana da danışılır, fikrin alınır. Ama önce susmalısın. Sana ne yaptılarsa yaptılar, ne hakaretler ettilerse ettiler ama bunlar geride kaldı, bırak orada kalsın. Git evinde otur, torun sev.” diyorlar. Bu ve benzer sözleri durmadan, yorulmadan ve bıkmadan söylüyorlar.
İşin tuhaf yanı, bunları -üç yaklaşık bunları- söylemelere doyamayan kişilerin, yapılanları yiyip yutmadıkları, haksızlıklar karşısında sessiz kalmadıkları için saygın yerlerinden edilmiş kişiler olmaları. Burası dokunuyor işte insana.
Kendileri haksızlıklarla mücadele ediyorlar, görünen o ki son nefeslerine kadar da edecekler, etmeliler de zaten ama Kemal Kılıçdaroğlu’na mücadele etme diyorlar. İhanetleri bile unut diyorlar. Unut ki şu anda bizim etmekte olduğumuz ihanet de arada kaynasın demek isterlermiş gibi.
Portakal ve elmaların terbiyesizlikleri, iki yüzlü başarır-başaramazların sevinç zıplamaları, onun bunun delege satın almaları, kimilerininse sahibinden satılık delege olmaları karşısında fazla üzülmüyor insan, çünkü onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar. Oysa bu yeni durum onlarınkinden farklı. Bir insanı mücadele etmemeye çağırarak, üzerinde psikolojik baskı kurmaya uğraşarak yayın üstüne yayın yapan, her yayınlarında Kemal Bey’e mutlaka çakan bu insanların yaptıkları bu tuhaf ”şey” kendilerine yakışmıyor. İnsanın aklına haklı-haksız, gerekli-gereksiz yüzlerce soru ve o kişilerin üstüne konduramadığın şüpheler üşüşmesine neden oluyor. Ve bu da insanı üzüyor, incitiyor ve çok yoruyor. Bir kez daha, tanıyamamışım, görememişim, gereğinden fazla mı değer yüklemişim acaba, erdemli sandığım insanlar bunlar mı, haklıyı haksızı ayırt edemiyorlar mı, doğruyu yanlıştan ayıramıyorlar mı sorgulamalarının içine atıp bırakıyor.
Deniz Bey’le empati yapmalıymış Kemal Bey. Ya o zaman, Deniz Bey de bugünkü Kemal Bey gibi davransaymış, Kemal Bey kendini nasıl hissedermiş. Deniz Bey’e içeriden ihanet edilmişmiş gibi. Bu iki olay aynı şeymiş gibi… Deniz Bey, Erdoğan seçilsin diye elli takla atmamışmış gibi, Kemal Bey’e devletin bütün kurumları ve bütün olanaklarıyla birlikte bir de içeriden tuzaklar kurularak saldırılmamışmış gibi… Aynı şeymiş gibi, aynı şey… El insaf!
“Sus otur!” diyor iktidar. “Susarsan sana koltuklar, susarsan sana ihaleler, susarsan sana paracıklar, gemicikler…”
“Sus otur!” diyor muhalifler. “Susarsan seni saygın saygın anarız, saygın köşene gelip seni yoklarız, elini öper hatırını sorarız.”
“Konuşma!” diyor iktidar. “Konuşursan tutup içeri atarız seni. Oradan sesin soluğun duyulmaz sonra. Kendi kendine konuşur durursun.”
“Konuşma!” diyor muhalifler. “Konuşursan biz de seni karalamak için konuşur dururuz. Yaya kalır, oralarda kendi kendine konuşur durursun.”
“Mücadele etme!” diyor iktidar. “Mücadele edecek ne var zaten? Bak yoksulluk bitti, yasaklar bitti!” (İnanmasan da inanmış görün buna.)
“Mücadele etme!” diyor muhalifler. “Mücadele edecek ne var zaten? Bak bu ülkeye ihanet falan edilmedi, kimseye hakaret edilmedi, altın oyulup ülkenin kaderi karartılmadı, kazandığın seçim el çabukluğuyla elinden alınmadı, günahlarınla sevaplarında ulaştığın tecrübelerin yok sayılmadı.”
İktidar ve muhalefet sanki el ele, Kemal Kılıçdaroğlu’na da hepimize de aynı şeyi söylüyorlar:
“Sus da saygın bir yerin olsun.”
“Bizden ol, suda gemin yürüsün.”
Öyleyse sizler de susun, kervana katılın, sizin de yeriniz saygın olsun arkadaşlar.
Susamıyor musunuz? Öyleyse, sabah akşam birilerine “Mücadele et kardeşim! Niye susuyorsun?” derken başka birilerine de “Köşene çekil! Sus, otur, torun sev!” öğütleri verip durmayın. Bu denli çelişip de kendinize kıymayın.
Yeter ama gençler, şiştik ama…
Yaşar İzcimen 3 Ay Önce
Kemal Bey in bu başkanlığı süresince yaptığı yanlış ve hataları sayayımmı? Ekmelettin... Mühürsüz oylar, helalleşme, ben aleviyim.... Say say bitmez. Dürüst bir insan, LİDER ASLA OLAMAZ... Toplumu arkasından sürüklüyemez...