Hak, Hukuk, Adalet ve Yöneten Vicdanlar Susuyor. Biz Ne Yapmalıyız?
Biliyoruz. Emperyalist-Kapitalist dünya sistemi içinde yaşayan ve şu ya da bu biçimde, sistemin bir parçası- destekçisi durumuna gelmiş, bu nedenle de bireysel çıkarlarla bütünleşmişler dışında herkes, ekonomik ve demokratik olarak, sistemin az ya da çok gadrine uğrar, sıkıntısını yaşar.
Tabi bu, Bizim ülkemiz gibi, gelişmekte olan ülkelerde, en başta ekonomi ve demokrasi olmak üzere, her alanda ve anlamda, daha bir yıpratıcı ve ezici yaşanır, hissedilir.
Ülkemizde, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, kısa süreli nefes almalar dışında, gelişkin bir demokratik hava solunmadı. Yönetimlere Genellikle, Askeri Darbeler, gerici-antidemokratik iktidarlar egemen oldu. Ne var ki, özellikle son yıllar. Hatırladığım kadarıyla böylesi pek yaşanmamıştı.
Bir yandan yoksulluk ve işsizlik artarken, diğer yandan, Korona virüsünün yarattığı olumsuzluklar temelinde, geçim sıkıntısı yoğunlaştı. Pandemi döneminde 1.700.000 işyeri kapandı. İktidarın akıl almaz anti- demokratik yönetim anlayış ve uygulamaları, hukuk ve adaletin yok edilişi, hayatı nefessiz kıldı. Tüm özgürlükler budandı. Adeta bir endişe ve korku iklimi oluşturuldu.
Daha dün meydana gelen Hendekteki bir Havai Fişek Fabrikasında, gerekli ve yeterli kontroller yapılmadığı için meydana geldiği düşünülen patlama ve yangında, 4 çalışan iş cinayetine kurban edildi. Ayrıca 3 emekçiden henüz haber alınamadı. Onlarca yaralı var. Ayni imalatı, değişik isimlerle, fakat ayni sahiplikle sürdüren fabrikada meydana gelen 4. Kaza olduğu söyleniyor. Ve, Fabrika sahibi MÜSİAD Sakarya Şube Başkanı Yaşar Coşkun'a 'moral vermeye' geldikleri açıklanan, Genel başkanları eşliğindeki MÜSİAD heyeti, Coşkun'la birlikte yemek yiyor ve sosyal medyada fotoğraf paylaşıyor. İnsanın, Emekçinin adı ve değeri yok. Yeter ki para kazanılsın.
İktidar, yönetemez duruma geldikçe, ülkemiz Tek Adam Yönetimi- Otoriterlik-Yasaklar-İşkence ve Cezaevleri sarmalında bir yaşama mahkûm edildi.
Savunma ve hukuk alanını bölmek ve daha sıkı kontrol edilebilir duruma getirmek amaçlı, yeni "Çoklu Baro" yasası gündeme taşındı. Bu düşüncelerini hayata geçirebilmek için atılan adımları geri püskürtmek amacıyla, demokratik haklarını kullanmak isteyen avukatlara yapılan anti demokratik engelleme ve saldırılar hiç bir biçimde açıklanamaz. Önce şehre, sonra meclise sokulmayan avukatlara yönelen akıl almaz saldırılar kabul edilemezdir.
Birçok anlamda çaresiz kılınan, hakları budanan emekçilerin kıdem tazminatlarına da göz dikildi. Yeni düzenlemeler peşinde koşuluyor.
Bulundukları dünyalardan, sessizce gönüllerimize seslenen "Beni Bul Anne" diye haykıran kayıp evlatlarını arayan, Cumartesi anneleri, 797’cı kez sokaklara çıktılar ve Vedat Aydın ı sordular. Arayışları devam ediyor. Seslerine kulak veren, vicdan sahibi bir yetkili ses yok ortalarda.
Her tür tehdit dilini kullananlara ses çıkartılmaz iken, Gerçekleri dile getirme ve haberleştirme çabası içinde olan, özgür yayıncılığı savunan, Halk TV ve tele1 televizyonlarına karartma cezaları veriliyor. Aslında özgür yayıncılık ve izleyenler yani halkımız cezalandırılıyor.
Yüzü aşkın gazeteci halen cezaevlerinde. Hiç bir suç bulaştırılamayan Osman kavala 3 yıla yakın, cezaevinde. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere yüzlerce politikacı ve düşünce insanı tutsak.
Avukat Ebru Timtik ve Avukat Aytaç Ünsal ölüm orucunda ve cansız bedenleri her an kapatıldıkları hücreden taşınabilir. Yetkililer seyrediyor.
Kadına yönelik şiddet ve cinayetler her gün artıyor. Yetkili seyirciler hala "Bizden önce" kadının adı yoktu diyebiliyor.
Peki de nasıl karşı çıkacak, bu gidişe dur diyeceğiz. Her tarafı sarmış sosyal haksızlıklarla nasıl mücadele edeceğiz. Bu despotik iktidarı nasıl gerileteceğiz. Ne yapmalı?
Aslında büyük çoğunluk bu gidişten rahatsız. Ne var ki, endişe, işsiz, aç kalma, polis ve cezaevi korkusu gibi nedenler sessizliği güçlendiriyor, örgütlü davranışları etkiliyor.
Biliyoruz ve yaşanılan dünya tarihi de bize gösteriyor ki, birlikte mücadele edemezsek, hüsranı önleyemeyiz. Bize de dokanıncaya kadar ses çıkarmazsak, bize geldiğinde, arkalarımızda ses çıkaracak kimse kalmaz.
Uğranılan haksızlık ve zorbalıklara karşı, var olan haklarımızın gasp edilmesine karşı, yaşam koşullarımızı iyileştirici yeni haklar için, demokratik özgürlüklerimiz için, demokratik ve barışçıl tüm yollar zorlanmalıdır. Gerçek anlamda İnsan olma çabasındaki herkes, tüm ülkede ve çevresinde, okulda, işyerinde kahvede, sokakta, tüm sosyal haksızlıklara karşı kayıtsız, sessiz kalmamalı, direk ilgilendirmiyor anlayışından uzaklaşmalıdır.
Aydınlığın yolu, birlikte, karanlığa ve zorbalığa karşı bu mücadele hattını örmekten geçiyor.