Bu yıl, tıpkı geçen yılki gibi ağustosböcekleri yine temmuz ortalarında ötmeye başladılar.
Oysa bunca yıl ağustos öncesinde öttüklerine hiç tanık olmamıştım.
Herhalde bir bildikleri var. Cüppeli Ahmet ile Halil Konakçı herhalde eşsiz biyoloji bilgileriyle bir açıklamasını yaparlar bunun.
***
Temmuzda yazmak istediğim bir konu vardı aslında ama karambole geldi.
13 Temmuz 1973’ün bende apayrı bir önemi var çünkü. O gün CHP Salihli İlçe Örgütü’ne üye olmuştum. Hatta o günlerin minicik bir deftere benzeyen kimlik kartını hâlâ gözüm gibi koruyorum. Şaka maka 51 yıllık CHP’liyim.
Dedem, yıllar yılı öncesinde bucak başkanıymış. Amcam ilçe başkanlığı yaptı. Babam, CHP ve SHP ilçe başkanları Mustafa Uğur Okay ve Ahmet Kocabıyık’ın dediği gibi partisinin her daim bir sıra neferi oldu. Koşuşturdu ama hiç mi hiç yönetimlere girmek, aktif roller üstlenmek istemedi. Bırakın aileyi, sülalemizde bile tek bir kişi belediyeye girmedi, bizimkilerin bizden birini işe yerleştirmek konusunda girişimlerine hiç tanık olmadım ben.
Ben biraz babama çekmişim.
Son üç yıl içinde üstlendiğim görevleri sessiz sedasız bırakıverdim. Latife Hanım Köşkü’ndeki Mehmet Atilla Kitaplığı Söyleşileri moderatörlüğünü (kolaylaştırıcı) ve kent konseyi eğitim- çalışma grubu başkanlığını… Bir de Gazete Karşıyaka yazılarını…
Nedenine gelince… Yorulduğumdan değil, aileme, arkadaşlarıma, partililere doğru örnek olmak istiyorum.
Doğruluk deyince 30 Temmuz’da zorunlu(!) ziyaret ettiğim bankacı Hadi Bey’in oğlu diş hekimi Avni Aydemir geliveriyor.
Dişimde bir sorun olduğunda onun dışında birinin kapısını çalmam.
Avni, 1972’den bu yana arkadaşım. Herkesin tanımasını isterim onu. Hep dinler. Gülümser. Sorulmazsa da hiç konuşmaz.
Yıllar öncesinin, övgüyle söz edilen lokman hekimleri soyundan…
Adam, hastasından muayene ücreti almaz mı hiç?
En iyi okurlarımdan…
Şükürler olsun ki sırtım ağrıdığında/ belimde sorun olduğunda hemen ellerine teslim olduğum/ yaklaşık 45 dakika boyunca muayenemi yapıp beni şifaya kavuşturan bir de ortopedi profesörü abim var. Veli Lök!
Muayene olduğum günün akşamında da telefon açıp "Hapını içtin değil mi, iğneni yaptırdın değil mi?" diye halimi hatırımı soran da o!
Psikiyatri profesörü Yusuf Alper de bir başka can dost…
"Uyuyamıyorum Yusufçuğum" dediğimde beni rahatlatan sözleri ve tavsiye ettiği ilaçla bana şifa olan sevgili şair- yazar arkadaşım!
İyi ki varlar!
***
Bu temmuz çok can yakıcıydı. Bunalttı resmen!
31 Temmuz’da bu nedenle çok mutluydum. Bitiyor diye…
Sarı sıcakların son gününde Kemal Anadol’un evindeydim. Hukukçu, siyasetçi olarak nam salmış Kemal Bey, öte yandan çok güçlü bir kalem!
Son yıllarda yazdığı romanlarla okurların beğenisini toplayan, ödüllü kitaplarıyla yazın dünyasının dikkatini çeken Anadol’un çok da mükemmel bir hatip olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Gurur duyulası Zihni Anadol’un oğlu olduğunu belirtmezsek ayıp ederiz bence.
Üç buçuk saat nasıl geçmiş anlayamadım o gün. Ahmet Necdet Sezer’in sınıf arkadaşı olduğunu da o gün öğrenmiş oldum.
Kitaptan kütüphaneden söz edince söz döndü dolaştı canım başkan Semih Balaban’a geldi. Semih Balaban, Manisa /Yunus Emre Belediye Başkanı…
"Foça’daki evden, buradan sana 300 kadar kitap ayarlayayım. Semih’le açacağınız kütüphaneye koyarsın onları" deyiverince dünyalar benim oldu.
Oysa ben ondan kitap istememiştim.
Zaman zaman soruyorlar, "Nasıl becerdin bunca kütüphaneyi açmayı?"
"Benim Avni gibi, Veli Lök gibi, Yusuf Alper gibi, Kemal Anadol gibi güzel dostlarım var çünkü" diyorum o soruların sahiplerine.
O üç buçuk saatlik sürede Avram Ventura’dan, Mehmet Atilla’dan, Kemal Nehrozoğlu’ndan, Cemil Tugay’dan, Mehmet Ali Çalkaya’dan, Ardahan Totuk’tan söz etmez miyiz hiç?
Düşünüyorum da şöyle bir sonuca varıyorum:
İyi ki kitaplar ve güzel insanlar var çevremizde!
Onların sayesinde yaşam daha bir güzel!
Prostatı, bel ağrılarını bile unutuveriyor insan.
Ömer Karcı 4 Ay Önce
Ne mutlu size.Güzel dostlarınız var.
Recai Şeyhoğlu 4 Ay Önce
Ömer Karcı da onlardan biri…