Ajans Bakırçay
2022-08-16 15:51:42

İyi ki ölmüşsün annem...   

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 16 Ağustos 2022, 15:51

Birisi öldüğünde benim bildiğim her insan üzülür, yas tutar.

Annem, yasını tuttuklarımdan… Ağustosun 21’inde sekizinci yıl olacak, acısı hâlâ yüreğimin derinliklerinde. Sık sık rüyalarımda. Dün yine birlikteydik onunla. "Sarı kuzum, Recai’m!" deyip duruyordu.

"İyi ki ölmüşsün annem" ne demek oluyor o halde?

Oysa anneciliğimi bilmeyen yoktur.

Ne Sait Faik’e benzerim bu konuda ne de Doğan Hızlan’a…

Eşi ve kızı varken annesini alıp Yunan Adalarına gitmiş biri olduğumu dostlar bilir.

Yetinmemiş, o güzel annesini alıp Gürcistan’a götürmüş, Tiflis’te bir hafta tatil yapmış biriyim ben.

İstanbul’da Tiflis uçağını beklerken havalimanında viski-çikolata keyfi yaşamış iki can arkadaşız biz.

Orada kütüphaneleri ziyaret ederken Rustaveli Meydanı’ndaki bir kafede kahve molası verdiğimizde bir Gürcü’nün "Sahiden ana- oğul musunuz?" sorusuna ne çok da gülmüştük.

Hele otelde yaşadığım o unutulmaz sahneyi unutmam mümkün değil.

Otele yakın olan bir okulu ve parkı keşif gezisine çıkmıştım. Annem yorgun düştüğünden o eşlik edememişti bu geziye. Ortaöğretim kurumunun bir öğretmenine sordum: "Müfredat en son ne zaman değişti sizde?"

O günlerde bizde sürekli değişikliğe uğruyordu müfredat.

Aldığım yanıtı hiç unutamıyorum: "Değişmesi mi gerekiyor?"

Sıkıldım söylemeye, bizde sık sık değiştirildiğini…

Otele döndüğümde annemi kat hizmeti gören kadınla konuşurken buldum. Kadın Türk olmalıydı ki annemle kafa kafaya vermiş konuşup duruyorlardı.

Tiflis’in köylerindenmiş. İki de oğlu varmış. Adı da Teona mı neymiş…

Ben geldim diye olsa gerek, kadın konuşmasını kesip ayrıldı.

"Nerden anladın anne, iki oğlu olduğunu?"

"Öyle söyledi oğlum!"

Benim bildiğim annem ne Gürcüce biliyor ne Rusça…

Anladım ki, annemin anlaşamayacağı ne Vietnamlı var ne de Afrikalı.

Dili/ dini farklı da olsa hemen insanlarla kaynaşıveren bir başka kadındı annem.

Rodos - Santorini - Mikonos gezimizde de akşamları müzik eşliğinde yemek yerken Uzakdoğulu garsonlarla şarkı söyleyen o değil miydi? Gecenin yıldızı o değil miydi?

Her kapıyı açan "Sevgi Dili"nin bütün inceliklerini kavramış biriydi annem.

Ona olan aşkım bir başkadır!

"İyi ki ölmüşsün" demek ne mi oluyor?

Anlatayım efendim…

***

Diyelim ki kapısının zili çaldı annemin. Karşısındaki de postacı. Mektup ya da kargo getirmiş… Merhaba / nasılsın/ çoluk çocuk nasıl faslından sonra annem postacıya bir şeyler ikram etmeyecek haa…

Sağ olsun, illâ sorardı nereli olduğunu, çoluğunu çocuğunu…

Hatta bir keresinde okuluma beni ziyarete gelmişti. Güneş Hanım’a da sormuştu: "Çoluk çocuk nasıl?" diye…

Güneş, iyi- hoş bir kadındı ama biraz patavatsızdı.

"Koca mı var ki çocuğumuz olsun teyzem!"

Baş başa kaldığımızda bu soruları sormamasını söylesem de fayda etmiyordu.

Kapımızı çalan her postacı mutlu mesut ayrılırdı annemin yanından.

Ne yapıp ettiyse illâ tattıracak.

Diyelim ki Şeker Bayramı…

Kapıda küçük küçük çocuklar…

Şekerin yanında onların eline az da olsa nikel paracıklar sıkıştırmayacak haa…

Mümkünü yoktu bunun.

Çok sevdiği yeğenleri sık sık uğrarlardı anneme. Onlara türkü söylemek, semah dönmek, şen şakrak laflar etmek sanki borcuymuş gibi…

Yeğenleri de ona eşlik ederdi tabii ki…

Buzdolabında içit ya da dondurma veyahut bir tatlı yoksa bir çırpıda aşağıya inip elinde çerezle/ dondurmayla dönen o olmayacak haa…

Yeğenlerine aşkla bağlı bir teyzeydi. İtiraf edeyim, büyük teyzemin çocukları anneme annelerinden çok daha fazla yakınlıkduyarlardı. Özellikle de Namık abim…

Fikret, Leman, Namık, Nesrin demezdi örneğin… Fikret’im, Leman’ım, Namık’ım, Betül’üm, Nesrin’im, Sarı Kızım diye seslenirdi onlara.

Diyelim ki pastanedeyiz. Kazandibi yiyoruz. Özellikle dondurmalısını çok severdi. Yiyip içerken tanıdık birinin merhabasını duyacak da onu masaya davet edip kazandibi yedirmeyecek haa.

Ben mi? Tabii ki kızardım.

Kemeraltı’na her indiğimizde illâ döner yerdi. Bu, yıllar öncesinin bir alışkanlığı… 60’lı yıllardan kalma Kemeraltı ritüeli… Rahmetli babam, İzmir’e geldiğimizde hep Atıf’a götürür, döner ziyafeti çektirirdi bize. Döner yemeden memlekete dönmek yoktu lugatımızda.

Diyelim ki Neyir’in boğazlı yaka yeni modeli çıktı. Biz dört kardeşe annem o kazaklardan almayacak ha… Mümkünü yoktu bunun! Salihli’deki Funda Giyim’in sahibi, annemi İngiltere Kraliçesi Elizabeth gibi karşılardı kapıda.

Kurban kesilecek de yakındaki uzaktaki yoksul bildiğimiz kimi tanıdıklara kurban etinden götürmeyeceğiz ha… Tarihler yazmadı bunu!

***

Eli açık, hatta savurgan biriydi annem. Aynı babası! Yani dedem…

Tarlalar bir bir satıldıkça kendisine biraz ayırıp bankaya yatırır, geri kalanı hep biz çocuklarına dağıtırdı.

Babam, "Bak Hanım, bugünün yarını var. Elinde tut, hepsini dağıtma!" dese de yararı yoktu bunun. Gelinlerine, oğullarına ve torunlarına illâ bir şeyler alınıp verilecek.

Hatta babama çıkışırdı bile: "Sen karışma işime!"

Hiç unutmam.

Diyarbakır’da orduevi komutanlığı yapan eniştemle amcakızım davet etmişlerdi babamla ikisini. On günlük bir Güneydoğu gezisiydi bu.

Dönüşte her toruna birer bebek… Hem de ne bebek! Hem konuşan hem ağlayan cinsinden…

O akşam kızım sinirli mi sinirli… Ya da şımarık mı şımarık… Dedesiyle babaannesi gelecek ya… Galiba bir isteğini yerine getirmemiş olmalıyız ki bize karşı oldukça öfkeli.

Çalan zile ilk koşan o oldu.

Annemin sevinçli sesi: "Bak sarı kuzum sana ne getirdim!"

Annemin elinden bebeği almasıyla birlikte Deniz’in onu yere fırlatması öyle çabuk oldu ki anlayamadık bile. Üç beş parçası yerlerde olan bebek artık ne ağlıyor ne konuşuyordu.

İlk söz annemin oldu: "Sakın çocuğa bir şey söylersiniz ha!"

Deniz’in yatıştırılması da yine babaannesinin eliyle/ diliyle oldu o akşam.

Kızımız, anne diye değil "babaanne" diye ağlayan biriydi çocukluğunda.

"Babaaaneciğim" kitabını boşuna yazmadım.

***

Canım annem!

1 kilogram patates 10 lira, şeftali 15, taze fasulye 20, barbunya 25, 1 top dondurma en az 10 lira oldu. Etin yanına yaklaşılmıyor.

Türk lirası kuşa döndü. Ekonomist olduğunu söyleyen biri de talimatla fiyatları indirmeye çalışıyor. Dünyanın neresinde talimatla fiyatlar indirilmiş acaba?

Eskiden, bankadaki paranın faiziyle bizlere/ torunlarına armağanlar alır dururdun ya…

Bugün alamayacaktın. Biliyorum ki çok da üzülecektin.

Üzülmek ne kelime! Kendini yiyip bitirecektin.

Hep alan, hep paylaşan olamayacaktın. Izdırap çekecektin.

İyi ki görmedin bugünleri. İyi ki ölmüşsün annem!

Dikili’de yaz tatillerinde ev tutar, iki ay kalırdık da her akşam sahile iner, gazinolarda çay içer, dondurmayı da unutmazdık ya…

İki ay boyunca her akşam dondurma… Hem de beş kişi…

Bugün mümkün değil annem! Topunu 15’e satan da var.

"Kahrolasıcalar" dediklerin bugün "Fiyatları Allah tayin eder" diye fetva verir oldular.

"Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır" hadisine atıf yaparak…

Aşurelik malzeme fiyatları yüzünden belki de her yıl yaptığın aşureyi yapamayacaktın şu günlerde. Kahrolacaktın!

İyi ki ölmüşsün canım annem!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.