Mehmet Binici, Mehmet Ali Özen, Sevil Özcan, Mehmet Karagöz, Gül Coşkun gibi çok değerli bulduğum emekli öğretmen arkadaşlarım var fakat onların ne kadar değerli oldukları konusunda ne gazeteler ne televizyonlar ne de sosyal medya gerekeni yapmış durumda…
Değerli olanın değil popüler olanın kazandığı bir dünyada yaşıyor olmamızdan…
Şişirilmiş güzeller, şişirilmiş şarkıcı ve türkücülerle magazin yıldızlarından sıra gelmiyor onlara.
Varsa da yoksa da popülizm!
Doğan Hızlan’ın bir değer olduğu konusunda kimse sesini çıkar(a)mıyor. Polemik konusu bile olmuş değil… Çünkü işini çok iyi yapıyor.
Sanat disiplinleri konusunda onun gibi konuşan ve yazan kaç kişi vardır ülkemizde diye düşününce en fazla üç ya da beş kişi sayabiliyorsunuz. İlerlemiş yaşına karşın hâlâ sanat dünyasının sesi soluğu olma kararlılığını sürdürmekte.
Klasik olabilmek başka bir şey!
Her alanda görülmek yerine belli bir alanda yoğunlaşmakta yarar var.
"İşine odaklanmak" konusunda ben biraz arızalıyım.
Öğretmenlik, gazetecilik, kütüphanecilik, gezgin olup yollara düşme, öykü/ deneme/ söyleşi/ gezi notları/çocuk edebiyatı ve benzeri konularda dosyalar hazırlama, müzecilik benzeri aydınlanma evciliği, zaman zaman aktif çoğu kez de edilgen siyaset merakı ve koşuşturma, kültür mekânlarında kolaylaştırıcılık derken yıllarımız geçti.
Her biri içe geçtiğinden herhangi bir alanda kayda geçen başarımızın olmadığı ortada.
Karşıyaka Kent Konseyi ile Mehmet Atilla Kitaplığı Söyleşileri Moderatörlüğünü, Gazete Karşıyaka yazılarını, Cumok Başkanlığını bırakma nedenim bu!
Öyle dağılmışım ki; Bolmedya, Ajansbakırçay, Yenigün ve Medya Ayvalık’ta da yazdım yıllarca… Kâh politika kâh eğitim kâh anı/ anlatı… Son bir yıldır da 9 Eylül Gazetesinde yazmaktayım. Tam sayfa, İzmir’in ilçelerini anlattım, Kentlilik bilinci ve kent kültürüne değinen konuları işledim.
İki yıl kadar öncesinde de CHP İzmir İl Başkanlığı ile CHP Bergama İlçe Başkanlığında kültür sanat söyleşileri düzenleme konusunda görevlendirildim. İtiraz eden bir yönetici olmadığına göre fena da yapmamışız demek ki...
Şimdi sıra; dinlenmede, kendimizi geliştirmede…
***
Gözümün önüne hep iki öğretmen gelir böylesi durumlarda.
Feyza Hepçilingirler ile Mehmet Atilla…
Her ikisi de yaşamımda ve yazın dünyamda derin izler bırakan arkadaşlarım.
Bir günden bir güne her ikisinin de bana ve başkalarına "Şu kitabı oku" ya da "Şu kitabı okudun mu?" gibisinden tavırlarına rastlamadım. Öğretirler ama öğretmenlik yapmadan…
Bu, onları gözümde ve gönlümde bilge katına çıkaran özellikleri…
İkisinin de yazın alanındaki başarıları, işine odaklanmaları!
İşine odaklanma!
***
Zamanımı alan uğraşıların dördüne geçtiğimiz günlerde son verdim.
Diğer dördüne de herhalde önümüzdeki günlerde…
Geriye sadece kütüphanecilik kalacak.
***
Gönül istiyor ki; yerel seçimlerin tartışılmaz galibi CHP, bu konuda bir İLK’e imza atsın ve tüm il ve ilçe örgütlerini kütüphanelerle tanıştırsın.
Buna şiddetle gereksinmemiz var. "Mudanya nerede?" sorusuna "Yunanistan" diye yanıt veren binlerce/ milyonlarca insanımız var çünkü. Omurilik soğanı diyeceğine omurilik sarmısağı diyen doktorumuz bile çıktı bir yarışma programında.
Özetle, cehaletimiz tavan yapmış durumda. Türkiye son 22 yıl dışında hiç böylesi bir dönem yaşamamıştı.
Cehaleti yenmenin yolu okumaktan/ kitaptan ve kütüphanelerden geçiyor.
19 Ekim 2002’den bu yana yurdumuzun değişik bölgelerinde ve biri de Belçika’da olmak üzere toplam 60 kütüphane açtık. Çok dost kazandığım gibi deneyimlerimle de zenginleştim. Şimdi, tamamen bir konuya odaklanmak istiyorum.
CHP Genel Merkezi’nde salt bu iş (görev) için bana bir görev verilmesi…
Tüm il örgütlerinin ve giderek ilçe örgütlerinin kütüphanelendirilmesi ve parti örgütlerinin sahibi olduğu kütüphanelerden halkımızın yararlanmasını sağlamak…
Bunun için çabalamak!
Özgür Özel’e çağrıda bulunuyorum:
Ben hazırım!
Salim çetin 7 Ay Önce
Sanatta emeklilik olmaz, senin enerjin hele hiç emekli olmaya yanaşmaz. Üstelik senin gibi insanlara da ihtiyaç var...
Nüket Hürmeriç. 6 Ay Önce
Öneriniz için kutluyor, yardım etmeye de hazır olduğumu bildiriyorum