Bu kez Sait Faik Abasıyanık’ın, Sinağrit Baba hikâyesini ele alacağım.
Öykünün ana teması yaşamın hak edildiği gibi yaşanması, verilecek bir ödül var ise hak edene verilmesidir. Hepimizin kulağına fısıldanmış; Hz. Muhammed peygamberin “herkes hak ettiği yönetimlerce yönetilir” sözü var. Ülkemizin, 20 yılı aşkın süreçtir istikrarlı ekonomik ve siyasal yönetim nedeniyle ne bir kişinin burnu kanadı, ne kişiler yoksullaştı ne de psikolojimiz bozuldu. Çünkü milli bir iktidarımız var.
Öyküye başlamadan önce kısa bir yurt turu düşleyelim: Covid-19 aşısı sıkıntısı yaşadığımız yurdumuzun her hangi bir ili yerine Lübnan’a aşı gönderen Cumhurbaşkanımız, “En kötü ihtimalle ülkemizde kalırım” dediğinde kısıtlama yasakları başlıyordu.
Evde sokakta işlenen kadın cinayetleri artarken, her gün bir yerini morartıp dövdüğün için seni terk etmesin diye cinayet işliyorsun. Sevgiyi hak ediyor musun? “Sevgi güzellik ister gülüm / Güzellik emek ister” demez mi türkümüz. Hak ettiğimiz gibi yaşarız belki ama intiharların, cinayetlerin temelini oluşturan yoksulluğu ülkemiz insanı hak ediyor mu?
Hele ki evlere kapanan insanların sıkıntılarına bakmayıp, birkaç holdingin geçilmeyen köprüler, binilmeyen trenler ve uğranılmayan havalimanların parasını garantileyerek götürmesini bu ülke hak ediyor mu?
Süper Lig son günlere doğru yaklaşıyor ve şampiyonluk yarışında 3 takımdan hak eden mi yoksa korunan kayrılan takım mı şampiyon olacak?
Samsun Spor başkanı Yüksel Yıldırım, ligde eşit yarışmadıklarını Adana Demir Sporun, Bakan Soylu’nun oğlu olduğu söylenen bir kişi nedeniyle ayrıcalık yaşadığı isyanını yaptı. Hemen arkasından Bakan tarafından suç duyurusu ile emniyetin ve şahsının yıpratıldığı için dava açılmasını istedi. Ülkemiz bunu hak ediyor mu?
Sanayi ülkesi olamamış ama dünyanın geleceğinin de tarımda yattığı aşikârken tarımsal alanları gani ganiyken belediye imkânlarını betonlaşmaya harcayan ve betonlaşmayla övünen belediye başkanlarını hak ediyor muyuz? Sonra masallarda ki gibi az gittik uz gittik bir de döndük baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz olmaz mıyız? Hak ediyor muyuz?
İşçi sınıfının 1977 1 Mayısı ve sonrası günleriyle bugününe baktığımızda sınıf karakterini hak ediyor muyuz?
Patates soğan dağıtım kuyruklarında birbirine vuran, dağıtıcın bile vurmaktan çekinmediği yoksunluğu, onur eksikliğini, paramparça gururu hak ediyor muyuz? Çok soru var çok.
Öyküde Sinağrit Baba, eti en lezzetli balıklardan bir balık olmasının yanı sıra çok kuvvetli çenesi olduğu için oltaları kolaylıkla açar ve kırar. Yıllarca kendisini yakalamak isteyen balıkçıların oltasını parçalayarak kopararak onlarla alay etmiş yaşlı bir balıktır artık. Geride bıraktığı zaman onun, yapacaklarının üzerinde tecrübesiyle ince eleyip sık dokumasına sebep olmuştur. Yolun sonuna geldiğine inandığı ömrünü sonlandırırken dalga geçtiği balıkçılardan en emek vermişi, en acıları çekmişi bulup kendini hak eden bu balıkçıya yakalanmaktır muradı.
“Beş sandal ocak ayının bir lodos akşamı balığa çıkar. Denize kırmızı renginin türlüsü yayılmış, ölü dalgalar, sandalları ağır ağır sallıyor. Oltalar bekliyor, insanlar susuyor. Ömrü boyunca yalnız yaşamış Sinağrit Baba, hiç evlenmemiş, hiç konuşmamış ama kovuğundaki zümrüt pencereden ne facialar seyretmiş, ne oltalar kopartmıştır. Bu akşam kimin oltasını seçmeli de artık bitirmeli bu yorucu ömrü, diye serzenişte bulunmuş. Bir gün sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavar vatozun dişine bir tarafını kaptırmak var sonunda. İyisi mi, bu zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla muhteşem bir sofraya kurmalı. Suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir kıllı yaratığa kendisini teslim etmeli.” Der.
Sovyetler Birliği içinde milliyetçilikleri sorun olmamış Türk dünyası üyesi iki ülke Tacikistan ve Kırgızistan, Sovyet yöneticilerin “bu zaferle dolu ömrü, bu yorucu ömrü artık bitirmeli” diyip dağıttıktan sonra kardeş olmayı düşüneceklerine sınır çatışmalarına düşüp, iki ülke halkının en yoğun yaşadığı bölgede tek karayolu, arazi tarımsal sulama, hayvan otlatma ve sınırda izinsiz geçişler gibi nedenlerle gerginlik çıkması üzerine sıklıkla kapatılıyor. İki gün öncede en az 39 kişinin öldüğü silahlı çatışmalar yaşandı. Hak ettiğiniz şekilde yönetilirsiniz.
Paşinyan, Ermenistan Başkanlığının rüzgârını ABD rüzgârıyla doldurup uçmayı hedeflemişti ki kanatsız ve balonsuz uçmak zorunda kaldı. Pişmemiş ki bayat hayallerin peşinden gitti…
Unutmadan şu soruyu sormak gerek: dünya üzerinde kendi halkının belirlediği kaç yönetici vardır ki acep?
“Sinağrit Baba oltalardan birini koklar. Bu gözü aç balıkçı Hristo’dur, içinden pazarlıklıdır. Sinağrit Baba fukaralıkta gururu sever. Diğer olta, balıkçı Hasan’ındır. Onu da geçer çünkü Hasan korkaktır. Sinağrit Baba cesur insanlardan hoşlanır. Bir başka oltaya kafa atar. Balıkçı Yakup iyidir, hoştur ama kıskançtır. Kıskançları sevmez Sinağrit Baba. Onu da geçer. Diğer olta Hasis’in tuttuğu oltadır. Sinağrit Baba cömerttir. Hasis’in oltasına bir kafa atar ve Hasis’in oltasını dümdüz eder, iğneden kopardığı yarım kolyozu çiğnemeden yutar. ‘Vay anasını be Nikoli’ dedi, ‘iğneyi dümdüz etti.’ Nikoli sarhoştu, ahlaksızdı, kendini düşünürdü.”
Evet, Sinağrit baba kadar tercihlerimizi yaparken ince eleyip sık dokuyor muyuz? Daha yakın bir zamana kadar Ayasofya baş imamı olan kişi bir ara Diyanet Başkanına vekâlet bile ederken görevden ayrılmak zorunda kalmıştı. Yeni yerini hak ederken ey muhalifler vergilerinizden size pamuk aldım diyerek, Allah’ın kullarının ölüsünü sevdiğini duyurmak istedi. Müslümanları çoğaltmakla görevliyken zat-ı muhterem ateistlerin Ateizm Derneği, Boynukalın'ın tweetlerini paylaşıp, şu notu düştü: "Ateizmin yaygınlaşmasında ve araştırılmasında gösterdiğiniz üstün gayret için dernek olarak size büyük bir teşekkür borçluyuz. Böyle devam etmenizi diliyoruz." Diyerek neşelenmelerini sağladı. Ayrıca Boynukalın tweet hesabını kapatmak zorunda kaldı. Tabi ensesi kalın olmak değil zekâsı bol olmak mevkisini hak etmeyi sağlar.
Tekrar Denizde Sinağrit Baba’nın denizde ki arayışına dönüyorum: “Oltalar inip çıkıyordu. Mercanlar oltalara saldırıyordu. Tam o sırada büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmişti. Sinağrit Baba ümitle koştu. Bu oltayı da kokladı. Hiç tanıdığı birisi değildi. Yemi ağzına aldığı zaman bu olta sahibinin tam aradığı adam olduğunu bir an sandı. Bu anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü zaman Sinağrit Baba büyük gözleriyle kendisini yakalayana sevinçle baktı; sandalı dövercesine kuyruğunu döşemeye vurdu. Adamın korkunç ikiyüzlü birisi olduğunu bizim göremediğimiz bir yandan bakarak görmüştü. Ölmeden adama bir daha baktı. Hırsından tekrar tepindi. Bağırmak istedi, ağzını açtı ve kapadı. Son nefesini böylece insanlık imtihanı geçirmemiş birinin sandalında pişman ve mağlup verdi.”
Şan olsun ki insanlık imtihanından geçmemişlerin eline düşmeye görmeyelim ne biz demokrasimizin tadını, ne yediğimizin ne de içeceğimiz içkinin tadını alırız. Cömert ve yiğitliğe insanlık imtihanından geçilerek Kamil insan olunarak ulaşılır. İçten pazarlıkçılardan, ahlaksızlardan zengin gururunu, kibrini taşıyanlardan uzak durmadıkça, birileri çıkar “yasak gardaşım” der olur biter.
ALİ Zeray 4 Yıl Önce
Yüreğine sağlık Hasan bey