19 Ekim 2002'de Bergama'nın Hacıhamzalar Köyü'nde Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphanesi'ni açmıştık.
O günlerin vali yardımcısı Mustafa Korkmaz Dinçer, il milli eğitim müdürü, yardımcıları, Bergama Kaymakamı Ali Şanlıer, ilçe milli eğitim müdürü, Bergamalı öğretmenler ve sendikacılar, çevre köy muhtarları ve İzmir'den gelen konuklarla...
3600 kitaplı kütüphanenin açılışında vali yardımcısı, kaymakam, il milli eğitim müdürü birer konuşma yapmış, Rasime Şeyhoğlu da bir türkü ve deyiş okumuştu.
Bir köye eğitim ve aydınlanma adına yapılan bir çıkartma gibiydi bu açılış.
Açılış sonrasında da muhtarlık tarafından konuklara Kozak yaylasının özgün yemekleri ve özgün tatlıları ikram edilmişti. Bu iş için bir dana ve on dokuz tavuk kurban edilmişti.
Kütüphane açılışı bir şölene dönüşmüştü.
O günlerin muhtarı Mehmet Erpulat, açılış konuşmasında kütüphaneye olan gereksinmelerini ve bu arzularını yerine getiren anne oğul Şeyhoğlular'a ve konuklara teşekkürlerini dile getirirken öyle heyecanlıydı ki...
Onun heyecanı çevredeki diğer muhtarları da harekete geçirmişti.
Karaveliler'den, Demircidere'den ve ovadaki Ayaskent beldesinden gelen istekler üzerine ana oğul, buna hayır diyememiş ve bir çırpıda toplam 10 Bergama köyünü kütüphanelendirmişlerdi.
Yani biz...
Rasime ve Recai Şeyhoğlu...
***
Annem, dilkökü kanserine yakalanmıştı. Biz bu haberi doktordan öğrendiğimizde gün kadınların günüydü. 8 Mart...
O annem ki Salihli'deki bir 8 Mart kutlamasında kadınların toplumdaki yerine değinen ve bu kutlama için İGD'lilerle kolkola olmuş bir kadındı.
Türkülere, semaha, şiire ve deyişlere olan aşkı neyse sosyal konulara olan ilgisi de aşk derecesinde olan bir kadındı. Eşi, kayınbiraderi, yıllar öncesinde kardeşi, babası gibi o da siyasete ilgi duyan bir kadındı.
4 İGD'li oğulun annesiydi o.
İşte o annem, kansere yakalanmıştı.
Yok edici hastalığa...
Onu ölümsüzleştirmek, unutturmamak adına bir şeyler yapmanın telaşına ve heyecanına kaptırmıştım kendimi.
Hastane odasında da aklımdan geçenleri kendisiyle paylaşıyordum hep.
Gerek hastanede gerekse de kemoterapi gördüğü günlerde aynaya bakarak hep şunu diyordu: "Ben güzel bir kadınım. Bu çirkin hastalık bana hiç yakışmıyor!"
Doktorlar annemin kanser olduğunu söylüyor, o ise 'hayır' diyordu bütün direnciyle...
Bir türlü kabul edememişti kansere yakalandığını.
Kansere meydan okuyordu adeta.
Öyle etkilenmiştim o sahnelerden, "Annem unutulmamalı, unutturmamalıyız!" diye düşünmeye ve proje üretmeye başladım.
Öğrencilere burs vermek, çeşme yaptırmak gibi...
Ama köyün birine bir kütüphane yaptırmak ağır bastı ve kardeşimin öğretmenlik yaptığı köyün muhtarıyla konuşup anlaştık. Ardından da harekete geçtik bütün enerjimizle.
Eğitim ordusu, kültür sanat çevreleri ve siyasilerle olan bağlantılarım nedeniyle bu iş hiç de zor olmadı ve 19 Ekim 2002'de ilk adımı attık.
O günlerde annem, kemoterapi görüyordu. Boğazında yaralar vardı. Acı çektiğini biliyordum. Ben onun sarı oğluyum, beni kırar mı hiç!.
Bergama'da 10 kütüphane açıvermiştik bir anda. Ardından Manisa topraklarında... Daha sonra Bolu, Balıkesir, Tokat, Karaman, Antakya, Muğla topraklarında...
Biz bir kütüphane diyorduk, bir anda on, yirmi, otuz oluvermiştik.
Artık bir zincirdik. Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri...
Anne sevgisi ile harekete geçtik, bir Aydınlanma/ Aydınlatma Modeline dönüştük. Yılmaz Karakoyunlu'nun dediği gibi...
Bugün, 48'i yurtiçinde 1'i Belçika'da olmak üzere 49 kütüphanemiz var.
Beş on ev, bağ bahçe ve apartmanım olsa ağzımı açmam herhalde. Görgüsüzlük olur diye... Ama 49 kütüphanemiz ve annemle gururlanıyorum doğrusu. İki çocuğun Orhan Kemal'i tanımış olmasını, üniversite sınavını kazanmış bir gencin kütüphanelerimizden yararlandığını söylediğini düşünüyor olmak bile heyecanıma heyecan katıyor/ katmakta...
Her 19 Ekim'de doğum günümü kutluyor gibi oluyorum.
Her 19 Ekim'de annemle ortak doğum günü kutluyor gibi oluyorum.
19 Ekim bizim için bir başka!
Dağ başında bir köyde, ovanın ortasındaki bir mahallede, Bergama'daki CHP İlçe binasında, Charleroi'daki kütüphanede annemin adını görünce onun 21 Ağustos 2015'te Hakk'a yürüdüğüne inanamıyorum.
Hep bizimle, hep okurlarla, hep aydınlanmacılarla...
19 Ekim 2002'de, günün birinde 49 kütüphanemiz olacağını aklımın ucuna bile getiremezdim.
Kitap sevgisi, aydınlanma aşkı, annem bir araya gelince Ferhat'ın Şirin'i aşkına dağları delmesi bana hiç gibi gelir oldu.
Giderek yoksullaştırılan, giderek cahilleştirilen ülkemin insanı için her aydınlanmacının bir 19 Ekim'i olmasını diliyorum.
19. yılda 49 kütüphane!
19 yılımız boşuna geçmemiş.
19 Ekim; benim 29 Ekim'im gibi, 23 Nisan'ım gibi, 1 Mayıs'ım gibi, 30 Ağustos'um gibi...