Ajans Bakırçay
2021-05-28 09:49:29

28 Mayıs 1990/Eğitim-İş

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 28 Mayıs 2021, 09:49

Öğretmen olunca 28 Mayıs 1990’ı unutmak ve Dr. Niyazi Altunya’yı anımsamamak olmaz.

Eğitim-İş’in kurulduğu günü ve ilk genel başkanını her 28 Mayıs’ta anımsamayı görev bilenlerdenim. Sizler bu yazıyı okurken ben büyük bir olasılıkla Dr. Niyazi Altunya’ya merhaba demiş olacağım.

Eğitim çalışanlarının yüzakı / dinamosu olan Eğitim-İş’in ilk üyelerinden biri olmam nedeniyle de gururluyum.

Eğitim-İş’ten önce örgütsüz müydük, hayır!

28 Mayıs öncesinde Eğit-Der saflarındaydık. Eğit-Der’li abilerimizin yol göstericiliği ve katkılarıyla ulaştık 28 Mayıs’a…

Eğitim-İş kurulmuştu kurulmasına ama eğitim çalışanlarının tamamı kucaklanamamıştı. Eğitim-İş'in dışında kalan öğretmenlerin öncülüğüyle de ikinci sendika kuruldu 13 Kasım'da… Eğit-Sen…

Elmanın iki yarısı gibiydik aslında.

1995’e kadar kendi aramızda tartıştık da tartıştık. Her iki sendikanın tabanında yer alanlar 'birlik' deyip duruyordu. Birleşmemizi istiyordu her öğretmen... Sonunda 23 Ocak 1995’te iki sendika birleşti ve EĞİTİM-SEN adını aldı.

Bu arada gönlü kırılan, birbirini inciten arkadaşlarımız da olmadı değil…

Eğitim-İş grev hakkından yana değilmiş/ mücadeleci değilmiş gibi aslı astarı olmayan suçlamalar nedeniyle Eğit-Sen’li kardeşlerimizle çok ağız dalaşı yaşadıysak da sonunda aynı saflarda yer aldık. Birleşince büyüdük mü?

Bu sorunun yanıtını her iki sendikada yer alan arkadaşlar düşünsün istiyorum.

***

Örgütlülüğü çağdaşlık bilen bir aileden geldiğim için üyelik dışında görevler de üstlendim sendikamda.

Çalıştığım Limontepe, Emir Sultan, Hüseyin Akdağ, A.R. Üzümcü İlkokulları, Güzelyalı İlköğretim Okulu ve Çankaya’daki Konak İş Eğitim Merkezi’nde hem işyeri temsilcilikleri hem de delegelik yaptım. Gerek örgütlenmede gerekse de basın yayın ve kültürel etkinliklerle ilgili komisyonlarda görevler yaptım. Dur durak bilmeden…

Ben bir okulda çalışacağım da o okulda örgütsüz öğretmen kalacak ha…

Tarihler yazmadı bunu…

İnceliği/ örgütlenmeyi/ dayanışmayı önceki yıllardan öğrenmiştik zaten… CHP’li, İGD’li yıllarımızdan…

Hiç unutmam… Bir arkadaşımız doğum yapmıştı. Askeri lojmanlarda kalıyordu. Oğlu oldu diye sendika olarak koca bir çelenk göndermiştik. Eşi "Esin" demiş. "Bu çelenk için bir çocuk daha yapılır."

Eşini almak için okula geldiğinde tanışmış, sonra da dost olmuştuk o yüzbaşıyla…

Panellerde, söyleşilerde, toplu yemeklerde de dostluklarımızı pekiştiriyorduk. Bir konsere gideceğiz diyelim ya da operaya… Toplu bilet alıyorduk.

Mesleki saygınlığımızı kazanmak için, ekonomik haklarımızın kazanılması için, sosyal ve kültürel yönden gelişmek için verdiğimiz mücadele dolu günleri nasıl unutabilirim…

14 yıl sendikacılık yaptım.

Herhangi bir sıkıntı yaşayan arkadaşımız için okuluna kadar gittik, ziyaret ettik, okulunda bir sorun varsa çözmeye çalıştık. Nursel Boyacı öğretmenimizin okuluna gittikten sonra onun rahata kavuştuğunu öğrendiğimizde ne kadar mutlu olmuştuk.

Sorunları çözen bir özelliğimiz vardı. İtiraf edelim ki, bu bizim gücümüzdendi!

Eğitim- İş ve Eğitim-Sen olarak hem öğrencilerimizin gözünde hem de velilerimizin gözünde ve gönlünde taht kurmuştuk.

Muzaffer İzgü’nün yaşam öyküsünü anlatan 'Zıkkımın Kökü' için Hatay Sineması’na gidip anlaştık ve çok sayıda öğretmen arkadaşımıza bu filmi izlettik örneğin. Devlet Opera Ve Balesi’ndeki çok sayıda oyunu topluca izledik. İş bırakma eylemlerinde birlikte halaylar çektik.

Kadınıyla erkeğiyle…

Öyle güven vermiştik ki mesai arkadaşlarımıza, her eğitim çalışanı örgütlenecekse bizi tercih ediyordu.

Tabii ki, örgütlenmeye itirazı olan öğretmenler ve yöneticiler de yok değildi.

Hep düşünmüşümdür, Eğitim-İş’i sakıncalı bulup üyeliğe itiraz eden o arkadaşlar neden bizden yıllar sonra örgütlenmeye gerek duydular?

Bir el, onlara da 'örgütlenin' mi demişti yoksa…

İşin öyle cılkı çıktı ki 'müdür' olmanın yolu bizden sonra kurulan sendikalara, özellikle de iktidar güdümünde olan sendikaya üye olmaktan geçer olmuştu. O sendikalardan birine "Müdürler Sendikası" denilmesi boşuna değildi…

Çağdaşlık örgütlenmektir diye düşünen bizlerin karşısında yer alanlar daha farklı düşünüyordu. Onlar "Yükselmek için" örgütlenenlerdendi.

***

Öğretmen / Eğitim çalışanı örgütlenmesinin bizdeki tarihi oldukça gerilerde…

TÖDMF, TÖS, T. İLKSEN, TÖB-DER deneyimi yaşamış olan bir kuşağın ardıllarıydık biz. Başarımızın sırrı biraz da bundandı

Bizim Satı Beylerimiz, Mustafa Necatilerimiz, Reşit Galiplerimiz, Fakir Baykurtlarımız, Talip Apaydınlarımız, Mahmut Makallarımız, Mehmet Başaranlarımız, Talip Öztürklerimiz vardı geçmişimizde…

Onların liderliği ve iz bırakmışlıklarından etkilenmiştik biz.

Gücümüz ve başarımız bundandı. Yetkili sendika olmamız bundandı.

Ne var ki iktidar gücünün gölgesinde sendikacılık yapanlar sonuçta galebe çaldı.

Mesleki saygınlık, sosyal ve ekonomik hakların kazanılması adına yapılan bir sendikacılık yok şimdi.

Eğer varsa lütfen biri kulağıma fısıldasın…

***

Öğretmenliğimin en güzel yıllarını Eğitim-İş ve Eğitim-Sen örgütlülüğü yıllarında yaşadım.

"İzmir’in en çok ceza alan öğretmeni" unvanım nedeniyle çalıştığım okula gelip benimle röportaj yapan Ege Tv. Ekibi, meslek yaşamımın en güzel / en unutulmaz anılarından…

"Tezkereye Hayır!" eyleminde yer aldığım, toplu iş bırakma eyleminde bulunduğum, bir televizyon kanalında omzu kalabalık olanlar benim günümü belirleyemez dediğim, il milli eğitim müdürüne 'sağ, sığ ve geri' dediğim için vs… aldığım onlarca cezayı gururla taşıyorum.

***

12 Eylül sonrası kurulan ilk memur sendikası olan Eğitim – İş, memur sendikacılığının yüzakıydı.

Dinamosuydu. Lokomotifiydi.

Yürekli, çalışkan ve önderliğiyle iz bırakmış olan Dr. Niyazi Altunya ve arkadaşlarını 28 Mayıs 2021’de saygıyla anıyorum ve yolumuzu aydınlattıkları için teşekkür ediyorum.

Yorumlar (1)

Ali Şiri Şeyhoğlu 4 Yıl Önce

Güzel

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.